Ama her dem geçerli olan bir hakikat vardır ki, insan olanı ilgilendirir bu da yalnızca...
O da “İNSAN” olanın “en şerefli mahlûk” ve “yeryüzünde halife” olarak yaratılması gerçeği...
“İnsan” olan, fıtratındaki “HALİFE” olma istidat ve kabiliyetiyle, bunun gereğini yaşamak ve bu özellikle bu dünyadan ebediyet boyutuna intikâl etmek için yaşar...
İnsan bedeni kullanan bazı beyinler ise, bu amaçtan farklı bir çizgide, yalnızca daha iyi yemek-içmek-çiftleşmek-uyumak ve sürekli, bir şeylere sahip olmak amacıyla beynini kullanıp, gününü bu doğrultuda harcar!..
İdraksızca, şartlanmalara dayalı olarak belki arasıra namaz kılıp, oruç tutup, sadaka−zekât verip, gününü bedensel arzularını tatminle geçirir...
Daha sıkışırsa, “gidip gören mi var?” deyip, neredeyse imansızlığını açık eder...
Elbette ki onları da Yaratan bu özellikleriyle yaratmıştır cehennem ahalisinden olarak!..
Cehennem dedim de...
“SPAWN” diye bir film oynadı televizyonda ve kasetleri satılıyor burada şimdi... “SPAWN” filminde bir çok sahneler, kutsal kitaplardaki cehennem tarifi üzerine öyle gerçekçi bir şekilde çevrilmiş ki, şaştım kaldım!..
M... sordu seyrederken filmi... “Gerçekten böyle mi cehennem” diye... “Hani cehennem şimdi olduğu gibi, duygu ve yanlış değer yargılarımızdan dolayı yanma değil miydi?” diye...
Ona anlatmaya çalıştım... “Nasıl, bu dünyada bir yanlış duygu veya şartlanmamızdan dolayı yanarken, aynı zamanda bedensel başka azap ve ıstıraplar da söz konusu ise... Cehennem ortamında da, aynı şekilde, hem yanlış değerlendirme şartlanmalarımızdan, hakikatimizi bilip hakkını verememekten dolayı yanma söz konusudur; hem de bedensel (yani ruh bedenin içinde bulunduğu Güneş’in içindeki bize alev gibi görünen) ortamdaki fiziksel şartlar dolayısıyla cehennem kavramı geçerlidir... dedim...
Rasûlullâh’ın anlattığına göre, kişi kabre konulduktan sonra ona cennet ve cehennem gösterilip, ona sonuçta gideceği yer bildirilir...
O da buna göre kabirde ya “bir an önce kıyamet kopsa da cennete girsem”, ya da “aman kıyamet gecikse de şu cehenneme girmesem” diye düşünerek yaşamını sürdürür...
Burada şunu hiç unutmayalım... Beden boyutu da ebedîdir; biyolojik−ruhsal−nûrsal beden şeklinde; bunun yanı sıra şuur boyutunda kişinin şuurunun erdiği idraktaki düşünsel boyut da ebedîdir…
Ama “İnsan” olarak yaratılmış olan, bunlarla beraber, “Allâh” ahlâkıyla ahlâklanmış ve Allâh değerlendirmesiyle varlığı ve yaratılmışları değerlendirir bir şekilde “HALİFE”liğinin gereği için yaşar...
Ne mutlu “ALLÂH RASÛLÜ” Muhammed Mustafa’nın ümmeti olup, O’nun ilmi gereğince yaşayıp yolundan yürüyenlere!
Evet... şimdi sorularınıza açığım bildiklerim kadarıyla...
Soru
− Düşünceyi durdurma çalışmaları nasıl olur?..
Üstad
− Olabildiğince Allâh gibi (!) düşünmek suretiyle!
Soru
− Cehennem’in zemheri’nden bahsedilir ve soğuk olduğu söylenir. Yanma dışında başka durumlar da mı olabilir?