Soru
− Kurân’da “kitap yüklü eşek” tâbiri kullanılıyor galiba...
− Üstadım, “kendin” ve “başkalarının” çeliştiği noktada tercih kullanmak gerekirse nasıl kullanılmalı?..
Üstad
− Öncelik, insanlara bir şeyler verebilmekte olmalı daima bence...
Soru
− Şuurunun mutlak TEK varlığın ilmi olduğunu fark eden imanlı basîret sahibi, seyrinin dışında düşünce boyutundan çıkan fiilleri “O diledi” deyip, “kader” der razı mı olur; yoksa “BEN yaptım” der revâ mı görür, Üstadım?..
− İmanın azaldığı bir dönemde, aklın da o çalışmaları yapmana yeterli değilse, ama yapmadığın için sıkıntısını duyup “bunu yapamadım, niye?” diye sorgulaması, insana ne getirir? Bir süre sonra imana kavuşturur mu; ya da akıllıca davranmasına sebep olur mu; yoksa o kişi, duyduğu sıkıntı ile mi kalır?
Üstad
− İnsanlar, akıllı varlık olarak Allâh Rasûlleri’ne iman ederler ve gereğini uygularlarsa kurtuluşa ererler...
Kurân’da daima; “İman ederler ve gereğini yaparlar” ifadesi vardır ki, Kur’ân hep iman ile gereğini uygulamayı bir arada tutmuştur!
İnsan amelinin karşılığını alacaktır!
Ameli getirmeyen iman, hoş bir duygudur ve geçici olarak kendini tatmindir!
Soru
− İnsan aklını geliştirebilir mi?.. Beyin kapasitesini geliştirmek, aklı geliştirmek midir?..
Üstad
− Olan akıl gelişir elbette!
Soru
− İman nûru ışığında Radiye Nefs noktasına nasıl ulaşılabilir? Açabilir misiniz?
Üstad
− Bu konu; “KENDİNİ TANI” ve “TEK’İN SEYRİ” kitaplarında vardır geniş olarak...
Soru
− Üstadım, iman direkt amele mi yoksa iman edilen o hususun idrakine mi taşımalı bizi..?
Üstad
− İkisine de!..
Soru
− Amel deyince, amel-i sâlih mevzu bahisdir... Üstadım; amelle fiil arasında fark var mıdır? Varsa nedir?
Üstad
− İmanın gereği olan fiillere dinî terminolojide “amel-i sâlih” adı verilir.
Soru
− İnsan iman gücüyle vehmi yok edip, aklı ile kontrol altına aldığı zaman, ikân ehli mi olur?.. Teşekkür ederim…
Üstad
− İkân, tespit edilene olandır...
Mesela sigaranın zararı konusunda herkes ikân noktasındadır; burada imandan söz edilmez. İman ise, bilinmeyenedir...