3 Temmuz 1998
Üstad
− Merhaba dostlar...
Türkiye’ye geldiğimde ortamı stresli bulmuştum...
Fakat buradan gazeteleri okudukça daha bir enteresan buluyorum gelişmeleri...
Misal, Salı ya da Çarşamba günkü Milliyet’te çıkan bir yazı...
Bu daha önce 1 Haziran’da Cumhuriyet’te de yayınlanmış... ABD de Ulusal Savunma Üniversitesi’nde, Türkiye’nin geleceği ile ilgili olarak şu konuşma yapılmış:
“Radikal İslâmcı hareketler giderek büyüyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin siyasî dengeler üzerindeki etkinliği giderek artıyor.
Fazilet Partisi kapatılıyor. Ardından radikal İslâmcılar ayaklanıyor ve İÇ SAVAŞ patlak veriyor. Çıkan savaşta çok sayıda cami bombalanıyor. Radikal İslâmcılar ile ayrılıkçı Kürtler ittifak oluşturuyorlar. İç savaş Türk Ordusu’nun içinde bazı bölünmeleri de beraberinde getiriyor.”
Evet iki gün önceki Milliyet’te çıkan, Amerikalı uzmanların beklediği senaryo bu...
Bilmiyorum bugünkü Hürriyet’te bu yazıyı okudunuz mu?
Rusya’da basılan bir haftalık dergide yayınlanıp, bugünkü Hürriyet’te çıkan yazı..?
Kasım’da S300 füzelerinin Kıbrıs’a ulaşmasıyla birlikte başlayacağı söylenen Türk-Yunan savaşıyla ilgili yazı?
Ya Avrupa’da Kosova’da çıkması beklenen ve birçok Avrupa devletinin taraf olacağına dair çıkan yazı?
Öyle veya böyle zor günler var önümüzde sanki!
Sonunda geçip gideceğimiz boyut hakkında ne biliyoruz?..
Ve bunu ne kadar ciddiye alarak, buna göre kendimizi o ortama nasıl hazırlıyoruz?
Bugün hücrebilimciler, beyin kullanılır kapasitesinin yalnızca ZİKİR ile arttırılabileceğini çok iyi biliyorlar...
Ruh gücümüzün beyin kapasitemiz kadar olacağını da biz artık idrak ettik...
Öyle ise, ne kadar bu konuda kendimizi geliştiriyoruz?
Önümüzde Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaş Velî gibi nice Hak erenler varken; ve yollarını bize miras bırakmışken, daha ne kadar yabancıların yollarında sürüneceğiz?
Kendini TANI, ise amaç; kendini tanımaktan murat, kendindeki ilâhî sıfatları yaşamaktır!..
Kendimizdeki ilâhî sıfatlarla ne kadar yaşayabiliyoruz?
Bugüne kadar alışageldiğimiz yaşam ötesinde ne kadarıyla Allâh ahlâkıyla ahlâklanmış olarak yaşayabildik?
Günümüzün ne kadarı çevremizdekilere bir şeyler verebilmekle geçiyor?
Ne kadarı “çevreden acaba ne alabilirim?”i düşünmekle, bu yolda gerekeni yapmakla geçiyor?
İnsanlara bu dünyada bırakıp, ötede de yararı olmayacak şeyleri verip; onları dünyaya mı yönlendiriyoruz?
Yoksa onlara ölüm ötesi sonsuz yaşamın güzelliklerini tavsiye edip, onlara her dem bu yolda bir şeyler mi vermeye çalışıyoruz?
İnsanların, rengine-ırkına-diline-dinine bakmadan; kim olursa olsun hepsini hakikati itibarıyla değerlendirip onlara hizmet için mi varız?