Bu görüntüleri görenleri “ruhî bozukluk” ya da “psikolojik yapısı hassas kişiler” diye mi nitelendireceğiz?..
Elbette, hayır!..
Öyle ise... Bu konuyu sadece akşam gün batışında iki saat süreyle görülen VENÜS olayına bağlamak, bize göre son derece havada kalan bir iddiadır...
Kesin olan husus şudur ki, ne isim verilirse verilsin, aramızda ya da atmosferde veya Güneş sistemi içinde yaşayan birtakım canlılar vardır ki bunlar zaman zaman bize belirli görüntüler ulaştırmaktadır...
Bizim bu konudaki en büyük hatamız ise, bu varlıkların varlığını, ille de beş duyumuza ulaşacak biçimde kabul etmekle başlamaktadır...
Asırlar, bize, beş duyu ile tespit edemediğimiz pek çok şeyin mevcudiyetini açıkladığı hâlde; geliştirdiğimiz teknolojilerle, dün “yok” dediğimiz sayısız nesneye bugün “var” demek mecburiyetinde kaldığımız hâlde; bunlardan hiç ders almayarak; hâlâ beş duyu ve elimizdeki teknoloji ile tespit edemediğimiz şeyleri, inkâr ve tevil yollarına sapıyoruz ki, bu gerçekten büyük bir ayıp olmaktadır.
“Uzaylılar” dediğimiz bu varlıklar nelerdir?..
Bugüne kadar elimize geçmiş ve üzerinde gerekli ve yeterli inceleme yapılmış biri olmadığına göre, kimse ispatlı bir şekilde uzaylılar şöyledir diyemez... Ve başta da bahsettiğimiz gibi bu varlıkların uzmanı da olamaz...
Ancak, bu varlıkların elli yıl öncesine kadar kesinlikle yok olup da bu süre zarfında mucizevî bir şekilde aniden ortaya çıktıklarına inanamıyoruz.
Öte yandan, asırlar ve asırlardır insanlar yanı sıra Dünya üzerinde varlığından söz edilen birtakım varlıklar mevcuttur ki, kimi toplum, bunlara “hayalet”, kimi toplum “ruh”, kimi toplumda “peri, cin, dev” gibi isimler vermiştir.
Çeşitli özellikleriyle kendini belli eden, bazen insanlara yardım ediyormuş görünen, bazen de insanların iradelerini zorlayıcı davranışlar ortaya koyan bu varlıklara, Kur’ân nâzil olduğu devrede de “Cin” adı verilmiştir...
Hangi eğitim ve kültür seviyesinde olursanız olun, hangi şartlanma ile kendinizi bloke etmiş olursanız olun; inkâr edilemeyen bir gerçek vardır ki, o da halkın büyük çoğunluğunun kabul ettiği ve değişik isimler ile andığı, insan yanı sıra mevcut olup, her an algılanamayan birtakım varlıklar mevcuttur!..
Ne kişinin inkârı ile onlar yok olurlar, ne de kabulü ile bir şey kazanırlar!.. Hatta insanların onları inkârları, bilakis çok daha geniş bir alan açar onlara!.. Çünkü, görmekteyiz ki, çoğunlukla insanlarla eğlenen, alay eden, aldatan olmadık hayaller peşinde koşturan bu varlıklar, ne isimle anarsak analım, genelde hep insanlara hükmetmekten zevk alan bir türdür!..
Esasen, maddi bir bedenle kayıtlı olan insanlara karşı, beden sınırlamalarından uzak bu varlıkların, başka türlü olmaları da beklenemez!.. Ellerinin altında istedikleri gibi hükmedebilecekleri, istedikleri gibi kandırıp eğlenebilecekleri sayısız insan mevcutken, onların böyle bir fırsatı değerlendirmemeleri elbette mümkün değildir...
Nitekim, bu gerçeğe Kur’ân-ı Kerîm, En’am Sûresi’nde şöyle işaret ediyor:
“... ‘Ey cin topluluğu, gerçekten insanların çoğunluğunu hükmünüz altına aldınız (hakikatten uzaklaştırdınız)!’...” (6.En’am: 128)
Evet, ister “Uzaylı” deyiniz; ister eskilerin ve dinî terminolojinin kullandığı ismiyle yani “Cin” adıyla anınız; bu varlıkların en büyüközellikleri, insanları hükümleri altına alarak, onları gerçeğe ters düşen fikirler ve davranışlar içine sürüklemeleridir...
“Cin” denen göze görünmeyen, elle tutulamayan varlıklar; çeşitli toplumlara, toplumsal şartlanmalara uygun fikirler ve değerlerle yaklaşarak, onları hükümleri altına alırlar. Kimin, hangi hususta eğilimi var ise, o yolda fikirler ve görüntüler ile kendilerine bağlamaya çalışırlar.
Genelde, çok büyük bir çoğunluğa hâkimiyetleri, kendilerini bildirmeden ve fark ettirmeden olmaktadır.
Hükmettikleri kişiler genelde ya İslâm inancını kabul ettiğini söyleyen kişilerdir, ya da İslâm inancını kabul etmeyenlerdir...
İslâm inancını kabul etmeyenleri kandırma şekilleri, öldükten sonra tekrar dünyaya gelineceği esasına dayanan inanç türleridir...
Kendilerini uzaydan, başka galaksi veya sistemlerden gelmiş varlıklar olarak tanıtmaları, son devrin en büyük zevk konusudur.
Gerçekte bu varlıklar, Dünya atmosferi içinde veya Dünya üzerinde yaşamaktadırlar. Son derece zeki ve hareket kabiliyetine sahip oldukları için, insanları bu yönleri dolayısıyla çok rahat kandırabilmektedirler.
İnsanları kandırma metodları hep insan beynine yolladıkları dalga impulslar şeklinde olmaktadır. Kişiler bu impulsları frekansına göre, görüyorum veya işitiyorum diye değerlendirmektedirler...
Oysa çok büyük bir çoğunlukla ne görmek mevcuttur, ne de işitme!.. Bu yüzden de büyük bir çoğunluk, böyle bir etki altındaki kişinin algıladıklarını algılayamamakta ve onun hâlini inkâr etmektedirler!.. Bunu bir misal ile açıklamak gerekirse, uyanık rüya görmek diye ifade edebiliriz...
İslâm dışı inanışlara sahip olanları kandırmak için en çok, ruhlarla görüşme ve uzaylılarla görüşme tarzını kullanmaktadırlar...
Genellikle saf yaradılışlı bu kişiler, belirli bir kültürden mahrum oldukları için, gerçekte uzayda başka galaksilerden gelenler varmış sanmakta ya da ölmüş yakınlarıyla görüştüklerini zannetmektedirler... Bu hususu ilerideki ilgili bölümde daha da tafsilâtlı olarak ve delilleriyle anlatmaktayız.
Kendilerini uzaylı varlıklar olarak tanıtmakta olan cinlerin yalanlarını açık seçik şöylece ortaya çıkartabilirsiniz:
Size, somut bir araç - gereç - cihaz vermelerini isteyin!.. Bunu asla gerçekleştiremeyeceklerdir!..
Çünkü, kendilerini “uzaylı” tanıtan “cin” diye bilinen bu varlıkların, insanların hayal gücü üzerinde tasarruf etmekten öteye yolları geçmez!..
Daima beyin yapıları hassas kişileri bulup, onların hayallerini etkileyerek çeşitli imajlar oluştururlar; ve icap ederse de onların vehmini tahrik ederek, olmayan şeyleri varmış gibi göstermek suretiyle korkutarak, tasarruf altına alıp, hükmederler!..
“Uzaylı” olarak kendini tanıtan bu “Cin” isimli dalga yapılı varlıklar, sürekli vaatlerde ve geleceğe dönük sayısız iddialarda bulunurlar; kişilere kendilerinin “Mehdi” veya “Mesih” veya insanlığın beklenen önderi olduklarını telkin ederler; “Altın Çağ” vaat ve hayalleri sunarlar; hatta bazen belirli tarihler verirler... Sonra o tarih gelip, dedikleri çıkmadığı zaman da, “şartlar oluşmadı, vazifenizi tam yapamadınız, onun için de ileriye atıldı” diyerek yalanlarını örtüp; yeni hayal balonları şişirirler...
Çeşitli “uçan daire, balon, insanımsı” görüntüler veren ve kendilerini hep “uzaydan gelen varlıklar” olarak tanımlayan bu varlıklara kanmak, sadece bu konuda bilgisizliğin ve ilmî verilerden haberdar olmamanın sonucudur.
Yalan yanlış bilgiler vermek ve aslı olmayan hayallerle insanları kandırıp peşlerinden sürüklemekten başka yetileri olmayan bu UZAYLI (!) varlıkların, o kadar çok insanları kandırma yolları vardır ki, bunları tek tek sıralamak hayli güçtür...
Bu sebeple, diyeceğiz ki...
İster karşınıza, “Uzaylılarız” diye gelsinler; isterse de geçmişte yaşamış “evliya veya azizleriz” diye gelsinler, biliniz ki bunlar kesinlikle, eskiden haber verilmiş olan şeytaniyet vasıflı CİNLERDİR!..
Daima, insanların vehmini tahrik ederek, var olmayan şeyleri varmış gibi göstererek, sürekli vesveselerini, kuruntularını tahrik ederek, onları ellerinde kukla durumuna düşürmek isterler...
Bu varlıklardan korunmak istiyorsak, önce onların foyalarını ortaya çıkarmak zorundayız!.. Ki, böylece gerçeği görelim; bu da konuştuklarının ve vaatlerinin yalan olduğunun ortaya çıkması suretiyle olur...