“Allâh”a İmanlı mıyız?
Sahabenin bazılarına hitap eden bir âyet Kur’ân-ı Kerîm’den:
“Bedevîler (kabileler - aşiretler hâlinde şartlanmalarla cahilce yaşayanlar): “İman ettik” dediler... De ki: “İman etmediniz! Fakat ‘müslüman olduk’ deyin! İman henüz bilincinizde açıklık kazanıp yerleşmemiştir! Eğer itaat ederseniz Allâh’a ve Rasûlüne, (Allâh) çalışmalarınızdan hiçbir şey eksiltmez... Muhakkak ki Allâh Ğafûr’dur, Rahıym’dir. İman ehli şu kimselerdir ki, varlıklarını Esmâ’sıyla yaratan Allâh’a ve O’nun Rasûlüne iman ettiler; sonra da bunda şüpheye düşmediler; Allâh yolunda varlıklarıyla ve nefsleriyle (canlarıyla) savaş verdiler! İşte bunlar sadıkların (hakikati yaşamlarıyla tasdik edenlerin) ta kendileridir!”(49.Hucurat: 14-15)
“Ey iman edenler... Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz! Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allâh indînde çok nefret edilesidir!” (61.Saff: 2-3)
“Ne akrabalarınız ne de evladınız size asla fayda sağlamaz! Kıyamet sürecinde aranızı ayırır! Allâh yaptıklarınızda olarak Basıyr’dir.” (60.Mümtehine: 3)
“Allâh’ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinen şu kimseleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardandırlar; bunu bildikleri hâlde yalan üzerine yemin ederler.” (58.Mücâdele: 14)
“Onların ne zenginlikleri ne de evlatları Allâh’tan gelecek şeyden kurtarmayacaktır! Onlar ateş ehlidir! Onlar onda sonsuza dek kalırlar.Gün gelir, Allâh onların hepsini bâ’s eder de; size yemin ettikleri gibi O’na da yemin ederler ve sanırlar ki doğru düşündüler! Dikkat edin, onlar yalancıların ta kendileridir!” (58.Mücâdele: 17-18)
İsterseniz bu âyetler üzerine düşünelim biraz...
Önce şunu fark edelim birinci âyet anlamından...
İman bilgisine sahip olması ve müslümanlığın gereği olan fiilleri uygulaması, onun imanlı bir kişi olduğunu göstermemektedir, bu âyetten çıkan anlama göre!.. Hatta, bu kişi imansız biri dahi olabilir tümüyle, gene bu âyetteki işarete göre!.. Zira, fiiller şüphe veya red düşüncesine rağmen ortaya konulabilir.
Kişi inanmadığı hâlde, menfaati gereği veya içinde bulunduğu şartlar gereği, nezaketi gereği, çevresindekilerin kalbini kırmamak için, ya da bunların çok daha ötesindeki başka düşünceleri dolayısıyla ikiyüzlülük yaparak, bazı söz ve davranışları ortaya koyabilir! Bu filleri, asla “iman” esaslarının sonuçlarına dayanmayan; kişisel çıkar doğrultusunda olan fiillerdir... Elbette ki burada “kişisel çıkar” sözünü geniş kapsamlı anlamak gerekir.
İman ve imansızlık!
İnandığını söylemek, ya da ikiyüzlülük veya sahtekârlık yaparak inanmadığı şeyleri söylemek! Ve buna kendi vicdanını tatmin edecek kılıflar bulmak!
Bu yüzden demiş Celâleddin Rûmi, “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” diye...
Bu zordur! Çok zordur! İnsana çok şeyler kaybettirir böyle olmamak!
Bunu ancak, “ALLÂH”a imanı dolayısıyla her kaybı göze alabilecek nadir insanlar göze alabilir! Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan “fakîr”ler göze alabilir! Çünkü onlar Allâh için yaşarlar, kimseden bir şey ummaksızın!.. Herkesin yarın kaybedeceklerini, onlar dünden kaybetmişlerdir!
İnsanlarla “Allâh için = fiysebilillâh” bir arada bulunur ve “Allâh için = fiysebilillâh” konuşurlar!
Bunu kaldıramayanlar da elbette onlardan uzaklaşırlar ve Rab edindikleriyle baş başa yaşarlar! Sonra o Rab edindikleri, kıyametlerinde onları terk eder gider; “Allâh gazabı” demek olan “Allâh’tan uzaklıkları” içinde, yalnızlıklarının sonucu olan azabı yaşarlar tek başlarına!
“Yapamayacağın şeyi niçin söylersin?” hitabı bunun için çok önemlidir!
“İmanlıyım” demek bunun sonuçlarını yaşamak demektir!
İman, getirisi olan fiilleri ortaya koyup, o fiillerin getirisini yaşamak içindir!
İmanın gereği olan fiilleri uygulamadan; imanın getirisi olan bakış açısını edinmeden yaşıyorsan; bil ki yalnızca kendini aldatıyorsun!
Çevrendekileri aldatman sana yarın hiçbir yarar sağlamayacaktır!
Yaptıkların, niyetinin “Allâh için” - “fiysebilillâh” olup olmadığının göstergesidir!