Dostum, bil ki, bazı gerçeklerin lafını etmen, seni bir yere vardırmayacak!
Elhamdulillâh!.. Orada kendi başına kalacaksın; benden ve zararlarımdan uzak; kendi başına!.. Aklın varsa, ilmin ile hâlinin muhasebesini yap şimdiden!
Şu kurabiyelerini fark edip, onlardan kurtulmaya bak!
İyi ezberledin artık; “ötelerde değil, içimde!” demeyi… Ve lâkin “içinde” olamadı bir türlü!..
Şöyle durup bir düşünsene, “içimde” sözünü derken, ne hissettiğini..?
“İçinin”, nerede veya neresi olduğunu?..
Allâh’ı ötelerde aramayın, o “içinizde” diyorlar!..
Neresi bu “içiniz”?..
Kafanızın mı “içi”?..
Beyninizin mi “içi”?..
Hücrelerinizin, atomlarınızın mı “içi”?..
RUHunuzun mu “içi”?..
Varsa eğer, nûrunuzun mu “içi”?..
Yoksa…
Nerede, neyin “içi”; bu “içimde” dediğiniz?..
“İçimde” diyen kim?..
“İçi” neresi?..
“İçinde” neler var?..
“Dışı” ne?..
“İçi” ne, “dışı” ne?..
“Dışı”nın “içi”!.. “İçi”nin “dışı”!..
“Sen” mi, “dış” ve “iç”… “İç” ve “dış” mı “sen”?..
Yoksa, sen, sensiz bir “iç” ve “dış”… Ya da “dış” ve “iç”siz bir “Sen” mi?..
Sen, “sen”i hisset; sen, nasıl bir “sen”?..
Dünyanın farkında olmayanları hiç fark etmemişleri kapsayıp da, her an onlar üzerinde hükmü aşikâre çıkan bir “sen” mi? Yoksa, dillerde ezilip büzülüp bir kenara atılan sen mi?
Merkür rötarı aynasında kusurlarımı seyrederken; Pluto-Kayron (Şiron) kavuşumunda varlığımla aşikâr olanı seyretmek, şuurumu lâl etti!
Şuurum şuursuz kaldı; lisanım tutuldu; klavyede parmaklarım, genetiğinin sonuçlarını sergileyip; (umarım bağışlanır) kusurlarımı konuştu! Organların dile geleceği gün, bugünden yaşandı!
Bağışlayın dostlar; rahmet okuyun! Bırakın kabrimizde rahat kalalım! Siz de bu hâlimizden ibret alın!
Allâh, kurabiyelerimizi fark etmeyi kolaylaştırsın; kurtulmayı nasip etsin.
25.3.1999