Rotan Nereden?
Dostum, nereden gelip nereye gittiğimizin farkında mıyız acaba; ne dersin?..
Şimdi bu soruyu okuyanların, bir kısmı diyecek ki; elbette farkındayız…
Birkaç saniyelik Dünya yaşantısını tamamlayıp âhirete gideceğiz!
Bazıları da diyecek ki, okuduğu veya duyduğu üzere… Allâh’tan gelip Allâh’a gideriz!..
Allâh nerede, biz nerede; ki, Allâh’tan ayrılıp, nereye gelmiş olalım; sonra da tekrar nereden, hangi mekândaki Allâh’a gidelim… Bu anlayış “Allâh” ismiyle etiketlenen bir “tanrı” anlayışına işaret olmuyor mu?..
Evet, gerçekten düşündünüz mü; Allâh’tan nasıl ve nereye geldik?..
Muhakkiklerin dediğine göre… Her an “yok”tan var olan ve bir an sonra tekrar “yok” olan!.. Sonraki anda, yeniden yaratılan; bir sonraki anda tekrar “yok” olan; ve sonsuza dek, böyle devam edecek olan bizler, nereden geliyoruz bu bir “an” içinde?..
Diyeceksiniz şimdi; “yok”tan gelip “yok”a gidiyoruz!.. Bana kalırsa, bu kadar “varlık” yüküyle, her ne kadar “yok”tan geldiysek de, pek “yok”a gidemiyoruz!.. Dünyamızı terk edemiyoruz!..
Dünyamızla beraber gidiyoruz bir yere kadar!.. “Yok”a ulaşamadan orada kalıyor ve tekrar oradan geliyoruz gene dünyamızla!..
İyi ama, Allâh Rasûlü’nün dediğine göre, “Dünya içindekilerle birlikte cehenneme atılacak ve yanacak! Dünya, cehennem için yaratılmış! Ona bağlı kalanlar da!”…
Öyle ise “dünya”dan kurtulmak gerek!..
Varlığı olmayanlara ne mutlu!
“Varlıksız”, “yok”luğa hayli yakınlar; bir de “kendi varlıkları”ndan kurtulabilseler!..
Peki, bu arada; “ben” nereden ve nasıl gelmekteyim acaba?..
Rota nereden?..
Muhakkikler; beden, nefs, kalp, ruh, sır, hafî, ahfâ diye bir tasnif yapmışlar…
Gene bu muhakkıkîn, nefs mertebelerini de Emmâre, Levvâme, Mülhime, Mutmainne, Radiye, Mardiye ve Sâfiye diye tasnif etmiş ve sıralamış kendilerine ulaşan bilgiye ve müşahedelerine dayanarak…
Bunlardan ne anlıyoruz biz?..
Bir merdiven yedi basamaklı… Teker teker çıkacağız bu basamakları!!!
Bunları çeşitli yükseklikte merdiven basamakları yerine; dıştan içe-öze sıralanan ve bir sonraki bir öncekini kuşatan boyutlar olarak düşünsek?..
Buzun neresinde hidrojen ve oksijen atomları?.. Beynin neresinde akıl?.. Emmârenin neresinde Sâfiye?..
Yıllar önce, bir sohbette doldurduğumuz “NEFS” adlı kaseti hatırlayın!
Kişi tekâmül ederken, emmâre nefs bilincinden çıkıp levvâme bilincine; levvâme bilincinden çıkıp mülhime bilincine geçmez gerçekte; her ne kadar anlatım, açıklama sadedinde böyle konuşulsa da… O bilinç boyutunun bakış açısı kendisinden açığa çıkar!..
Herkeste bu yedi nefs mertebesi toplu hâlde, bir bütün olarak mevcuttur!
Zaten öyle olmasa, kişi var olmaz! Kişi, anlatım sadedinde yediye ayrılmış mertebelerin toplamı olarak vardır… Ne var ki, kişi bunlardan, bilincinde olduğu kadarını, müşahede eder.
Mesela, emmâre’deki kişiye levvâme’yi anlatamazsınız; belki anlar gibi olur da HİSSEDEMEZ! Ama levvâme’deki, hem emmâre’yi anlar, hem de levvâme’yi… Mülhime’deki kimseye, mutmainne’yi anlatamazsınız; ama o, hem mülhime’nin farkındadır; hem de levvâme ve emmâre’nin ne olduğunu bilir…
Varın diğerlerini de buna göre kıyaslayın!..
Eğer fark ettirmeye çalıştığım bu hususu kavradıysanız, şimdi bir basamak daha ileri geçelim anlatımda…
Bu yedi isimle birbirinden ayrıymış gibi anlatılan bilinç, hakikat itibarıyla tek bir bütündür, dedik ya… Bunun yanı sıra, kuvveden fiile çıkış itibarıyla, Emmâre’den başlayıp, Sâfiye’ye doğru yedi mertebe gibi saydıysak da bu tümel yapıyı; gerçekte olay, işleyişi itibarıyla tam tersinedir!..
Dikkat edile!
Varlığınızda tüm olup bitenler ve olacaklar daima Sâfiye noktasından başlayıp; bilince doğru olarak açığa çıkmakta; buna göre çalışmaktadır! Yani kişi, hangi nefs-bilinç mertebesinde olursa olsun, kendisinde ve kendisinden açığa çıkan her şey, kendi Sâfiye boyutundan, bulunduğu nefs mertebesine doğru akarak o bilinçte açığa çıkmaktadır her an!