Erkek ise, erkekliğinin eşine karşı tam hakkını verir… Kadın ise, eşine ve yuvasına karşı kadınlığının tam hakkını verir. Bunu yapmadan, BEN YALNIZCA ALLÂH’A YÖNELDİM DEMEK, HAYALİNDEKİ TANRISINA TAPINMAKTAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR!..
Hanımında veya beyinde veya çocuğunda ya da yakın arkadaşlarında Hakk’ı göremeyip; onlara, isimleri perdesince davranmak, perdeliliğin açık itirafıdır!
Yaşamı, yemek-içmek ve seks üzere kurulmuş; gününün çoğu, bunları düşünerek, bunların daha iyisini araştırarak geçen insan, “Sâfiye” mertebesinden söz etse; ya da “Mardiye” bilgisinden dem vursa da, “Emmâre”den milim ileri gitmemiştir!
“Mülhime” bilgisine bürünmüş “emmâre”nin; “levvâme”si de hemen hiç görülmemiştir neredeyse!
Zira, “Mülhime bilgisi” onun Deccali olmuş; “emmâre”sindeki Deccal cennetini tercih etmiştir!
Deccal, bireyin bilincinde açığa çıkar! Deccal, bireyin karşısına çıkar! Deccal, bir ülkede toplumun karşısına çıkar! Deccal, tüm dünyanın karşısına çıkar!
Nasıl ki bireyin eceli; toplumların, ülkelerin eceli, Dünya’nın eceli varsa; Deccal konusu da öyledir!
Deccal kelimesini “Deccaliyet” olarak anlamak gerekir.
İşlevi; “akı kara”, “doğruyu yanlış”, “cenneti cehennem” göstermektir! Kısacası “Deccaliyet”; her gerçeği saptırma, olduğunun aksine gösterme ve kabul ettirme işlevidir!
Birey açısından, Deccal’in en önemli açığa çıkışı da, kişideki “mülhime bilgisi” sırasında açığa çıkışıdır.
Eğer kişi, “nefs terbiyesinden” geçmemiş ise; vehim, deccaliyete destek vererek, kişinin nefsinin firavunlaşmasına yol açar! Sonucu da ebeden perdeliliktir!
İşte saydığımız bu durumlar, bildiklerimiz kadarıyla, “tasavvuf sonradan görme”liğinin ana sebeplerini teşkil eder.
Muhakkik; sistemi “oku”yarak, o güne kadar söylenmemişleri dillendirir; mukallit, o güne kadar söylenmişlerin dedikodusuyla ömür tüketir! Herkes lâyığını bulacaktır!
Not: Kimse bu yazıyı üzerine alınmasın…. Bu yazı aynaya bakılarak yazılmıştır.
5.5.1999