Esmâ, Efâl’in neresindedir?.. Sıfat, Esmâ’nın neresindedir?.. Zât, Sıfat’ın neresindedir?..
Yedi kat göğün üstüne “Kürsü”yü, “Kürsü”nün üstünde “Arş”ı koyarlar... Ve dahi, bu sınırlar çizdikleri âlemin ötesinde de bir tanrı, bir ilâh türünden bir Allâh(!?) ararlar!..
“Her zerrede Zât’ı ile mevcuttur.”
Açıklamasıyla tarif edilen Allâh, gerçekten her zerreyi Zât’ı ile mevcut kılması nedeniyle; ve ayrıca Zât’ı da sınırsızlık sıfatıyla sıfatlanan olduğu için, bu anlayışta, zerre kelimesinin anlamı fenâ bulur, Zât’ın Bâkî’liği aşikâr olur!
O Zât, elbette belli vasıfları olan bir Zât’tır!
Her bir Zât’tan söz edildiğinde, O Zât’ın belli vasıfları vardır. Belli vasıfları olan Zât, bu vasıflarının sonucu olarak, elbette ki belli mânâlara sahiptir. Sahip olduğu bu mânâlar ile de dilediğini yapar. Dilediği mânâları üretir, icat eder, yoktan var eder. Yoktan var olan “yok”lar er geç bir gün yokluğa döner.
Zât’ın Vâhidiyeti itibarıyla sınırsızlığını idrak etmedikçe; Zât’ın sınırsızlığını idrak etmeden önce de, Zât’ın Vâhidiyeti itibarıyla sınırsızlığına iman etmedikçe, hakiki anlamıyla, İslâm’a ve imana gelmiş olmayız!
Zira Kurân’da, kişinin bu gerçeği fark etmeden önceki hâlini anlatan, şu âyet vardır:
“Hevâsını (içgüdüsel dürtülerini - bedenselliğini - kuruntuladığını) Tanrı edineni gördün mü?..” (25.Furkan: 43)
Kişi kendi hayalinde, kendi şartlanmasına göre bir tanrı yaratmış ve o yarattığı tanrısına tapınarak ömrünü geçiriyor!
İşte bu âyetin kapsamından tahkik yollu çıkmak için, Zât’ın Vâhidiyet sıfatı itibarıyla sonsuz-sınırsızlığını idrak edip, müşahede etmek, hissetmek, yaşamak şarttır!
Ancak... Bu anlattıklarım, yaşanarak hissedilir!.. Bunları bir kitapta okuyarak, hissedemezsin!
Tâ ki, sana bunları yaşatacak olanı bulmadıkça; işin lafından geçip, tatbikatını yaşamadıkça; ve sonunda perdeler kalkıp, seyreden olarak kendisi kalmadıkça! Aksi hâlde kesinlikle mümkün değildir!
Bunun için de önce buna iman etmen; sonra bu iman ettiğin şeyi yaşayabilmen için şartlanmalarından, şartlanmaların getirdiği değer yargılarından, bu değer yargılarının oluşturduğu duygulardan arınman gerek!
Bunlardan arındığın zaman da hiç farkında olmadan tabiatına yani bedensel dürtülerine esir düşüverirsin! Dolayısıyla, tabiatını yani bedensel dürtülerini çok sıkı kontrol altına alman gerekir!
Bu ikisini kontrol altına aldıktan sonra, bu defa da sendeki vehmin oluşturduğu bireysel benlik kavramını sıfıra indirmek gerekir; ki “Ölmeden evvel ölesin”; ve böylece “Bâkî olan Allâh”tır, hükmü sende de açığa çıksın!
Ancak bundan sonradır ki, Hz. İsa (aleyhisselâm)’ın dediği gibi, insanca düşünmekten kurtulup, Allâh gibi değerlendirirsin!