Öz’ün Seyri
“Hel eta alel’İnsani hıynün mined Dehri lem yekün şey’en mezkûra” (76.İnsan: 1)
“KânAllâhu ve lem yekûn meahu şey’a”...
“HalakAllâhu Ademe alâ sûreti Rahmân”...
“HalakAllâhu Ademe alâ sûretihi”...
“Ben gizli bir hazine idim; bilinmekliğimi istedim, âlemi meydana getirdim. Bilmekliğimi istedim, Âdem’i meydana getirdim.”
Bütün bunlar, neyin işaretleri ve şifreleri?..
“Hel eta alel’İnsani hıynün mined Dehr…”
“Dehr” üzerinden öyle bir yaşam vardır ki, insan anılmazdı... Anılır bir şey değildi...
“Allâh vardı, onunla bereber hiçbir şey yoktu... El an öyledir...”
“Allâh Âdem’i kendi sûreti üzere meydana getirdi. Veya, Rahmân’ın sûreti üzere meydana getirdi...”
“Ben gizli bir hazine idim, bilinmekliğimi istedim!..”
“Rabbimiz, bu yerleri gökleri yaratmazdan önce neredeydi?.. Altında ve üstünde hava olmayan âmâ’daydı!”
Bize ulaşan bu işaretleri, şifreleri, ister âyet olsun, ister Rasûlullâh (aleyhisselâm) açıklaması olsun, anlamak için önce bu günün ilmi düzeyinde, erişebildiğimiz bir gerçeği göz önüne almak lazım...
Eğer bu gerçeği göz önüne almazsak, bu çok önemli noktayı gözden kaçırırsak, kendimizi ebediyen belli perdelerden ve konunun mecazî anlatımının oluşturduğu hayal dünyasından kurtarmamıza kesinlikle imkân yoktur...
Hatırlayalım, bilincimizi örten en önemli ve kalın perde nedir?..
Beş duyu kayıtları! Yani bilincimizin, beş duyu verileriyle bloke olarak gerçekleri değerlendirmekten perdelenmiş olması...
Normal bir insanın yaşamı beş duyu dediğimiz kesitsel algılama organlarının verileriyle oluşur, gelişir. Beş duyu dediğimiz kesitsel algılama organlarının verileriyle kayıtlanmak suretiyle bilinç KOZASINI örer! Fakat sonrasında gelişen bilinç, beş duyu verilerinin kaydından kendini kurtaramazsa, kozasından çıkamayan ipek böceği gibi kaynar suya atılıp orada mahvolmaya mahkûm olur.
Koza, ipek böceğinin gelişmesi içindir, ebediyen içinde yaşamak için değil! Ancak, gelişen ipek böceği, kozasını delip kendine göre sonsuz göklere uçarsa, hedefine ulaşmış olur. Dünya yaşamı ve biyolojik bedenimiz de bizim kozamızdır; gelişip kendi öz kuvvetlerimizi elde edip yeni bir boyutun yaşam şartlarına ulaşabilmemiz amacıyla oluşturulmuştur.
Beş duyu veri sınırları içinde gelişen bilinç, bu kesitsel algılama organlarının oluşturduğu veritabanının hammaddesiyle örülmüş kozasını delip evrensel bilinç sonsuzluklarına kanat açamazsa, kendi hakikatinin ne olduğunu öğrenmekten mahrum kalır.
Beş duyu dediğimiz kesitsel algılama organları, varlığın içindeki, varlık âlemindeki sayısız ve sınırsız mânâlara oranla, âdeta denize nispetle alınan bir damla su mesabesindeki mânâları değerlendirebilir.
Normal beş duyu kaydında yaşayan, beş duyunun ötesine geçemeyen bir insan, beş duyunun ve tabiatının yani, bedenindeki fiziki ve kimyevi dürtülerin istikametinde bir yaşamla, kozası içinde mahvolmaya mahkûmdur...