Beş duyuyu oluşturan lokalizasyonlar, beynin belki de milyonda bir kapasitesiyle alâkalıdır. Beynin sayısız özelliklerine, yeteneklerine bir numune olmak üzere beş duyu meydana getirilmiştir...
Oysa burada şunu göz önüne almak gerekir...
“İnsan” derken bu kelimeyle genelde işaret edilen yapı olan insan beyni, varlıktaki canlı ve cansız, sayısız isimlerle andığımız nesnelerle özdeş bir gelişime sahiptir.
Yani beyin, hücrelerden; hücreler, moleküllerden; moleküller, atomlardan ve nihayet atomlar da orijin yapı olan enerjiden meydana gelmiştir. Enerji derken, okuduğumuz veya bildiğimiz statik veya kinetik enerji bâbında değil; varlığın, her şeyin orijinini teşkil eden enerjiden söz ediyoruz.
Bir hücredeki yaşam biçimi ve onda kendine has mânâyı oluşturan DNA ve RNA dediğimiz genetik dizilim; çeşitli atomlardan meydana gelmiştir. Bu genetik dizilim, çeşitli zamanlarda ve şartlarda dahi, uzaydan gelen çeşitli kozmik ışınımlarla belli değişimlere uğrar.
Bugün modern bilimde, çeşitli dalga boylarıyla, çeşitli ışınlarla, hücre genetiğini oluşturan bu dizilimi etkilemek suretiyle değişik türler ve cinsler oluşturma yoluna gidilmektedir. Bu çalışmalar henüz, nebatlarda veya çeşitli virüs ve bakterilerde deneme aşamasındadır.
Bu realite, yani genetik yapı ile “X” ışınları aracılığıyla oynanması, beyin hücrelerinde de aynı olayın gerçekleşebileceğinin ispatı ve uygulamasıdır!
Bilinç; genetik veriler ve astrolojik veriler tabanında gelişen, çevresel algılamalar sentezinin oluşturduğu “ben” adını verdiğimiz şeydir.
Bilinç, esasen bedene ait bir şey değildir! Beynin eseri olarak ortaya çıkan, oradaki son derece kapsamlı analiz ve sentezlerin oluşturduğu bir düşünsel yapıdır; “Nefs”e aittir!
Gerçekte, evrende sayısız boyutta sonsuz mânâlar ve dolayısıyla varlıklar mevcutsa da; bunların her biri, kendi boyutundaki kendini değerlendirebilecek varlık türleriyle fark edilmektedir...
Yani, madde boyutunun varlığını algılayacak beş duyu meydana getirildikten sonra madde boyutu değerlendirilir! Veya, ışınsal boyutu değerlendirebilecek, ışınsal değerlendiriciler oluştuktan sonra, o dalgalar değerlendirilir. O dalga boylarına uygun yapıdaki varlıkların varlığı ile onlardaki mânâlar ortaya çıkar...
Şimdi şu gerçeği hatırlayalım...
“ULÛHİYET” vasfıyla işaret edilen ve “ALLÂH” denilen sonsuz-sınırsız varlığın dışında ikinci bir varlık yoktur gerçekte!
Sınırı olmadığı için de bu varlığın dışından asla söz edilemez!..
Bu sonsuz-sınırsız varlık, bir yönü ile “Câmi”, yani bütün mânâları cem etmiş, kendinde bulunduran; bir yönü ile “Muhiyt” yani, bütün mânâları ihâta eden, kapsayan bir varlık olması neticesinde, kendinde mevcut olan bütün mânâları, gene kendi, kendi ilminde seyreder.
O’nun içinde başka varlıklar mevcut değildir; ve kendinden başka bir varlık meydana gelmemiştir... Çünkü;
“Doğurmamıştır”!..
“Doğurulmamıştır”!..
Yani, O’ndan meydana gelen ikinci bir varlık söz konusu değildir.
“Sadece Allâh var ve O’nunla beraber hiçbir şey yok!.. El an böyledir!”
Yani “An”, bu bahsedilen “An”dır. Zaman, mekân, madde, uzay gibi kavramlar hep beş duyuya GÖRE var kabul edilen şeylerdir.