Eğer uzaydan, belli bir mesafeden Dünya’ya bakarsanız, Dünya’nın üstünde doğru dürüst, ne bitkileri, ne hayvanları ve ne de insanları görürsünüz! Dünya, tek başına bir kütledir.
Ama, Dünya üzerinde bir insanlık âlemi var, hayvanlar âlemi var, sayısız nebatlar var. Bunlar da kendi içlerinde sayısız türe ayrılırlar. Herbirinin kendine has bir özelliği vardır.
İşte galaktik yapı da, aynı şekilde dışarıdan bakıldığı zaman, bir beden, bir birim, bir kişilik hüviyetiyle var olan bir yapıdır!
Bu galaktik yapı, bizim “Samanyolu” adını verdiğimiz, batının İngilizcede “Milkyway” diye adlandırdığı galaktik yapı, gerçekte bir canlı birimdir, bir canlı varlıktır... Ancak, bir başka galaktik bilinç tarafından, bu galaktik yapı, bir canlı birim, bir canlı yapı olarak algılanır; bizim yapımız tarafından değil...
İnsanlık denen yapının bilinci olduğu gibi; aynen Dünya’nın da kendine has bir bilinci vardır. Dünya ismi ile işaret ettiğimiz bu planetin de kendine özgü bir şuuru vardır!..
Dünya’nın bir şuuru olduğu gibi, Güneş’in de bir şuuru vardır!.. Güneş’in bir şuuru olduğu gibi, galaksinin de bir şuuru vardır!
Bu galaktik bilinç indînde Güneş’in bilinci, bizim yapımızın şuuru yanında bir hücremizin bilinci mesabesindedir. Galaktik yapı, aynen bir insanın bilinci gibi, evren içinde bir bilinç sahibi birim olarak mevcuttur! Ve böylece milyarlarla galaktik birimler mevcuttur!..
Burçlar denen takımyıldızların da bir şuuru ve kişiliği vardır… Muhyiddini Arabî, “Fütûhat-ı Mekkiye” isimli kitabında, bu bilinç varlıklardan “burçlarda yerleşik melekler” diye söz etmiştir.
Evrende milyarlarla galaksi var, diyoruz ya! Aslında bunun anlamı, evrende galaktik boyutlarda mevcut, milyarlarla birim var demektir!..
Bizim yapımıza göre, bize oranla bir hücrenin bilinci ne düzeydeyse; galaktik bedene, galaktik kişiliğe nispetle de, Güneş’in bilinci odur. Galaktik birime, benliğe göre bir yıldızın, bir Güneş’in şuuru ne ise, dedik...
Şimdi o Güneş’in yanında Dünya’nın, Dünya’nın üzerinde bir birimin yerini düşünün!.. Hafsalanız acaba alabiliyor mu?
Bir yıldızın yanında bir insanın yerini; ve de o yıldızın, galaktik beden boyutunda yerini... Bunu anlatabilmek çok güç!..
Çünkü biz, beş duyu dediğimiz yalnızca kesitsel algılama organlarıyla ve yardımcı araçlarla hep “madde altı”na girdik; “madde altı” dediğimiz enerjiye giden boyutta mikrokozmosa gittik, ama makrokozmosu hiçbir zaman değerlendiremedik...
Neye benzer bu?..
Bir hücrenin çekirdeğinden veya bir kromozomdan, insan bedenine bakmaya benzer!
Bir hücrenin çekirdeğindeki bir gen, bu bedene, bu bilince, bu ana yapıya bakabilir mi? Hayır!..
O gene göre, bir organı dahi idrak etmek, hafsalasına sığdırmak mümkün değildir! O hücre çekirdeğini kapsayan mevcut stoplazma, sonsuz bir deniz gibi görünür, o “gen”e!..
Biz de diyoruz ki;
“Bizim yaşadığımız gezegenle, falanca gezegen ile falanca yıldız arasında boşluk var, hava var(!)”... “Boşluk” kelimesi boş!..
Burayı çok iyi anlamaya çalışalım!..