Oraya gittikten sonra “Âhiret” denen “Berzah” denen “Güneş platformu” dediğimiz o platformda yaşarken her birimiz bu gerçeği göreceğiz ve diyeceğiz ki:
“Keşke bu Dünya’ya geri dönsek de yapmadığımız, ihmâl ettiğimiz o çalışmaları yapma şansına kavuşsak; baştan, gerçek değerlere göre yeni verilerle ruh beden yeni bir holografik beden inşa ederek buradaki bu sıkıntıları çekmesek!”
İşte Kur’ân-ı Kerîm’de:
“Nihayet onlardan birine ölüm geldiğinde dedi ki: ‘Rabbim beni (dünya yaşamına) geri döndür. Tâ ki (önemsemeyip) uygulamadığım şeylerde (iman üzere yaşamda, kuvveden fiile çıkarmadıklarımda) sonsuz geleceğime yararlı çalışmalar yapayım!’... HAYIR (geri dönüş asla mümkün değil)! ÖYLE BİR ŞEY SÖYLER Kİ GEÇERLİLİĞİ YOKTUR (sistemde yeri yoktur)! Arkalarında yeniden bâ’s olunacakları sürece kadar, bir berzah (boyutsal farklılık) vardır (geri dönemezler; reenkarnasyon da {ikinci defa dünya yaşamı} mümkün değildir)!” (23.Mu’minûn: 99-100)
Diye bize gerçeği anlatmaya çalışan âyetler, bu gerçeği vurguluyor.
Dünya’dan ayrıldıktan sonra, o boyuta geçtikten sonra, bir daha geri dönüş, yani reenkarnasyon, yani yeniden bir bedene kavuşarak yapmadıklarını yapabilme şansı Kur’ân inancına göre, Müslümanlık inancına göre, Allâh Rasûlü’nün getirdiği inanç sistemine göre asla ve kesinlikle mümkün değil!
Dünya’da ne yapmış olursak onu yapmak durumundayız.
Fakat “ölüm” denen olayla birlikte artık yeni baştan birtakım özellikler kazanma şansımız yok!
Peki... Dünya’da iken, EBEDÎ denen bu gelecek boyuttaki hayatı elde etmek için şansımız ne kadar?
İşte bizim anlayışımıza göre 20 yıl, 30 yıl veya 50-60 yıl... Ama Dünya platformundan çıkıp da Güneş platformuna, yani madde âleminden çıkıp da Âhiret âlemine, Berzah âlemine geçiş sürecimiz itibarıyla ise, sadece ve sadece saniyelerle ölçülüyor.
Bu saniyelerle süren süreçte, milyarlarca ve milyarlarca yıl sürecek ebedî hayatın inşaatını yapmak mecburiyetindeyiz! Ya bunun nedenini, niçinini, niyesini anlayıp idrak edip yaşamımıza ona göre yön vereceğiz...
Ya da buna değer vermeyeceğiz, bu gerçekleri göz ardı edeceğiz, bunun çok acı, kesin ve geri dönüşsüz sonuçlarına, milyonlarca, milyarlarca yıl sürecek bir ebedî hayata katlanmak zorunda kalacağız!
YUKARIDA, seni gözünü boyadığın için cennete postalayacak, ya da kızdırdığın için cehennemine atacak bir tanrı yok! Bunu iyi anlayın!
Evren içre evrenlerin yaratıcısı “ALLÂH” ismiyle işaret edilen var!
Günümüzde ise bu gerçeği algılamaktan mahrum sayısız din bilginleri, din adamları!!!
“Tanrı” kavramı ile “ALLÂH” ismiyle işaret edilen anlam arasındaki farkı algılayamayan ve bu hâliyle de toplumlara yön gösteren din adamları, din bilginleri (!?)!!!
Tercih, bizim!
Dediğim gibi, bu an’a kadar ki tercihlerin bir çoğu bizim değildi; ama şu anda bu aklımız ve idrakimizle yaşamımıza yön vermek ve gereken tercihimizi kullanmak şartlarıyla yüz yüzeyiz!
Bu sebepledir ki; ya aklımızı başımıza alacağız... Her türlü şartlanmaları, çevreden gelen doğru yanlış bilgileri bir yana koyup, gerçekçi bir biçimde başımızı elimizin arasına alıp düşüneceğiz, “Gerçekler nedir?” diye...
Ya da “düşünme” denen olayı bir yana bırakıp, çok acı bir şekilde sonuçlarına katlanmak zorunda kalacağız!”