TEK’liği bilmenin getirisi şu olmalıdır:
Kişi, ötesinde bir tanrı olmadığını fark ederek; TEK’e kulluk hâlinde yaşamakta olduğunu fark eder; bir. İsmi ALLÂH olanın mutlak sistem ve düzenini (İslâm’ı) fark eder ve buna göre, bir önceki aşamada kendisinden ne açığa çıkarsa, bir sonraki aşamada da onun sonuçlarını yaşayacağını kavrar, iki. Buna göre, varlığını oluşturan Allâh Esmâsı özellikleriyle yapabildiği her şeyi yapmaya gayret ederek, Rabbinin dünyasını buna göre oluşturmasına çalışır, üç.
TEK’liği fark etmek, TEK’ten çoka bakmayı getirmiyorsa yaşamda, henüz TEK’lik hakkıyla hissedilmemiş, gereği yaşanmıyor, olay sadece bilgi boyutunda kalmış demektir. Çoktan TEK’e bakış, hiçbir zaman tüm cevapların algılanmasını sağlamaz.
Mevlâna’dan Nakşıbend’e, Gazalî’den Geylânî’ye, Yunus’tan Hacıbektaş Velî’ye kadar tüm tasavvuf ehli, hep, TEK’i fark edip kavramakla kalmamış, bunu yaşamlarının her anında hissedip açığa çıkararak ömür sürmüşlerdir. Böylece kendilerini yakan şeylerden kurtulmuşlar huzura ermişlerdir.
İşte, önce TEK’i fark etmek, yegâne kurtuluş “kapısı”dır bu yüzden! Bu yüzdendir ki TEK’liği fark etmenin en açık seçik yolu da, mecaz-misaller dünyasından sıyrılıp; günümüzdeki bilimsel bulgulardan yararlanmaktır. Zira, bilimsel bulgular dahi, ismi Allâh olanın ilminin, insan adı altında açığa çıkardığı en değerli “rızık”tır! Şuur sahiplerine bahşedilen bu “rızık” da, “altın çağ”ı oluşturan beyinlerin rızkıdır!
Evet, şimdilerde “ALTIN ÇAĞ”ı yaşamaktayız, çünkü...
Bilim, çok çok önemli bazı bulgular elde etmiştir:
a. Bilim, beynin dalga boyları (wave) olarak kendisine ulaşan data/bilgiyi işleyip; sonucuna göre, kendi içinde, bu dalgaboyu/hologram dünyasında yaşamakta olduğu gerçekliğini görmüştür.
b. “Madde”, yalnızca algılayıcılara GÖRE var kabul edilir. Tüm algılayanlar, gerçekte, dalgaboyu/data/bilgi evrenin, algılama kapasitelerine giren bilgi karesi ile muhatap olmaktadır. Mutlak evreni algılamak imkânsızdır.
c. Maddenin hakikati sorgulanmış ve bulgularla, madde diye gerçekte ayrı-özel bir şey olmadığı; evrenin, tümüyle TEKİL bir enerji (kudret açığa çıkışı) ve data/bilgi/wave okyanusu olduğu sonucuna ulaşılmıştır ki; bu yapıda her şey tekil bir hologramdan başka bir şey değildir[1].
Bunları biraz daha açalım, konulara fazla yakınlığı olmayanlar için...
Kesinlikle bilelim ki... Algıladığımız ve üzerinde fikir yürüttüğümüz her şey, çeşitli dalgaboylarını/bilgileri beynimize ulaştıran; -gene gerçekte, dalgaboyu yapı olan- organlarımızdan gelen; data/bilginin beyin tarafından çözümlenmesiyle ortaya çıkan yorumlardır[2].
Gerçekte, orijini itibarıyla, enerji/dalgaboyu/bilgi paketi olan, beyin ismi takılmış yapı; kendisinde açığa çıkan bilgi sentezi sonucu “ben”lik kazanır ve bilgisine göre oluşmuş “hologram dünyaSINDA” yaşamına devam eder, sonsuza dek ölümsüz olarak.
Bu bilgi toplamı varlık (şuur/insan), varlığında açığa çıkanların tamamını, kendi orijininin, sonsuz sınırsız TEK’in, potansiyelinden ve ilminden alarak varlığını sürdürür. Her birim gibi! Çünkü gerçekte TEK BİR var olmasına karşın; algılayan farklılıkları, çoklu varlık boyutu algısını oluşturur.
Şuur (insan), ölümsüzdür; çünkü varlığının orijini ölümsüzdür! İlimdir “insan” (RUH’tur/Esmâ özellikleri bileşimidir)!.. Beden/hayvan ise tükenir, dönüşüme girer!