Beynindeki Hologram Dünyan
İster inan ister inanma... İster kavra ister kavrama! İşte mutlak bilimsel gerçek!
Hayal dünyanda yaşıyorsun!
Görüyorum dediğin; algıladığın her şey, beyninin içinde oluşan bir (3D değil) çoklu D holografik dünyan!
Beyne gelen beş duyuya dayalı veya beş duyu ötesi tüm elektromanyetik dalgalar, bu organ tarafından veritabanına göre değerlendirilerek, beyninin içindeki holografik çok boyutlu görüntü hâlinde dünyanı (kozanı-cocoon) oluşturuyor! Yani dış dünyada değil, beyninin içinde oluşan hayal dünyanda yaşıyorsun, kim olursan ol!
Algıladığın ve hüküm verdiğin her şey, algıladığının sûreti kadarının yani bir enstantanesinin, dünyanda oluşan simgesi!
Herkes kendi dünyasında yaşamakta ve yaşayacak sonsuza dek! Dünyan ne kadar gerçek geliyorsa sana, cennetin veya cehennemin de o kadar gerçek olarak sonsuza dek yaşanacaktır!
Herkesin, dünyasındaki her şeyi; veritabanını oluşturan değerlerine göre yerleştirdiği şeyler... Sevindiren, mutluluk veren ya da üzen yakan her şey, veritabanını oluşturan değerlerin yüzünden meydana gelmekte!
Şimdi yenilenme zamanı işte!..
Kuantum Potansiyelin; Kozmik elektromanyetik açılımın; ve de beyin adıyla bilinen dalga dönüştürücünün ürettiği çok boyutlu holografik dünyaların varlığını keşfetme süreci! Bu yazıda artık bunları da açıklamaya çalışalım; ki kuantum kafe, kuantum healing, kuantum pasta, kuantum Esmâ saçmalıklarına belki son verebilelim, hiç olmazsa anlayabilenler indînde!
Ama önce şunu iyi bilelim...
Allâh Rasûlü Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın, Kur’ân-ı Kerîm’in ve tüm hakikat ehli zevâtın geçmişin şartları içinde misal yollu, işaret yollu, mecaz yollu anlatımlarının, bugünün bilimsel bulguları eşliğinde yeniden değerlendirilip, verilmek istenen mesajın yepyeni anlamının sıfırdan kurgulanması zamanı!..
Yeryüzünde açığa çıkmış en muhteşem beyin Allâh Rasûlü Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)’ın bütün bildirdikleri kesin gerçeklerdir. Anlayabilirsen... Veritabanın yeterli ise...
Kur’ân-ı Kerîm mutlak gerçekleri dillendirmiştir, “OKU”masını öğrendiysen!
Hz. Âli’den yakın tarihlere kadar yaşamış tüm hakikat ehli, müşahede ettikleri gerçekleri çeşitli misal veya işaretlerle anlatırken hep aynı sistemi “İKRA-OKU”yarak anlatmaya çalışmışlardır.
Konuya bir misal ile girelim; her şeyi misallerle anlattık vurgusu çok yapıldığı için geçmişte Kutsal BİLGİ kaynağımızda...
Bugün televizyonundan DLNA ile veya blu-ray player üzerinden Youtube’a bağlanıp Avustralya’dan yüklenen veriyi-görüntüleri anında seyreden; Türkiye’den Japonya veya Amerika’yla anında görüntülü görüşen sizi, alıp ışınlasalar, bin sene önceki elektrik nedir hayal edemeyen bir topluma... Şu an yaşadıklarınızı, kullandıklarınızı nasıl anlatırdınız onlara? Anlatmak için kullanacağınız örnekler, onlara ne kadarıyla olayın gerçeğini yansıtırdı?
Verdiğiniz misallerden yola çıkarak, olayın ne ve nasıl olduğunu ne kadar kavrayabilirlerdi?
İşte dünküler, beynin bugün farkında olmadığımız özellikleri aracılığıyla, bugün henüz fark edemediğimiz ya da ucundan kıyısından farkındalığını yaşadığımız sistemin gerçeklerini mecazla, misalle, işaret yollu anlatmaya çalışmışlardır. Ne var ki, o kapasiteye sahip olmayanlar misallere, mecazlara, anlayışlarına göre hayalî oluşumlar giydirerek, konunun özünden bambaşka yollara sapmışlardır.