Tasavvufta geçen “vücud” kelimesini “madde beden” türünden bir “madde” sananların bunu anlayabilmesi mümkün değildir! “Vücud”, var algılanış anlamındadır; “madde beden” anlamında değil!
String boyutu olarak anlatılan sonsuz yapı, bir “kudret ve ilim” –enerji ve bilgi (data)– okyanusudur!
Varlığın aslı, hakikatte “Esmâ mertebesi” olması dolayısıyla ve varlığını “Allâh”tan alması ve dahi “Allâh”taki Esmâ’nın sonsuzluğu dolayısıyla, string boyutu sonsuz dönüşüm içindedir.
Bilim yollu teorik fiziğin, varlığın hakikatini anlatmada ulaşabildiği son nokta “string” boyutudur!.. String teorisi ile anlatılan yapının bâtını yokluktur! Ancak buraya ulaşmayı sağlayan başka teoriler de ortaya atılabilir zaman içinde.
“Allâh” adıyla işaret edilen ilminde “yok”tan “var” olmuşlara, bundan ötesine yol yoktur! Çünkü varlığı oluşturan mânâ okyanusunun varlığında kesret söz konusu değildir.
“Esmâ-i ilâhî”nin (Allâh isimleri olarak işaret edilen özelliklerin), Küll (tümel-tekil) olarak “her an yeni bir şanda” olması sonucu açığa çıkan tüm anlamlar, adı “ALLÂH” olan indîndeki sayısız “nokta”lardan bir “nokta”nın projeksiyonundan başka bir şey değildir!
Bu projeksiyon, “Allâh” adıyla işaret edilenin, “nokta”da (stringler evreninde) açığa çıkan bir “AN”lık ilminin getirisinden başka bir şey değildir.
“Allâh” ismiyle işaret edilen, “âlemlerden Ğaniyy’dir” denerek, bu isimle isimlenmiş olanın, “nokta”dan zâhir olan âlemler ve onlardaki özellikler ile kayıtlanmaması (tenzih) istenmiştir.
“Yevm” yani “An”, “Nokta”daki sürekli değişik görüntü oluşturan süreçtir.
Muhyiddini Arabî, “Kâinat her an yok olup, bir an sonra yeniden var olmaktadır” derken, her an yeni bir şan alan string boyutunun sonsuz-sürekli dönüşümüne işaret etmiştir. Çünkü, O da “OKU”yanlardan biriydi!
“Eşyanın (şeylerin-birimlerin) hakikatini bildir” duası, algılanan sûretlerin mahiyetini (içeriğini) bilmeyi talep etmek anlamındadır.
“Allâh, altında ve üstünde hava olmayan bir âlemdeydi ve O’nun ile beraber hiçbir şey yoktu” tarifine, Şahı Velâyet Hazreti Âli’nin “Bulunduğumuz an o andır” eklemesi ise, “ilmi ilâhî”deki Esmâ mertebesinin yerine işaret eder. Yani, tüm algılananlara karşın, gerçekte yalnızca “ALLÂH” adıyla işaret edilen vardır ve algılanan her şey, “aslı ve mahiyeti itibarıyla yoktur” demek istemiştir!
Haydi beyin sahipleri!.. Düşünen beyinler!.. “Madde vardır” iddiasında bulunanlar!
Eliniz yerine düşüncenizle tutmaya çalışın bir şeyi, bakalım tutabilecek misiniz?
Powers Of Ten (10'un Katları) : https://www.youtube.com/watch?v=44cv416bKP4
Makrokozmosdan mikrokozmosa kadar neyi tutmak isterseniz boşluğa düşecek, madde dediğinizi tutmak isterken, moleküler boyutta bedensel “yok”luğa karışacak, onu tutmak isterken onun boşluğuna, oradan atomun boşluğuna, oradan çekirdeğin boşluğuna, oradan kuarkların içine düşerek, sonunda string boyutunda “seyreden” olup gideceksiniz!
“Mülhime Nefs” bilincine ulaşınca “Ene’l Hak” diyen Zât’tan, “Vahdet-i Vücud”u bir sistem olarak anlatarak, “Vücud ve varlık TEK’tir; yalnızca O vardır! Bu durumda sen istersen O vardır de, istersen ben varım de, diyen hep Kendisi’dir”; anlayışını sergileyen Zât’tan; “Vahdet-i Şuhud” görüşünü, yani Muhyiddini Arabî’nin bahsettiği “vücud”un, gerçekte, “ilmi ilâhîdeki ilmî sûret” olduğunu; bu “vücud”un gölge veya hayal “vücud” olduğunu vurgulayan İmam Rabbanî’ye kadar hepsi de “data”larından açığa çıkan gerçekliği, programlarına göre dillendirmişlerdir.