“Ben, sizin misliniz olan beşerim” uyarısı, derûnunda, “siz de benim gibisiniz ama sizde TEK olma şuuru açığa çıkmamış” gizini barındırır!
Yaşamı yalnızca dışsal bağlar ve bağlantılar içinde geçmekte olan, elbette kendisinden açığa çıkmayan içsel hakikati fark edemez, yaşayamaz!
Bu yüzden de dışsal bağları ve bağlantıları kadar sıkıntı ve azaba dönük yaşar!
Neye sahip olduğunu sanırsan san, sonunda kaybedeceksin! Ömür boyu kaybetme korkusuyla yaşayacaksın! Sonunda da elinden çıkışı dolayısıyla yanacaksın!
İnsan, asla bir nebat veya hayvan değil! Toprakta bir şekle dönüşecek bedeni ötesinde, bir ruh-beyin olarak sonsuza dek ileriye dönük yaşayacak; çünkü hakikati “HAYY”dır!
Diğer tüm isimleri (Esmâ’yı) dahi böyle değerlendir ve dahi her an yeniden varlığını oluşturan bu isimlerin ne kadar farkındalığında olduğunu sorgula; yarın iş işten geçmeden önce!
Sadece bu katmanda, milyarlarca galaksi olarak algılananlar, gerçekte var olanın yalnızca yüzde dördü iken; hayal bile etmen mümkün olmayan âlemleri açığa çıkaran “Esmâ mertebesi”ni, duyduğun, bildiğin isimlere (Esmâ’ya) verdiğin beş duyuya dayalı ilkel ve sınırlı anlamlarla kayıt altına alma!
Yüzde doksan altısı “karanlık madde” olan ve hakkında hiçbir bilgi olmayan bu katman (semâ) değil, daha nice katman içi katmanlar ve varlıkları ve dahi “üst madde” diye isimlendirdiğimiz katmanların varlığını alabilirse havsalan, belki kısıtlı “dünyan”daki tanrın ve peygamberinden öteye geçebilirsin bir adım!
“Nokta” kendini seyretmek için “beyin” adı altında irsâl oldu ve o “beyin”e (kalbe-şuura) ilim, “vahiy” adıyla inzâl oldu!
Hatta ilim, “beyin” adıyla göründü gözü olanlara!
“RUHLARINIZ BEDENLERİNİZDİR; BEDENLERİNİZ RUHLARINIZDIR” işareti ve uyarısının ne olduğunu hiç fark edemediler…
Tâ ki Yenileyici, Dünya üzerindeki tüm bilimlere ve teknolojiye yeni bir bakış açısı getirip, “madde”nin “Hakikati” fark edilene kadar!
Din adamlarının, “bir madde var, bir de ruh” anlayışına dayalı tüm anlatım ve yorumları iflâs etti; göçtü!
Müslümanların çoğunun henüz ruhlarının bile duymadığı bir gerçeği, bilim dünyasının gayrı müslim düşünürleri seslendiriyor: “Madde ve ruh diye iki ayrı şey yoktur! Tüm varlık aynı tek şeydir. Çokluk tespitleri, açığa çıkan duyu organlarının algılama farklılıklarından başka bir şey değildir!”
“Data”; inzâl olan “ilmin hakikati”dir! “Esmâ ül Hüsnâ”; O’ndaki özelliklerin isimleridir, bizim boyut ve algılama kapsamımız kadarıyla… Biz buna “Esmâ mertebesi” tanımlamasıyla agâh olduk! Oysa O, yalnızca “DATA”dır! Sûretsiz, şekilsiz, mekânsız! “Vücud”dur!.. “İLİM”dir!
“Beyin”, seyreden oldu “Esmâ mertebesi”nde; lâkin seyreden ol kendi oldu!
Şimdi iyice bir konsantre olup gerçekçi bir biçimde düşünün...
Esmâ mertebesi, beynin neresinde?
Beyin, “Esmâ mertebesi”nin neresinde?
“Tanrı”, ötende olarak kabul edip zannettiğin “ilâh”ının adıdır!
“İman” edilesi şey ise, “Hakikat-i Muhammedî” olarak işaret edilen “Esmâ mertebesi”nin, senin hakikatin olduğudur!..