Yedi asır önceki şartlarda, TEK’liğe işaret eden “holografik gerçeklik” daha nasıl anlatılabilirdi bundan başka?
Günümüzün “holografik evren” ve “holografik beyin” buluşu ne diyor çok özetle:
“Âlemlerde, evren içre evrenlerde her ne varsa, tamamı her zerrede, her şeyde mevcuttur!”
700 sene önce yaşamış olan İnsan-ı Kâmil Abdülkerîm el Ciylî ne diyor; onu da özetle anlatalım:
“Allâh ismiyle işaret edilenin (Ulûhiyet) kapsamında yer alan ve şey kelimesiyle işaret edilen her fert (birim), tümün ihtiva ettiği her şeyi, Zât’ıyla ihtiva eder. O şey, ister varlığı daim olsun (Esmâ mertebesi), ister sonradan olmuş olsun (Esmâ mertebesinde var olan her şey).”
Biz bu konuyu nasıl anlatmaya çalıştık geçmiş yazılarımızda… Yine özetle:
“NOKTA diye işaret edilen isimler mertebesinden varlığını alan RUH adlı yapı içinde yaratılmış tüm noktalardan oluşan koniler, projeksiyonlar hâlinde varlık amaçları doğrultusunda işlevler meydana getirirken; noktaları itibarıyla da, NOKTA’nın tamamındakine sahiptirler. Çünkü ‘nokta’, bölünmez, parçalanmaz, cüzlere ayrılmaz som yapıdır!”
KURÂN’da geçen;
“Sonra Âdem’e (Esmâ’nın programlanışı, Esmâ bileşiminin açığa çıkışıyla yoktan var edilene) bütün Esmâ’yı (Esmâ ül Hüsnâ’sının anlamlarını açığa çıkarmayı ve kavramayı) talim etti (programladı)...” (2.Bakara: 31) âyeti, Esmâ mertebesindeki tüm isimlerin işaret ettiği anlamların insanın hakikati noktasında var olduğunun delilidir.
“El İnsan-ı Kâmil” yazarı Zât, diğer zevâta karşılık eserlerini Tek’ten çokluğa bakış açısıyla kaleme almıştır. Keza bizim anlatımlarımız dahi, bu bakış açısı benimsenmiş olarak kaleme alınmaktadır. Bu konuların çok zor anlaşılmasındaki en büyük sebep ise olaya çokluktan Tek’e doğru bakmaya çalışmaktır. Ağacı anlamanın yolu tohumdan, kökten yaprağa doğru olursa, sistemli ve anlaşılması kolay bir tarz olur. Yapraktan köke gitmeye çalışmak, oradan tohuma ulaşmak çok meşakkatli, çileli ve uzun yoldur ki, bunu başarabilen fevkalâde enderdir. Veya tek bir hücreden insan bedeninin nasıl oluştuğunu seyretmek…
Önemli bir başka konu da, “Esmâ mertebesi” anlamıdır.
“Esmâ mertebesi” demek, isimler ile işaret edilen tek bir som, soyut mertebe veya boyut demektir.
Dikkat edilsin ki isimlerin çokluğu, isimlenenin çokluğu demek değildir! “Bütün hüsnâ (Hakk’ın özelliklerine işaret eden) isimler O’nundur” işareti yeterli uyarıdır bu konuda.
Tüm isimlerle işaret edilen Zât, aynı tek Zât’tır.
İsimler, hep, aynı tek bir Zât’ın isimleridir. O isimlerle işaret edilen özellikler, hep aynı tek şeye işaret eder som bir TEKillik (Samediyet) hâlinde.
Gerçekte yalnızca o Tek vardır ilmi ilâhîde! İkincisi olmayan tek tecelli… HÛ Allâhu Ahad ve Samed!
Bizler (tüm algılayıcı türleri olarak evren içre evrenlerdekiler, boyutsal katman varlıkları olarak), zâtımız itibarıyla (varlığımızın noktası itibarıyla), Esmâ mertebesinin her an yeni şan alışı itibarıyla yeni özellikler açığa çıkarırız birbirimize göre!
“Tüm yaratılmışlar onun kapsamındadır” dediğimiz “RUH” adlı melek (Hakikat-i Muhammedî), her bir şeyin hakikatidir.