Burada anlatmak istediğim husus daha başka…
Şu an var olan bilinç, ne kadar gerçekleri fark etmişse, beynin işlevini kaybetmesiyle birlikte, onun ürettiği “ışınsal” (nûrânî) bedende yaşamına kesintisiz olarak devam eder…
“Dünya’da âmâ olan sonrasında da âmâdır” hükmünce, ölümü tatmadan önce gerçeği görememiş kişi, beyinle ve dolayısıyla bedenle ilişkisi kesildikten, yani ölümü tattıktan sonra da ebediyen gerçeği göremez!
Buna karşın, Dünya yaşamındayken gerçeği görüp bunun sonucunu yaşamış bilinçler, ölüm sonrası, yani beyin ötesi yaşam boyutunda, gerçeği yaşamanın getirisi kuvvelerle, “Kabir âlemi” diye isimlendirilmiş, “Berzah” da denilen boyutta yaşamlarına devam ederler.
İnsanların bir kısmı, çağlar öncesinde, “her şey maddedir” diyor; bazıları da “bir de ötelerde uzayda bir yerde maneviyat âlemi olabilir” görüşünü savunuyordu… Oysa günümüzde, bilimsel temeli olan çevrelerde, bu iki âlemin birbirinden ayrı iki mekân olmayıp; algılayanın algılamasından doğan, aynı tek yapı olduğu fark edilmeye başlandı.
Dolayısıyla, kişinin, bedeni ve beyni itibarıyla madde diye kabul edilen boyutta iken; bilinci ve ruhu (ışınsal dalga bedeni) itibarıyla da maneviyat âleminde yaşamını sürdürdüğü konunun ehilleri tarafından fark edildi.
Bugün batıda sayısız araştırma ve yayın var; insan beyinlerinin yaydıkları “dalga”larla birbirlerini etkilemeleri, yönlendirmeleri hakkında.
http://www.youtube.com/watch?v=93p7oDkA5WA
İnsan, yeryüzünde “halife” ise; Kur’ân-ı Kerîm’e göre…
İnsan beyni, “ALLÂH” ismiyle işaret edilenin sayısız isimlerle işaret edilen özelliklerinin “nefh” olmasıyla oluşmuş bir kuvveler merkezi ise, bedende…
Nihayet, insan beyni, her an aldığı ve yaydığı, her biri bir bilgi ihtiva eden “dalga”larla tüm çevresiyle iletişim hâlindeyse…
Avam diliyle, “ölü olmayan”, Nebi ve Rasûllerle de iletişim mümkün değil midir?
Bu iletişimi hemen karşılıklı iki insanın konuşması gibi anlamayın sakın!
Beyinler çeşitli frekanslara açık alıcı-vericilerdir, tıpkı çeşitli frekanslara açık radyo alıcıları gibi… Dolayısıyla o beynin alıcı frekanslarına uygun dalga yayan, hiç tanımadığı kişilerden gelen dalgaları da alırlar farkında bile olmadan… Sonra da “Aklıma geliverdi” derler! Nereden?!!
Burada, konuyu bilen kişilere, “mirror neurons”-“ayna nöronlar” işlevini hatırlatalım…
Asırlar öncesinde, “ayna nöronlar” işlevinin insanlardaki açığa çıkışına şöyle işaret edilmiştir toplumlar tarafından:
“Üzüm üzüme baka baka kararır”!
Evet, beraber olduğunuz kişilerin veya içinde bulunduğunuz toplumu oluşturan beyinlerin yaydıkları “dalga”lar sizin beyninizde akis bulur ve o yönde programlanmaya tâbi tutulursunuz. İyi veya kötü… Toplumsal cinnet veya toplumsal huzur nasıl oluşuyor sanıyorsunuz?
Bu olayda olduğu gibi beyin ayrıca, yöneldiği kişiyle de iletişime girebilir. “Telepati” de derler bunun bir türüne…
Evet, bir diğer deyişle, yöneldiğiniz yapı tarafından beyniniz yönlendirilir; siz hiç farkında olmadan.