10 - Yûnus Sûresi
"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"
BismillahirRahmanirRahıym
-
Elif Lâââm Ra* tilke ayatül Kitabil Hakiym;
Eliif, Lââm, Ra... İşte bunlar Kitab-ı Hakiym’in (hikmet dolu hakikat BİLGİsi kaynağının) işaretleridir.
-
Ekâne linNasi aceben en evhayna ila Racülin minhüm en enzirin Nase ve beşşirilleziyne amenû enne lehüm kademe sıdkın ‘ınde Rabbihim* kalel kafirune inne hazâ le sahırun mubiyn;
İçlerinden bir ricale: “İnsanları uyar ve iman edenlere de kendileri için Rableri indînde Kadem-i Sıdk (Esmâ açığa çıkışından gelen bir şekilde tasdik) olduğunu müjdele!” diye vahyetmemiz, insanlar için çok şaşkınlık oluşturacak bir şey mi oldu? Hakikat bilgisini inkâr edenler: “Muhakkak ki bu (adam) apaçık bir büyücüdür” dediler.
-
İnne Rabbekümullâhulleziy halekas Semavati vel Arda fiy sitteti eyyamin sümmesteva alel Arşi yüdebbirul emr* ma min şefiy’in illâ min ba’di izniHİ, zâlikümullâhu Rabbuküm fa’buduHU, efela tezekkerun;
Muhakkak Rabbiniz O Allâh’tır ki, semâlar ve arzı altı aşamalı bir süreçte yarattı; sonra Arş’a istiva etti (Esmâ’sından yarattığı bu âlemlerde gene dileğince hükümran olarak tedbir {idare} etti - {Arş; derûnî mânâda, tüm varlığın tekillik boyutudur. A.H.}), Hükmü üzere tedbir (idare - her an yeni şe’nde olarak) oluyor! Hiç kimse bir diğerine şefaat edemez, şefaat edilecek olanın “HÛ”viyetindeki (yaratılış amacına göre oluşmuş Esmâ bileşimi) elvermedikçe! İşte budur Rabbiniz olan Allâh! O hâlde O’na kulluğunuzun farkındalığına erin! Hâlâ derinliğine düşünmeyecek misiniz?
-
İleyHİ merci’uküm cemiy’a* va’dAllâhi Hakka* inneHU yebdeül halka sümme yu’ıydühu li yecziyellezine amenû ve amilus salihati Bil kıst* velleziyne keferu lehüm şerabün min hamiymin ve azâbün eliymün Bima kânu yekfürun;
Hepiniz topluca O’na rücu edeceksiniz (O’na rücu; mekânsal değil boyutsal olur; hakikatinde müşahede anlamında)... Allâh’ın, kesin uygulayacağıdır bu! Muhakkak ki O, halkı ibda eder (Esmâ’sından Mubdi’ ismi anlamına göre, tüm yaratılmışları, muradı doğrultusunda topluca ve birimselliksiz yaratır; “ORİJİN BENLİK”), sonra (birimsellik boyutunda) iman edip imanın gereği fiilleri açığa çıkaranları (OLUŞMUŞ BENLİK) hak ettiklerine göre cezalandırmak (yani kendisinden açığa çıkanın sonuçlarını yaşatmak) için onu birimsel kişiliğine (“KAF” harfiyle işaret edilen “OLUŞMUŞ “BEN”liği {RUHUNU}) iade eder (aslına rücu aşamasından sonra Esmâ’sındaki Muıyd ismi anlamına göre)... Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, küfürlerinin sonucu olarak bir kaynar sudan içerler ve acı bir azap yaşarlar.
-
HUvelleziy ce’aleş şemse dıyâen vel kamere nûren ve kadderehu menazile li ta’lemu adedes siniyne vel hisab* ma halekAllâhu zâlike illâ BilHakk* yufassılül âyâti likavmin ya’lemun;
O (Allâh’tır) ki, Güneş’i yaşam ışığı (enerjisi) olarak meydana getirdi; Ay’ı nûr (insanda duygusal boyutu düzenleyici kıldı, çekim gücünün etkisiyle hormonal yapı ve amigdala üzerindeki etkileri), senelerin adedini ve hesabı bilesiniz diye Ay’ı menziller sahibi olarak takdir etti... Allâh bunları Hak olarak (Esmâ’sındaki özelliklerle) yaratmıştır. Düşünebilenler için işaretlerini böyle detaylı açıklıyor.
-
İnne fiyhtilafilleyli ven nehari ve ma halekAllâhu fiys Semavati vel Ardı le âyâtin li kavmin yettekun;
Gece ve gündüzün dönüşümünde, Allâh’ın semâlar ve arzda yarattıklarında, korunmak isteyenlere nice işaretler vardır.
-
İnnelleziyne lâ yercune Lıkaena ve radu Bil hayatid dünya vatmeennu Biha velleziyne hüm an ayatina ğafilun;
Rücu ederek, hakikati olan Esmâ’nın farkındalığı yaşamına ermeyeceklerini sananlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin olanlar, kozalarında (beyinlerinde oluşan dünyalarında) yaşayıp işaretlerimizi değerlendiremeyenler var ya...
-
Ülaike me’vahümün naru Bima kânu yeksibun;
İşte onlar kendilerinden açığa çıkanın sonucu olarak yanarak yaşayacaklardır!
-
İnnelleziyne amenû ve amilus salihati yehdiyhim Rabbühüm Bi iymanihim* tecriy min tahtihimül enharu fiy cennatin na’ıym;
İman edip imanın gereği fiiller ortaya koyanlara gelince; Rableri onlara imanlarının sonucu olan hakikati yaşatır... Naîm cennetlerinde, onların altlarından nehirler akar.
-
Da’vahüm fiyha subhanekellahümme ve tehıyyetühüm fiyha Selâm* ve ahıru da’vahüm enil Hamdu Lillâhi Rabbil alemiyn;
Onların ondaki Allâh’a yönelişleri: “Subhaneke Allâhümme = Subhansın sen Allâh’ım; seni tenzih ve tespih ederiz”dir... Birbirlerine yönelişleri ise: “Selâm”dır (Selâm ismi mânâsı sürekli açığa çıksın bizde)... Yönelişlerinin sonucunda ulaştıkları ise: “El Hamdu Lillâhi Rabb-ül âlemîn = Hamd Rabb-ül âlemîn Allâh’ındır” noktasıdır.
-
Velev yu’accilullahu lin Nasişşerresti’calehüm Bil hayri lekudiye ileyhim ecelühüm* fenezerulleziyne lâ yercune Lıkaena fiy tuğyanihim ya’mehun;
Eğer Allâh insanlara, onların hayrı dilemedeki acelelerine göre, şerri hak etmelerine cevap verseydi; onların ömürleri çoktan bitmiş olurdu! Rücu ederek hakikati olan Esmâ’nın farkındalığına ermeyeceklerini sananları, kendi taşkınlıkları içinde kör ve şaşkın, bocalar hâlde bırakırız.
-
Ve izâ messel İnsaneddurru de’âna licenbihi ev ka’ıden ev kaima* felemma keşefna anhü durrahu merre keen lem yed’una ila durrin messeh* kezâlike züyyine lil müsrifiyne ma kânu ya’melun;
İnsan, sıkıntı veren bir olay yaşadığında; uzanmış, otururken ya da ayaktayken bize yönelip yardım ister! Fakat o olaydan feraha çıkardığımızda, sanki kendisini sıkan o olay için bize dua etmemiş gibi yürür gider! İşte haddi aşanlara, yapmakta oldukları böylece süslendirilmiştir.
-
Ve lekad ehleknel kurune min kabliküm lemma zalemu ve caethüm Rusulühüm Bil beyyinati ve ma kânu li yu’minu* kezâlike neczil kavmel mücrimiyn;
Andolsun ki, sizden önceki nesilleri, kendilerine Rasûlleri açık deliller olarak geldikleri hâlde, zulümleri ve iman etmemeleri nedeniyle helâk ettik... Suçlu toplumları işte böyle cezalandırırız!
-
Sümme ce’alnaküm halâife fiyl Ardı min ba’dihim li nenzure keyfe ta’melun;
Sonra, onların ardından, sizi arzda halifeler olarak meydana getirdik, ne tür uygulama içinde olacağınızı görelim.
-
Ve izâ tütla aleyhim ayatüna beyyinatin kalelleziyne lâ yercune Lıkaene’ti Bi Kur’ânin ğayri hazâ ev beddilhu, kul ma yekûnü liy en übeddilehu min tilkai nefsiy* in ettebi’u illâ ma yuha ileyye, inniy ehafü in asaytü Rabbiy azâbe yevmin azıym;
İşaretlerimiz onlara apaçık deliller olarak okunduğunda, rücu ederek hakikatleri olan Esmâ’nın farkındalığına ermeyeceklerini sananlar: “Bundan başka bir Kur’ân getir yahut Onu değiştir” dediler... De ki: “Onu nefsim tarafımdan değiştirmem benim için olacak şey değildir... Ben ancak bana vahyolunana tâbi olurum... Eğer Rabbime isyan edersem muhakkak ki ben o çok şiddetli sürecin azabından korkarım.”
-
Kul lev şaAllâhu ma televtühu aleyküm ve lâ edraküm Bihi, fekad lebistü fiyküm umüren min kablih* efela ta’kılun;
De ki: “Eğer Allâh dileseydi Onu size okumazdım; Onu size bildirmemiş olurdu!.. Ondan önce sizin içinizde gerçekten bir ömür kaldım... Aklınızı kullanıp bunu anlamayacak mısınız?”
-
Femen azlemü mimmeniftera alAllâhi keziben ev kezzebe BiâyâtiHİ, innehu lâ yüflihul mücrimun;
Allâh’a yalan iftira eden yahut O’nun işaretlerindeki varlığını (Esmâ’sının açığa çıkışı olan işaretleri) yalanlayandan daha zâlim kimdir? Muhakkak ki suçlular kurtuluşa ermezler!
-
Ve ya’büdune min dûnillâhi ma lâ yadurruhüm ve lâ yenfeuhüm ve yekulune haülai şüfe’âuna indAllâh* kul etünebbiunAllâhe Bima lâ ya’lemü fiys Semavati ve lâ fiyl Ard* subhaneHU ve teâlâ amma yüşrikûn;
Allâh dûnundakilere tapınırlar; oysa onlar ne zararı ne de faydası olmayan şeylerdir! Üstelik: “İşte bunlar Allâh indînde bizim şefaatçilerimiz” derler... De ki: “Siz, Allâh’a, semâlar ve arzda bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” Subhan’dır O; onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.
-
Ve ma kânenNasu illâ ümmeten vahıdeten fahtelefu* ve levla kelimetün sebekat min Rabbike lekudiye beynehüm fiyma fiyhi yahtelifun;
İnsanlar tek bir ümmetten (İslâm fıtratı üzere yaratılma gerçeği) başka bir şey değildi, ayrılığa düştüler! (Anlatılmak istenen; varoluşun, zamansallıkla anlaşılan değil, her an geçerliliği olan olduğu. Şöyle ki: Her insanın, yaratılış olarak İslâm fıtratı üzere tek bir esasa göre meydana geldiği, anne-babasının dinini benlenince ayrılığın oluştuğuna işaret ediliyor. A.H.) Eğer Rabbinden öne geçmiş bir söz (kullukların gereğinin yaşanması hükmü) olmasaydı, hakkında ayrılığa düştükleri konuda aralarında hüküm verilirdi.
-
Ve yekulune levla ünzile aleyhi ayetün min Rabbih* fekul innemel ğaybü Lillâhi fentezıru* inniy meaküm minel müntezıriyn;
“O’nun üzerine Rabbinden bir mucize inzâl edilmeli değil miydi?” derler... De ki: “Gayb yalnızca Allâh içindir! Bekleyin! Muhakkak ki ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”
-
Ve izâ ezaknenNase rahmeten min ba’di darrae messethüm izâ lehüm mekrun fiy âyâtina* kulillâhu esra’u mekra* inne Rusulena yektübune ma temkürun;
İnsanlara, kendilerine dokunmuş bir sıkıntıdan sonra bir rahmet, güzellik tattırdığımızda, işaretlerimiz hakkında hemen bir mekre düşerler... De ki: “Mekr itibarıyla Allâh daha süratlidir... Muhakkak ki Rasûllerimiz mekrlerinizi yazıyorlar.” (Yaşadıkları sıkıntının, elleriyle yaptıklarının sonucu olduğunu kavrayamayıp; ardından gelen rahmetin ise, yaptıkları yanlışın gerçekte yanlış olmamasının sonucu olduğunu ve doğru yolda olduklarını sanırlar. Allâh da onların bu sanılarını bozmaz ve yanlışta devam etmelerine müsaade ederek, azaplarının daha da büyümesine izin verir. İşte onların bu zanları, kendi mekrleri; Allâh’ın yanlışlarında devama müsaadesi de, karşı mekridir. A.H.)
-
HUvelleziy yüseyyiruküm fiyl berri vel bahr* hatta izâ küntüm fiyl fülki ve cerayne Bihim Bi riyhın tayyibetin ve ferihu Biha caetha riyhun asıfün ve caehümül mevcü min külli mekanin ve zannu ennehüm uhıyta Bihim, deavullahe muhlisıyne lehüd diyn* lein enceytena min hazihi le nekûnenne mineş şakiriyn;
“HÛ” ki sizi karada ve denizde seyrettirmekte... Hatta siz gemideyken; gemiler, içindekileri sakin bir rüzgâr ile akıp götürdükleri sırada bundan mutlularken; onlara fırtına gelip çatar, dalgalar her taraftan onları vurur! Onlar da dalgalarla kuşatıldıklarını ve büyük tehlikede olduklarını düşündüklerinde, tüm oluşumun Allâh’ın kudret elinde olduğuna inanmış olarak dua ederler: “Andolsun ki eğer bizi şundan kurtarırsan, kesinlikle şükredenlerden olacağız.”
-
Felemma encahüm izâ hüm yebğune fiyl Ardı Biğayril Hakk* ya eyyühenNasu innema bağyüküm alâ enfüsiküm metaal hayatid dünya sümme ileyna merciuküm fenünebbiuküm Bima küntüm ta’melun;
Ne zaman ki Allâh onları kurtarır, yeryüzünde haksız olarak hemen azgınlığa başlarlar... Ey insanlar, sizin zulüm ve taşkınlığınız, sadece nefslerinize zarar verecektir! O dünya hayatının geçici zevklerinden yararlanırsınız; sonra dönüşünüz bizedir! (İşte o zaman) yapmış olduklarınızı (hakikatini) bildiririz.
-
İnnema meselül hayatid dünya kemain enzelnahu minesSemai fahteleta Bihi nebatül Ardı mimma ye’külün Nasu vel en’am* hatta izâ ehazetil Ardu zuhrufeha vezzeyyenet ve zanne ehlüha ennehüm kadirune aleyha, etaha emruna leylen ev neharen fecealnaha hasıyden keen lem tağne Bil ems* kezâlike nufessılül âyâti likavmin yetefekkerun;
Dünya hayatı şuna benzer... Semâdan inzâl ettiğimiz bir su; onunla insanların ve hayvanların yediği, yeryüzünün yetiştirdikleri oluşmuştur. Nihayet yeryüzü, ürettikleriyle en güzel hâle ulaştığında; yaşayanları da, kendilerini kudretli sandıklarında, gecenin ya da gündüzün bir anında, hükmümüz açığa çıkıverdi! Onu, sanki bir an öncesinde hiç şe’nlenmemiş gibi biçip atarız! Tefekkür eden bir topluluk için işaretleri işte böyle detaylandırıyoruz!
-
VAllâhu yed’u ila DarisSelâm* ve yehdiy men yeşau ila sıratın müstekıym;
Allâh, Selâm Yurduna (bedensel sınırlamalar ötesindeki, hakikatinize bahşedilmiş kuvvelerle yaşam boyutuna) çağırır ve dilediğini sırat-ı müstakime hidâyet eder.
-
Lilleziyne ahsenül Hüsna ve ziyadetün, ve lâ yarheku vucuhehüm katerun ve lâ zilletün, ülaike ashabül cenneti, hüm fiyha halidun;
İhsan ehline, daha güzeli (El Hüsnâ) ve fazlası (Rıdvan) vardır... Onların vechlerini (yüzlerini - şuurlarını) ne kara toz zerresi (bencillik), ne de (hakikatlerinden ayrı düşmenin getirisi olan) zillet kaplar... Onlar sonsuza dek cennet ehlidirler!
-
Velleziyne kesebüs seyyiati cezaü seyyietin Bi misliha, ve terhekuhüm zilletün, ma lehüm minAllâhi min ‘asım* keennema uğşiyet vucuhuhüm kıta’an minel leyli muzlima* ülaike ashabün nari, hüm fiyha halidun;
(Yaptıklarıyla) kötülükler kazanmış olanlara gelince; kötülüğün cezası (= karşılığı = sonucu) onun benzeri olacaktır! Onları zillet bürür... Onları, Allâh’ın, yaptıklarının sonucunu yaşatmasından koruyacak (hiçbir kuvveleri) yoktur... Vechleri (şuurları) gecenin zifirî karanlığına bürünmüş gibidir... Onlar sonsuza dek cehennem ehlidirler!
-
Ve yevme nahşuruhüm cemiy’an sümme nekulü lilleziyne eşrekû mekâneküm entüm ve şürekâüküm* fezeyyelna beynehüm ve kale şürekâühüm ma küntüm iyyana ta’budun;
Toplu hâlde onları haşredeceğimiz süreç... Sonra şirk koşanlara: “Siz ve ortak koştuklarınız, her biriniz mekânınıza” deriz... Akabinde onların aralarını ayırmışızdır! Onların ortak koştukları ise: “Siz bize kulluk etmiyordunuz (kendi kurgu ve hayallerinize tapınıyordunuz)” derler.
-
Fekefa Billâhi şehiyden beynena ve beyneküm in künna an ıbadetiküm leğafiliyn;
“Bizimle sizin aranızda Allâh, şahit olarak yeterlidir... Muhakkak ki biz, sizin kulluğunuzun hakikatinden gâfildik!”
-
Hünalike teblu küllü nefsin ma eslefet ve ruddu ilAllâhi MevlahumülHakkı ve dalle anhüm ma kânu yefterun;
Orada her nefs, önceden ne gönderdi ise onun getirisi olan sonucunu yaşar! Hak Mevlâları olan Allâh’a döndürülmüş; uydurmakta oldukları (tapınma objeleri) kendilerinden kaybolup gitmiştir!
-
Kul men yerzükuküm mines Semai vel Ardı emmen yemliküs sem’a vel ebsare ve men yuhricülhayye minel meyyiti ve yuhricül meyyite minel hayyi ve men yüdebbirul emre, feseyekulunAllâh* fekul efela tettekun;
(Müşriklere) de ki: “Sizi semâdan ve arzdan kim rızıklandırıyor? Yahut işitme ve görme kuvvelerinin sahibi kim? Ölüden (ölü hükmündeki kendini sırf beden sanma yaşamından) diriyi (Hayy olanın Esmâ’sıyla diri olduğu bilincini) kim çıkarıyor ve diriden (Hakikati itibarıyla diri iken) ölüyü (kendi veya karşısındakinin hakikatini görememe veya kendini sırf beden olarak kabullenip, toprak olup yok olacağını sanma hâlini) kim oluşturuyor? Kim Hükmü tedbir ediyor?”... “Allâh” diyecekler... De ki: “O hâlde niye korunanlardan olmuyorsunuz?”
-
Fe zâlikümullâhu RabbukümülHakk* femazâ ba’del Hakkı illedDalal* feenna tusrafun;
İşte Allâh! Hak olan Rabbiniz... Gerçek olan dışında kabulleneceğiniz, dalâlden (sapık fikirden) başka ne olabilir? (O hâlde) nasıl saparsınız?
-
Kezâlike hakkat kelimetü Rabbike alelleziyne feseku ennehüm lâ yu’minun;
İşte böylece, Rabbinin inancı bozuk olanlar hakkında: “Onlar iman etmezler” sözü gerçekleşmiştir.
-
Kul hel min şürekâiküm men yebdeül halka sümme yu’ıydühu, kulillâhu yebdeül halka sümme yu’ıydühu feenna tü’fekûn;
De ki: “Ortak koştuklarınızdan, tüm yaratılmışları ibda edip (açığa çıkartıp), sonra onu iade eden (aslına rücu ettiren) kimse var mı?”... De ki: “Allâh tüm yaratılmışları ibda eder (açığa çıkartır), sonra onu iade eder (aslına rücu ettirir)... Nasıl döndürülüyorsunuz?”
-
Kul hel min şürekâiküm men yehdiy ilel Hakk* kulillâhu yehdiy lil Hakk* efemen yehdiy ilel Hakkı ehakku en yüttebe’a emmen lâ yehiddiy illâ en yühda* fema leküm keyfe tahkümun;
De ki: “Ortak koştuklarınızdan hangisi Hakk’a erdirebilir?” De ki: “Allâh, Hakk’a hidâyet eder... Hakk’a erdiren mi tâbi olunmayı hak eder, yoksa kendisi hidâyet bulmakta yetersiz olan mı? Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?”
-
Ve ma yettebi’u ekseruhüm illâ zanna* innez zanne lâ yuğniy minel Hakkı şey’a* innAllâhe Aliymun Bima yef’alun;
Onlardan çoğunluğunun tâbi olduğu, varsandıklarıdır! Muhakkak ki varsayım, gerçeğin yerini tutmaz! Şüphesiz ki Allâh yapmakta olduklarını (Esmâ’sıyla hakikatleri olarak) Bilen’dir.
-
Ve ma kâne hazel Kur’ânu en yüftera min dûnillâhi ve lâkin tasdiykalleziy beyne yedeyhi ve tafsıylel Kitabi lâ raybe fiyhi min Rabbil alemiyn;
Bu Kur’ân, Allâh dûnundakilerin uydurusu değildir! Aksine, Rabb-ül âlemîn’den olduğu şüphe götürmeyen; kendinden öncekini tasdik eden, tafsilâtlı, hakikat BİLGİsi kaynağıdır!
-
Em yekulunefterah* kul fe’tu Bi suretin mislihi ved’u menisteta’tüm min dûnillâhi in küntüm sadikıyn;
Yoksa “Onu (Muhammed a.s.) uydurdu!” mu diyorlar? De ki: “Hadi siz de Onun benzeri bir sûre açığa çıkarın bakalım ve de Allâh dûnunda elinizin erdiği kim varsa (onu da yardıma) çağırın! Eğer sözünüzde sadıklar iseniz.”
-
Bel kezzebu Bima lem yuhıytu Bi ılmihi ve lemma ye’tihim te’viyluhu, kezâlike kezzebelleziyne min kablihim fenzur keyfe kâne akıbetüz zâlimiyn;
Hayır! İlmini ihâta etmedikleri ve ne olduğu hakkındaki bilgisi henüz kendilerine açılmamış bir şeyi yalanladılar... Onlardan öncekiler de böyle yalanladılar! Zulmedenlerin sonu nasıl oldu bir bak!
-
Ve minhüm men yu’minu Bihi ve minhüm men lâ yu’minu Bihi, ve Rabbuke a’lemu Bil müfsidiyn;
Onlardan, Ona (Kurân’a) iman edecekler de vardır, Ona iman etmeyecekler de! Rabbin bozguncuları (Esmâ’sıyla hakikatleri olarak) daha iyi bilir.
-
Ve in kezzebuke fe kul liy ameliy ve leküm amelüküm* entüm beriyune mimma a’melü ve ene beriy’ün mimma ta’melun;
Seni yalanlamakta ısrarlı olurlarsa de ki: “Benim yaptıklarım bana, sizin yaptıklarınız size aittir! Siz benim yaptığımdan uzaksınız ben de sizin yaptığınızdan berîyim!”
-
Ve minhüm men yestemi’une ileyke, efeente tüsmi’ussumme velev kânu lâ ya’kılun;
Onlardan, dinliyormuşçasına sana kulak verenler var... Sağırlara (algılayamayanlara) duyurtabilir misin? Hele bir de akıllarını kullanamıyorlarsa!
-
Ve minhüm men yenzuru ileyke, efeente tehdil ‘umye velev kânu lâ yubsırun;
Onlardan sana bakanlar da vardır... Körlere doğru yolu gösterebilir misin, basîretten yoksunlarsa?
-
İnnAllâhe lâ yazlimunNase şey’en ve lakinnenNase enfüsehüm yazlimun;
Kesinlikle Allâh, insanlara zerrece zulmetmez! Ne var ki, insanlar kendi nefslerine zulmederler!
-
Ve yevme yahşuruhüm keen lem yelbesû illâ sa’aten minennehari yetearefune beynehüm* kad hasirelleziyne kezzebu Bilıkaillâhi ve ma kânu mühtediyn;
Onları haşredeceği süreçte, sanki (dünya yaşamında) günün bir saatinden fazla yaşamayıp bu arada tanışmışlarcasınadır... Allâh’a likâyı (hakikatleri olan Esmâ’nın farkındalığına ermeyi) yalanlamış olanlar, gerçekten hüsrana uğramıştır... (Onlar) hidâyete elverişli değillerdi.
-
Ve imma nüriyenneke ba’dalleziy naıdühüm ev neteveffeyenneke feileyna merciuhüm sümmAllâhu şehiydün alâ ma yef’alun;
Onlara yaşayacaklarını vadettiklerimizin bazısını hayatında sana göstersek yahut seni vefat ettirsek de göremesen (onlar yönünden bir şeyi değiştirmez), yine onların dönüşleri bizedir... Sonra, Allâh yaptıkları üzerine şahittir.
-
Ve likülli ümmetin Rasûl* feizâ cae Rasûlühüm kudiye beynehüm Bil kıstı ve hüm lâ yuzlemun;
Her ümmet için (Hakk’ı bildiren) bir Rasûl vardır... Rasûlleri geldiği vakit aralarında adl üzere (hak ettiklerine göre) hükmolunur... Onlar zulme uğratılmazlar.
-
Ve yekulune meta hazel va’dü in küntüm sadikıyn;
“Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu vaat (haşr) ne zaman?” derler.
-
Kul lâ emlikü linefsiy darren ve lâ nef’an illâ ma şaAllâh* likülli ümmetin ecel* izâ cae ecelühüm fela yeste’hırune saaten ve lâ yestakdimun;
De ki: “Nefsim için Allâh’ın dilediği haricinde bir zarar ve bir faydaya malîk değilim... Her ümmetin bir ömrü vardır... Yaşam süreleri tamam olduğunda, ne bir saat geri kalırlar ve ne de ileri giderler.”
-
Kul eraeytüm in etaküm azâbuHU beyaten ev neharen ma zâ yesta’cilü minhül mücrimun;
De ki: “Gördünüz mü (düşünün bakalım), şayet O’nun azabı gece veya gündüzün bir anında gelmiş olsa, (söyleyin) suçlular neyi acele isterler?”
-
E sümme izâ ma vekaa amentüm Bihi, âl’ANe ve kad küntüm Bihi testa’cilun;
(Azap) başınıza geldikten sonra mı iman edeceksiniz? ŞİMDİ mi? (Oysa) onu acilen yaşamayı istiyordunuz!
-
Sümme kıyle lilleziyne zalemu zûku azâbel huld* hel tüczevne illâ Bima küntüm teksibun;
Sonra zulmedenlere: “Sonsuz azabı tadın!” denildi... “Sadece yapmış olduklarınızın getirisi olarak sonuçlarını yaşamıyor musunuz?”
-
Ve yestenbiuneke ehakkun hu* kul iy ve Rabbiy innehu lehakkun ve ma entüm Bi mu’ciziyn;
“O (azap) gerçek midir?” diye senden haber isterler... De ki: “Evet, Rabbim hakkı için o elbette gerçektir! Siz bundan kaçıp kurtulamazsınız!”
-
Velev enne likülli nefsin zalemet ma fiyl Ardı leftedet Bih* ve eserrun nedamete lemma raevül azâb* ve kudiye beynehüm Bil kıstı ve hüm lâ yuzlemun;
(Kendine) zulmetmiş her nefs (bilinç), eğer yeryüzünde bulunan her şeye sahip olsaydı, elbette onu fidye olarak vermek isterdi! Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını göstermeye hâlleri kalmaz! Aralarında hak ettikleriyle hükmolunmuştur... Hak ettiklerinin dışında bir şey yaşamazlar!
-
Ela inne Lillâhi ma fiys Semavati vel Ard* ela inne va’dAllâhi Hakkun ve lakinne ekserehüm lâ ya’lemun;
Kesinlikle bilin ki, semâlar ve arzda ne varsa, muhakkak ki Allâh içindir (O’nun Esmâ’sının işaret ettiği mânâların açığa çıkışıdır). Kesinlikle bilin ki Allâh’ın bildirimi Hak’tır... Fakat onların çoğunluğu bilmezler.
-
HUve yuhyiy ve yümiytü ve ileyHİ turce’un;
“HÛ”! Diriltir ve öldürür! O’na rücu edeceksiniz (Hakikatinizin, Esmâ’sıyla yaratılmış olduğunu Hakk-el yakîn yaşayacaksınız)!
-
Ya eyyühen Nasu kad caetküm mev’ızatün min Rabbiküm ve şifaün lima fiys suduri ve hüden ve rahmetün lil mu’miniyn;
Ey insanlar! Size, Rabbinizden bir öğüt, içinizde olan (şuur) için bir şifa (sağlıklı düşünme ilacı), iman edenler için bir hüda (hakikatlerine erdirici rehber) ve rahmet gelmiştir.
-
Kul Bi fadlillâhi ve Bi RahmetiHİ fe Bi zâlike felyefrahu* huve hayrun mimma yecme’un;
De ki: “Allâh fazlı olarak ve O’nun rahmetiyle, işte onunla (yukarıda sayılanlarla) sevinip ferahlasınlar (boş ve geçici zevklerle değil)!.. O (rahmet ile yaşanası şeyler), onların topladıklarından (dünyalıklardan) daha hayırlıdır.”
-
Kul eraeytüm ma enzelAllâhu leküm min rizkın fecealtüm minhü haramen ve helâla* kul Âllahu ezine leküm em alAllâhi tefterun;
De ki: “Düşündünüz mü, Allâh’ın sizin için rızıktan inzâl ettiğini ki ondan bir kısmını haram, bir kısmını da helal kıldınız”... De ki: “Allâh size izin mi verdi, yoksa Allâh’a iftira mı ediyorsunuz?”
-
Ve ma zannülleziyne yefterune alAllâhil kezibe yevmel kıyameti, innAllâhe lezû fadlin alenNasi ve lâkinne ekserehüm lâ yeşkürun;
Allâh hakkında yalan söyleyerek iftira edenler, kıyamet sürecini ne sanıyorlar? Muhakkak ki Allâh insanlara lütuf sahibidir... Fakat onların çoğunluğu şükretmezler (bunu Allâh nimetine lâyık şekilde değerlendirmezler).
-
Ve ma tekûnü fiy şe’nin ve ma tetlu minhü min Kur’ânin ve lâ ta’melune min amelin illâ künna aleyküm şühuden iz tüfiydune fiyh* ve ma ya’zübü ‘an Rabbike min miskali zerretin fiyl Ardı ve lâ fiys Semai ve lâ asğare min zâlike ve lâ ekbere illâ fiy Kitabin mubiyn;
Hangi şe’nde (hâl) olursan ol; o hâlin ister Kur’ân okumak, ister bir şeyler yapmak olsun, onunla meşgûlken, hep sizin üzerinize şahitlerdik... Arzda (bedende) veya semâda (bilinç boyutunda) olsun zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden gizli kalmaz! (Hatta) ondan daha küçüğü veya daha büyüğü bile, Kitab-ı Mubiyn’dedir (tüm varlığın şekillenmemiş, varlıklara dönüşmemiş orijinali olan dalga okyanusu - DATA planı)!
-
Ela inne evliyaAllâhi lâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenun;
Kesinlikle bilin! Allâh Veliyy’lerine korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar.
-
Elleziyne amenû ve kânu yettekun;
Onlar ki iman etmişler ve korunmayı gerçekleştirmişlerdir.
-
Lehümül büşra fiyl hayatid dünya ve fiyl ahireh* lâ tebdiyle likelimatillâh* zâlike hüvel fevzül azıym;
Dünya hayatında da sonsuz gelecekte de müjde vardır onlara... Allâh sözleri için asla değişme söz konusu değildir! İşte bu azîm kurtuluştur!
-
Ve lâ yahzünke kavlühüm* innel ‘ızzete Lillâhi cemiy’an, HUves Semiy’ul Aliym;
Onların sözü seni mahzun etmesin... Muhakkak ki izzet tümüyle Allâh’ındır... O Semi’’dir, Aliymm’dir.
-
Elâ inne Lillâhi men fiys Semavati ve men fiyl Ard* ve ma yettebi’ulleziyne yed’une min dûnillâhi şürekâ’* in yettebi’une illezzanne ve in hüm illâ yahrusun;
Kesinlikle bilin! Semâlarda ve arzda ne varsa muhakkak ki Allâh içindir (Allâh’ın, El Esmâ ül Hüsnâ’sının işaret ettiği özelliklerini ilminde seyretmesi içindir; bunun için de her şeyi Esmâ’sından Esmâ özellikleriyle yaratmıştır)... (O hâlde) Allâh dûnunda ortak koştuklarına dua edenler (bu gerçek dolayısıyladır ki) onlara tâbi olamazlar... (Onlar) ancak (vehmederek) varsaydıklarına tâbi oluyorlar ve onlar sadece yalan söylüyorlar.
-
HUvelleziy ce’ale lekümül leyle liteskünu fiyhi vennehare mubsıra* inne fiy zâlike leâyâtin li kavmin yesme’un;
“HÛ” ki sizin için, sükûn bulasınız diye geceyi, gerekenleri görüp değerlendirmeniz için de gündüzü oluşturdu... Muhakkak ki algılayabilen bir topluluk için işaretler vardır.
-
KalüttehazAllâhu veleden subhaneHU, HUvel Ğaniyy* leHU ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* in ‘ındeküm min sültanin Bi hazâ* etekulune alAllâhi ma lâ ta’lemun;
“Allâh oğul edindi” dediler. Subhan’dır O! (Zira) “HÛ” El Ğaniyy’dir (yarattıklarıyla kayıtlanmaktan ve sınırlanmaktan berîdir)... Semâlarda ve arzda ne varsa, O’nun içindir (“El Esmâ”daki mânâların açığa çıkması için)... İndînizde bununla (iftiranızla) ilgili bir kanıt yoktur! Allâh hakkında, ilminiz olmayan bir şeyi konuşuyorsunuz!
-
Kul innelleziyne yefterune alAllâhil kezibe lâ yüflihun;
De ki: “Allâh hakkında yalan uyduranlar elbette kurtulamazlar!”
-
Metaun fiyd dünya sümme ileyna merciuhüm sümme nüziykuhümül azâbeş şediyde Bima kânu yekfürun;;
Dünyadan geçici bir yararlanma; sonra dönüşleri bizedir! Sonra hakikati inkâr etmeleri nedeniyle şiddetli azabı onlara yaşatacağız.
-
Vetlü aleyhim nebee Nuh* iz kale li kavmihî ya kavmi in kâne kebüre aleyküm mekamiy ve tezkiyriy Bi âyâtillâhi fe alAllâhi tevekkeltü feecmiu emreküm ve şürekâeküm sümme lâ yekün emruküm aleykum ğummeten sümmakdu ileyye ve lâ tunzırun;
Onlara Nuh’un haberini anlat... Hani kavmine: “Ey kavmim! Eğer konumum ve Allâh işaretleriyle sizi uyarmam size ağır geldiyse, (artık ben) Allâh’a tevekkül (hakikatimdeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman) ettim! Siz ve ortaklarınız toplanıp, ne isterseniz yapın; sonra yaptığınızdan endişe duymayın! Sonra da hiç vakit geçirmeden, hakkımdaki kararınızı uygulayın.”
-
Fein tevelleytüm fema seeltüküm min ecr* in ecriye illâ alAllâhi ve ümirtü en ekûne minel müslimiyn;
“Eğer (bu yüzden) yüz çevirirseniz (çevirin; zaten) sizden bir karşılık istemedim... Benim ecrim (yaptığım işin getirisi) ancak Allâh’a aittir... Teslimiyeti yaşayanlardan olmakla emrolundum.”
-
Fekezzebuhu fenecceynahu ve men me’ahu fiyl fülki ve ce’alnahüm halâife ve ağraknelleziyne kezzebu Bi âyâtina* fenzur keyfe kâne akıbetül münzeriyn;
(Yine de) Onu yalanladılar... Biz de Onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık ve onları halifeler kıldık... İşaretlerimizi yalanlamış olanları ise boğduk! Uyarılanların sonu nasıl oldu bir bak!
-
Sümme be’asna min ba’dihi Rusulen ila kavmihim fecauhüm Bil beyyinati fema kânu li yu’minu Bima kezzebu Bihi min kabl* kezâlike natba’u alâ kulubil mu’tediyn;
Ondan (Nuh’tan) sonra nice toplumlara, apaçık deliller (muhtevası özel Esmâ mânâları) olan Rasûller bâ’s ettik... Daha önceden yalanlamış oldukları şeye (gene) iman etmediler... İşte haddi aşanların kalpleri üzerine böyle mühür vururuz (şuurları kilitlenir)!
-
Sümme be’asna min ba’dihim Musa ve Harune ila fir’avne ve meleihi Bi âyâtina festekberu ve kânu kavmen mücrimiyn;
Sonra, bunların ardından Musa’yı ve Harun’u, işaretlerimiz olarak bâ’s ettik, Firavun’a ve ileri gelenlerine... (Onlar ise) kibirlendiler ve suçlular toplumu oldular.
-
Felemma caehümül Hakku min ındina kalu inne hazâ lesıhrun mubiyn;
İndîmizden onlara Hak geldiğinde: “Muhakkak ki bu apaçık bir sihirdir” dediler.
-
Kale Musa etekulune lil Hakkı lemma caeküm* esıhrun hazâ* ve lâ yüflihus sahırun;
Musa dedi ki: “Size Hak geldiğinde böyle mi değerlendirirsiniz! Bu bir sihir midir? Sihirbazlar asla iflah olmazlar.”
-
Kalu eci’tena litelfitena amma vecedna aleyhi abaena ve tekûne lekümel kibriyau fiyl Ard* ve ma nahnü leküma Bi mu’miniyn;
Dediler ki: “Sen bizi, atalarımızın inancından çevirip ve yeryüzüne beraberce tahakküm etmek için mi geldin? Biz size (Musa ve Harun’a) iman edici değiliz.”
-
Ve kale fir’avnü’tuniy Bi külli sahırin ‘aliym;
Firavun: “Bütün bilgili sihirbazları bana getirin!” dedi.
-
Felemma caes seharetü kale lehüm Musa elku ma entüm mulkun;
Ne zaman ki sihirbazlar toplandı, Musa onlara: “Atacağınızı atın” dedi.
-
Felemma elkav kale Musa ma ci’tüm Bihis sihr* innAllâhe seyubtıluh* innAllâhe lâ yuslihu amelel müfsidiyn;
Ne zaman ki attılar, Musa: “Sizin ortaya koyduğunuz sihir kuvvenizdir! Muhakkak ki Allâh onu geçersiz kılacaktır! Şüphesiz ki Allâh bozguncuların yaptığı işi olumlu sonuçlandırmaz!”
-
Ve yuhıkkullahul hakka Bi kelimatiHİ velev kerihel mücrimun;
Allâh, Kelimeleri olarak, Hakk’ı gerçekleştirecektir! Suçluların hiç hoşuna gitmese de!
-
Fema amene li Musa illâ zürriyyetün min kavmihî alâ havfin min fir’avne ve meleihim en yeftinehüm* ve inne fir’avne lealin fiyl Ard* ve innehu leminel müsrifiyn;
Firavun ve ileri gelenlerinin başlarına belâ olacağı korkusuyla, Musa’ya, kendi halkından genç bir gruptan başka kimse iman etmedi... Muhakkak ki Firavun yeryüzünde zorba hükümran idi! Muhakkak ki o, israf edenlerdendi!
-
Ve kale Musa ya kavmi in küntüm amentüm Billâhi fealleyhi tevekkelu in küntüm müslimiyn;
Musa: “Ey kavmim! Eğer Esmâ’sıyla sizi yaratmış Allâh’a iman etmiş ve teslim olmuşlardansanız, O’na tevekkül (hakikatinizdeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman) edin” dedi.
-
Fekalu alAllâhi tevekkelna* Rabbena lâ tec’alna fitneten lil kavmiz zâlimiyn;
(Onlar da) dediler ki: “Biz Allâh’a tevekkül ettik (El Vekiyl isminin özelliğine iman ettik, vekîlimiz O’dur)... Rabbimiz, bizi onların zulmüne alet etme!”
-
Ve neccina Bi rahmetiKE minel kavmil kafiriyn;
“Rahmetini bizde açığa çıkararak, hakikat bilgisini inkâr edenler topluluğundan kurtar.”
-
Ve evhayna ila Musa ve ahıyhi en tebevveâ likavmiküma Bi mısra buyuten vec’alu buyuteküm kıbleten ve akıymus Salâte, ve beşşiril mu’miniyn;
Musa ve erkek kardeşine: “Mısır’da halkınız için evler hazırlayın... Evlerinizi ibadethane yapın ve salâtı ikame edin... İman edenleri müjdele” diye vahyettik.
-
Ve kale Musa Rabbena inneKE ateyte fir’avne ve meleehu ziyneten ve emvalen fiyl hayatid dünya, Rabbena li yudıllu an sebiyliKE, Rabbenatmis alâ emvalihim veşdüd alâ kulubihim fela yu’minu hatta yeravül azâbel eliym;
Musa dedi ki: “Rabbimiz! Muhakkak ki Firavun ve ileri gelenlerine, dünya hayatının zinet ve mallarını sen verdin... Rabbimiz, (halkı) senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz mallarını sil-süpür; içlerini bunalt! Zira onlar acı azabı görmedikçe iman etmezler.”
-
Kale kad ücıybet da’vetüküma festekıyma ve lâ tettebianni sebiylelleziyne lâ ya’lemun;
(Allâh) dedi ki: “İkinizin duasına gerçekten icabet edildi... O hâlde dosdoğru olun... Cahillerin yoluna tâbi olmayın!”
-
Ve cavezna Bi beniy israiylelbahre feetbeahüm fir’avnü ve cünudühu bağyen ve adva* hatta izâ edrekehül ğareku kale amentü ennehu lâ ilâhe illelleziy amenet Bihi benu israiyle ve ene minel müslimiyn;
İsrailoğullarını denizden geçirdik... Firavun ve ordusu haddi aştı ve düşman olarak onları izledi... Tâ ki boğulma hâli ona erişince: “İman ettim ki tanrı yoktur, ancak İsrailoğullarının kendisine iman ettiği vardır. Ben müslimlerdenim” dedi.
-
Âl’ANe ve kad asayte kablü ve künte minel müfsidiyn;
“ŞİMDİ mi? Daha önce gerçekten isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun!”
-
Felyevme nünecciyke Bi bedenike li tekûne limen halfeke ayeten, ve inne kesiyren minen Nasi an âyâtina le ğafilun;
Bu gün senin cesedini karaya vuracağız ki arkandan gelen kimseler için bir ibret olasın! Ne var ki, insanlardan birçoğu işaretlerimize karşı kesinlikle kozalıdırlar!
-
Ve lekad bevve’na beniy israiyle mübevvee sıdkın ve razaknahüm minet tayyibat* femahtelefu hatta caehümül ‘ılm* inne Rabbeke yakdıy beynehüm yevmel kıyameti fiyma kânu fiyhi yahtelifun;
Andolsun ki biz, İsrailoğullarını seçkin ve emin bir bölgeye yerleştirdik... Onları temiz, saf şeylerle rızıklandırdık... Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler (ilim geldiğinde yorum farkları yüzünden ayrılıklar meydana geldi)... Muhakkak ki Rabbin, kıyamet sürecinde, ayrılığa düştükleri konularda hükmünü bildirecektir.
-
Fein künte fiy şekkin mimma enzelna ileyke fes’elilleziyne yakreunel Kitabe min kablike* lekad caekel Hakku min Rabbike fela tekûnenne minel mümteriyn;
Eğer sana inzâl ettiğimizden şüphen varsa (ey insanoğlu), senden önce âlemlerdeki işaretlerimizi “OKU”yanlara sor! Andolsun ki, sana Rabbinden gerçek gelmiştir... O hâlde sakın kuşku duyanlardan olma!
-
Ve lâ tekûnenne minelleziyne kezzebu Bi âyâtillâhi fetekûne minel hasiriyn;
Açığa çıkmış olan Allâh işaretlerini yalanlayanlardan olma! (Bunu yaparsan) hüsrana düşenlerden olursun.
-
İnnelleziyne hakkat aleyhim kelimetü Rabbike lâ yu’minun;
Muhakkak ki haklarında Rabbinin sözü (ezelî hükmü) gerçekleşmiş kimseler iman etmezler!
-
Velev caethüm küllü ayetin hatta yeravül azâbel eliym;
İsterse onlara bütün mucizeler gelsin (yine de iman etmezler)... Acı azabı görünceye kadar!
-
Felevla kânet karyetün amenet fenefeaha iymanuha illâ kavme Yunus* lemma amenû keşefna anhüm azâbel hızyi fiyl hayatid dünya ve metta’nahüm ila hıyn;
Bir şehir halkı çıkıp iman etmiş olsaydı da, sonuçta bu imanlarının yararlarını görseydi! Yunus’un kavmi hariç! (Kavmi, Yunus’un aralarından ayrılıp gitmesinden sonra kendilerine azabın geleceğini hissedip toptan iman ve tövbe ettiler)... İman edince de, dünya hayatındaki aşağılanma azabını onlardan kaldırdık; onları muayyen bir süre (nimetlerimizden) yararlandırdık.
-
Velev şâe Rabbüke leamene men fiyl Ardı küllühüm cemiy’a* efeente tükrihün Nase hatta yekûnu mu’miniyn;
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa, elbette hepsi toptan iman ederdi... Olayın gerçeği bu iken; sen, iman etmeleri için insanları zorlayacak mısın?
-
Ve ma kâne li nefsin en tu’mine illâ Biiznillâh* ve yec’alürricse alelleziyne lâ ya’kılun;
Kendisini yaratan Allâh Esmâ’sının bileşimi elvermedikçe, bir nefs için iman etmek mümkün değildir! (Allâh) aklını değerlendirmeyenlerde (düşünsel) pislik meydana getirir!
-
Kulinzuru ma zâ fiys Semavati vel Ard* ve ma tuğnil ayatü vennüzüru an kavmin lâ yu’minun;
De ki: “Semâlar ve arzda ne oluyor, bir bakın!”... O işaretler ve uyarılar, iman etmeyen topluluğa yarar sağlamaz!
-
Fehel yentezırune illâ misle eyyamilleziyne halev min kablihim* kul fentezıru inniy meaküm minel müntezıriyn;
Onlar kendilerinden önce geçmiştekilerin devirlerindeki (azap veren olayların) benzerini mi bekliyorlar? De ki: “O hâlde bekleyin... Ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim
-
Sümme nünecciy Rusülena velleziyne amenü kezâlik* Hakkan aleyna nüncil mu’miniyn;
Sonra (azap geldiğinde) biz Rasûllerimizi ve iman etmişleri kurtarırız... İman edenleri kurtarmamız, üzerimize bir haktır.
-
Kul ya eyyühenNasu in küntüm fiy şekkin min diyniy fela a’budülleziyne ta’budune min dûnillâhi ve lâkin a’budullahelleziy yeteveffaküm* ve ümirtü en ekûne minel mu’miniyn;
De ki: “Ey insanlar! Eğer benim Din’imden kuşku içindeyseniz, (bilin ki) ben sizin Allâh dûnundaki taptıklarınıza tapınmam! Sadece, sizi vefat ettirecek Allâh’a kulluk ederim! Ben iman edenlerden olmakla hükmolundum.”
-
Ve en ekım vecheke lid diyni haniyfa* ve lâ tekûnenne minel müşrikiyn;
(Şununla da emrolundum): “Vechini hanîf olarak Din’e tut (mânâ yüzünü, hakikati Esmâ bileşimi olan şuurunu, tanrı kavramsız, âlemler olarak algılanan sistemin hakikati olan soyut Esmâ mertebesine yönlendir) ve sakın şirk koşanlardan (Allâh dûnunda dışsal bir tanrı vehmederek onu ortak koşanlardan) olma!”
-
Ve lâ ted’u min dûnillâhi ma lâ yenfe’uke ve lâ yedurruke, fein fealte feinneke izen minez zâlimiyn;
“Allâh dûnundaki sana fayda ve zarar vermeyecek şeylere yönelme! Eğer böyle yaparsan, o zaman muhakkak ki sen nefsine zulmedenlerden olursun!”
-
Ve in yemseskellahu Bidurrin fela kâşife lehu illâ HU* ve in yüridke Bihayrin fela radde li fadliHİ, yusıybu Bihi men yeşau min ıbadiHİ, ve HUvel Ğafûrur Rahıym;
Allâh sende bir sıkıntı açığa çıkarırsa, onu O’ndan başka kaldıracak yoktur! Eğer sende bir hayır irade ederse, O’nun lütfunu geri çevirecek de yoktur! O, lütfunu kullarından dilediğine nasip eder... O Ğafûr’dur, Rahıym’dir.
-
Kul ya eyyühenNasu kad caekümülHakku min Rabbiküm* femenihteda fe innema yehtediy linefsih* ve men dalle feinnema yedıllü aleyha* ve ma ene aleyküm BiVekiyl;
De ki: “Ey insanlar... Gerçek ki size Rabbinizden hakikat bilgisi gelmiştir! Artık kim hakikate yönelirse yalnızca kendi nefsi için yönelmiş olur; kim de saparsa sadece kendi nefsi aleyhine sapmış olur! Ben sizin vekîliniz (hakikatinizin şuurunuzdaki yönlendiricisi) değilim.”
-
Vettebı’ ma yuha ileyke vasbir hatta yahkümAllâh* ve HUve hayrul hakimiyn;
(Rasûlüm) sana vahyolunana tâbi ol ve Allâh hükmü açığa çıkana kadar sabret... O, en hayırlı Hükmeden’dir.