27. Cüz
Zariyat: 31-60, Tûr Sûresi, Necm Sûresi, Kamer Sûresi, Rahman Sûresi, Vakıa Sûresi ve Hadiyd Sûresi’nden meydana gelmektedir...
Zariyat Sûresi âyetleri:
(22)... Sema’nın genişleme özelliği, kapasitesine ve mekansızlığına işarettir (47)... Allâh’a firar edin (aksi taraf, firar edilerek kaçılacak kadar darlık-zindan-zorluk) (50)...
“KUL”, elinde bir şey olup ta bununla (varlığıyla) bir şey yapan değil, Rabbinin dilediği özelliklerin açığa çıkma halidir; “sizi de fiillerinizi de Allâh yarattı”dır!... Din (el-Hadi, hidayet) ve teklif olmasa da zaten her ins (ve cin), müstakil bir varlığı olduğu vehmiyle (el-Mudıll) yaşar... O halde bu kabul ve bu kabule dayalıyı yaşamak (Mudıll hal) için “Din”e gerek yoktur... Din, zannettiğin gibi bir varlığının olmadığını ve aslında varolanın ne olduğunu tesbit hükmü teklif diliyle açıklayarak, gafletinden uyandırmaktadır!.. “Teklif” görünümü, yanılsamaya sebep olmasın! (56)...
Tûr Sûresi:
Kurân’da, farklı konularda en çok “soru-sorgulatma” formuyla âyetlerin bulunduğu, dolayısıyla “Beyin”i hedef alan bir sûre’dir (belli bir konuda en çok soru Rahman Sûresindedir?)...
Kendileri ile yemin edilen 6 özel şey ve bu yeminle önemine işaret edilen insanın önündeki gerçek (1-16)...
“Dünyada cennetin misali nedir?” sorusuna Hz. Rasûlullâh a.s.ın “Allâh’ın anıldığı sohbet meclisleridir” sözü ile işaret ettiği gerçek (20)...
“Beyin” Sûresi inzal olan Hz. Muhammed a.s.ı gözetenler (48-49)...
Necm Sûresi:
Hz. Muhammed a.s.ın mucizesi olan vahyinin iki ana mertebesini ve mi’rac’ını açıklayan “Yıldız” sûre! (1-18)... İnsan ve temennileri (24)... Meleklere isim verenler (müşrik’in ‘Allâh’ isimlemesi yanlışsa?... Oysa insan isimlendirme, yani tanıma sorumluluğundadır; Adem, meleklere isim öğretendir?) (27)... Rabbin mağfiretinin genişliği (32)... Vefalı İbrahim (37)... “İnsan için yalnızca çalışmalarının (kendisinden açığa çıkanların) sonucu oluşacaktır!” (39)... Şi’ra (49)...
Kamer Sûresi:
Hz. Muhammed a.s.ın nübüvvet bâ’sı ile “iş” (nübüvvet-din işi) tamamen zahir oldu ve vuzuha kavuştu (1)... Çekirge sürüsüyle hiçbir farkın olmadığı süreç (6-8)... Neyi hatırlamamız için Kur’ân kolaylaştırıldı? (17, 22, 32, 40)... Her şey Bi-kader (kader olarak proğramıyla) halkolur (49)...
Rahman Sûresi:
“Mahşer” (insan, insanSI, cin) halkına Allâh’ın okuyacağı sure! (hadis)... Esmâ-ül Hüsnâ’dan “ZülCelâli vel’İkram”ın geçtiği tek sure; iki defa?...
31 ayette “Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban?” diye aynı şifre ile sorulup veya hatırlatılıp cevap istenen sure (mahşer’de hesap?)...
“Güzel soru, ilmin yarısıdır”(hadis), “Kul’un kalbi Rahman’ın iki parmağı arasındadır”(hadis), “Hatırlat, muhakkak ki hatırlatmak müminlere fayda verir”(ayet), hep beyin potansiyeli ve çalışma sistemiyle ilgilidir; “Rahman”ın rahmetidir!... “İnsan”ı O beyan üzere yaratan rahmet olmasaydı, O’nu tanıyamazdık!... “RAHMAN”ın iki mucizesi “Kur’ân” ve “İnsan”!?... “Kur’ân ve insan (Rahman potansiyelinden) ikiz kardeştirler”(Hadis)!?...
En kapsamlı rahmetin zikredilesi nimetleri!?...
Semavat ve arz’ın manyetizmasıyla mahpus cin-ins iki ağırlıklıdan önce, “RAHMAN” potansiyeline en mazhar suret, konuşan Kur’ân ve Rahman’ın arşı “insan”(Beyin)den tek başına bahsedilmiştir... “İnsan”dan bahsedilmeden önce birer defa geçer “Rahman” ve“Kur’ân” (1-2.ayette); “insan”dan bahsedildikten sonra artık geçmez “Kur’ân”, Rahman’da?...
Dolayısıyla 31 ayette geçen “Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban?”ın 1.zikri, Rahman’ın rahmeti olan “insan”adır ve “insan” içindir (zaten bu surenin sebebi nüzülünde Rahman’ı, Kurân'ı ve Hz.Rasûlullâh’ı tanıtmak vardır!.. Furkan: 60?)!...
Diğer 30, yani 3x10 ise, üç yaşam mertebesine (Rahman Suresinde anlatılan ve Vakıa Suresi?), 10’ar defa(?), bu rahmetin kapsamını ve orijin (meleklerin secde ettiği) “insan”ın (Rahman ve Kur’ân mazharının) nimetlerini (yani 1. zikri) zikretmektir... Zaten cin ve ins’in ne Kurân’ı ve ne de “RUH”u, dolayısıyla “İnsan”ı anlamaları mümkündür... “İnsan” (dolayısıyla “insan”ın hakikatı olan Rahman), bu iki tür için “gayb” hükmündedir (Rical’ül Gayb?)!.. İş kalır (halifetullah özellikli, Allâh ahlaklı) “insan” olmak için var edilenlere; esSabikûn’a (kurbiyyetle öne geçenlere); “in’am” üzere olanlara!...
Zaten O “İNSAN”dan (Ruh-Data-Halife Beyin’den) beyan çıkacak ki daha sonraki katmanlara da icabet nasip olsun... Artık bundan sonrası cin ve ins (görünmeyen ve görünen) varlık yönlerine ve “insan”a göre konumlanan görünür iki türe, tümü Rahman kapsamında olan bu nimetleri zikretmektir... Zaten “insan”da göremeyen de hiçbir yerde göremez!...
Nitekim Hz. Rasûlullâh a.s. ashabına: Niye ben, cinlerden sizden işitmediğim güzel cevaplar işitiyorum?.. Cinlerin gecesinde bu sureyi cinlere okuduğumda her “Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? “ ayetini dediğimde “Hayır Rabbimiz, nimetlerinden hiçbir şeyi yalanlamıyoruz; HAMD senindir”, dediler...?
Vakıa Sûresi:
Kur’ân, bazı âyetlerinde beşeri-dünyevi (cin türü toplumsal) isimlemelere göre insanları sınıflama yaparken (örneğin, Hac: 17), Vakıa Sûresinde “ölüm”ü tadma ile başlayan ve artık (arkada kalan) diğer tanımlama ve nisbetlerin hiç bir geçerliliği olmadığı ahiret gerçekliğine göre insanları sınıflamıştır... Zaten nübüvvet ve risaletin, bu beden yaşamımızda iken, bizi uyardığı bir ana husus budur... “Din” adı altındaki diğer uygulamalar detaydır...
Ölüm’ü tadan her insan için artık hiç bir Dini veya nesebi aidiyeti değil bu sûrede bahsedilen üç sınıftan birine dahil olması gerçeği sözkonusudur:
1) Ashab’ul Meymene (uğurlular-mutlular; sağcılar, Hakk'ı bulmada isâbet etmişler!.. Demek ki isabetli yol önemli)
2) Ashab’ul Meş’eme,(uğursuzlar-mutsuzlar; solcular, Hak'tan kozalı yaşamışlar)
3) Es-Sabikun (yakîn ile öne geçenler; mukarrebun)
Hz. Rasûlullâh a.s. buyuruyor ki: “Ümmetimden her nesilde Sabikun vardır”,
“Burada (vakıa sûresinde) sena edilen her iki topluluk da bütünüyle benim ümmetimdendirler”
Hadiyd Sûresi:
Müsebbihat’tan(sebbehe-yusebbihu ile başlayan, çok tesbih edici-ettirici 5 sûreden) ilkidir...
Tenzih ve teşbih’i tevhiyd eden “HÛ”dur, Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın” âyetini de ihtiva eden ilk 10 âyeti için Şah-ı Velayet Hz. Ali r.a. “İsmi A’zam” tanımı yapmıştır...
İman’dan sonra olan infak (7-11)... Ehl-i Kitab gibi olmayın uyarısı (16)... Dünya hayatı yetişme çağları ve yarışırcasına bundan Rabbinizin bağışlamasına ve cennete kaçın uyarısı (20-21)... Bize isabet eden herşey daha önce yazılmıştır (22-23)... Kitab-Miyzan-Demir inzal olmuştur (25)... Tasavvuf’un bir uygulama örneği Hz. İsa ümmetindeki Rehbaniyyet’tir (27)... Ehl-i Kitaba (bir önceki âyette bahsedilen iman edenler dolayısıyla) teklif edilen iki ecir ve ehl-i kitab’ın yanıldığı önemli husus (28-29)...
Kur’ân-ı Kerîm’in nesnel varlığı açısından harf-kelime-âyet-sûre-kitab inşası ve anlamı vardır; ve bu yapı her devirde aynıdır... Bu Kitab’ın (mushaf’ın) “kaç sayfa” veya okuyana bir tertip ve kolaylık için “kaç bölüm” olması; ya da yazı tekniği, insanlara bağlı bir düzenlemedir ve bu zamana bağlı bir farklılık ve gelişme gösterir...
Aslında Kur’ân, cüzlere ayrılamaz!... “Allâh” ismiyle işaret edilen hakiki tekillikte tecezzi kabul etmez!...
Nitekim Kur’ân şöyle der:
Hicr: 90-) Muktesimiyn’e (Tevrat ve İncil’i, beşeri bir bilgiymiş gibi kısım kısım edenlere) inzal ettiğimiz gibi (sana da tecezzi yapılamaz bir tekillik olan hakikat ilmini inzal ettik).
91-) Onlar ki, Kurân’ı (Hz. Muhammed a.s.a İNZAL edilen, Hakikat ve Sünnetullâh için en şanlı bilgiyi), cüzler kıldılar (cüz cüz ettiler).
Bu nedenle Hz. Rasûlullâh a.s. döneminde, inzal olduğu kadarıyla, Kur’ân-ı Hakiym’in bölümleri “Besmele” ile ayrılan “Sûre”lerdi!... Sonradan olan cüz ayrımı yoktu... “Ayet”lerden oluşan ve “Besmele” ile ayrılan 114 “Sûre” vardır Kurân’da...
Oysa cüz ayrımı “Besmele”sizdir ve en-Nebi s.a.v.in vefatından sonra olandır!...
Kur’ân sûreleri’nin bile iki çeşit tertibi vardır...
1. Nüzûl sırasına göre olan mushaf... Hz. Âli r.a.ın mushaf’ı böyleydi...
2. Bugünkü kitabî tertip... Literatürde “son arz” denilen Hz. Rasûlullâh a.s.ın son Ramazan Ayı’nda Cibriyl’e mukabele etmesinin bu sıraya göre olduğu rivayeti üzerine...
Yani Hz. Rasûlullâh a.s. hayatta iken iki kapak arasına getirilmiş bir kitap halinde mushaf yoktu... Bu ilk defa Hz. Ebubekr esSıddık r.a. hilafetinde yapılmış ve en son halini de Hz. Osman zinnureyn r.a. zamanındaki çalışma ve çoğaltma ile almıştır...
Kurân’ın hem ders ve hıfz edilmesi, hem de düzenli olarak okunması için ilk başlarda yedi bölüm olarak uygulamasını yapmışlar; haftada bir hatim indirilmesi için bir düşünce ile... Daha sonra otuz bölüme ayrılarak, özellikle Kur’ân ayı olan Ramazan aylarında “salatul kıyam= kıyam salâtı” denilen “teravih” namazlarında, hergün Kur’ân-ı Kerîm’den bir cüz miktarı okunarak hatim edilsin; veya dileyen diğer aylarda da hergün okuyarak, hiç olmazsa ayda bir, baştan sona Kurân'ı okumuş olsun diye bir maslahat gözetilmiş... Hatta daha sonra bu “cüz”ler de “hizb” (cüz’ün yarısı) ve “rub”(cüz’ün dörtte biri)ne ayrılmış, gene belli kolaylıklar için...
Kurân’ın baştan sona okunacağı müddet için bir alt sınır belirtilmiştir: “Kurân’ı üç’ten az (üç günden az müddette baştan sona) okuyan kimse fakih (din’de derin anlayışlı) olmamıştır (ne okuduğunu anlamamıştır)”, hadis-i şerifi ile... Hz. Rasûlullâh a.s.ın bilinen sünneti, özellikle gece salâtında çok uzun sûreleri peşpeşe kıraat ettiği ve her Ramazan Ayı’nın son on günü içinde (son senesi 20 gün) i’tikaflı iken, Cibril ile inzâl olan Kurân’ı baştan sona mükabele etmesidir!...