3. Âl-u Imran Sûresi (1-63)
Al-u İmran (İmran Ailesi) Suresi Medine-i Münevvere döneminde Bakara Suresinden sonra nazıl olmuştur... 200 ayettir...
Mushaf tertibi olarak da bu sureden bir önceki sure olan Bakara Suresinde, mucizevi bir yaratılışla meydana gelen ilk insan Adem ve Ehl-i Kitab’tan yahudiler üzerinde çok ağırlıklı durulurken, nüzül ve tertip olarak ondan bir sonraki bu surede yani Al-u İmran suresinde ise gene yaratılış mucizesi olan Meryem Oğlu İsa’dan ve Ehl-i Kitab’tan Nasara (hristiyanlar) üzerinde çok ağırlıklı durulmaktadır... İsa a.s. konusu, hakkındaki ifrat ve tefritleri ortadan kaldıracak şekilde çözüme bağlanıp (nitekim surenin ismi, Hz.Meryem’in ailesinin, soyunun ismidir), Allah-insan münasebeti, vahdet realitesinde halledilmektedir...
Bu bağlamda nasara ekolünün İslam’a göre konumu üzerinde ibretle durulmaktadır...
Bu surede üzerinde durulan en önemli bir husus “İSLAM” vurgulamasıdır... “Allah indinde diyn İslam’dır”, “Kim İslam’dan ğayrı bir diyn ararsa o, ondan ebediyyen kabul edilmeyecektir” gibi ayetler bu surede olup; teslimiyyeti muşahhas bir şekilde ortaya koymaktadır...
Gelmiş geçmiş tüm Nebiyler ve nazıl olmuş tüm Kitablar hakkındaki insanların ihtilaflarını, bir adı da “furkan” (Hak ile batılı ayırıcı) olan Kur’an’ın halledeciği; insanlığın gerçek kurtuluşunun Hz.Muhammed’e ve O’nun vahyine iman etmek olduğunu vurgular... Allah sevgisine (ilahi yakınlığa ermenin) Hz.Rasulullah’a tabi olmakla mümkün olduğu; emrine tabi olmamanın ise kafirlik(gerçeği reddetmek; gerçekten ebedi perdelilik) olduğu ihbar edilir...
Muhkem ve müteşabih ayetler konusu, vahyin anlaşılmasında bir incelik/bir esas olarak anlatılır ve tüm bunların ancak ilimle anlaşılacağı vurgulanır...
1-) Eliif, Lââââm, Miiiim.
2-) Allâh O; tanrı ve tanrısallık yoktur, sadece “HÛ” (HÛ ismi, hüviyet-i Zât’a işaret eden isimdir ki birçok yerde önce “HÛ” denerek hüviyet-i Zât’ın âlemlerden ve tüm mânâlarla kayıtlanmaktan berî olduğu vurgulanır, sonra O’nda açığa çıkan bir özelliğe işaret eden isim belirtilir, sözü edilen konuya bağlı olarak); Hayy’dır (hayatın kendisidir) ve Kayyum’dur (âlemler O’nunla vücud bulur ve devam eder).
3-) Senin ellerin arasındaki, geçmişten gelen Hak bilgileri tasdikleyen bu Kitabı (Hakikat ve Sünnetullâh bilgisini), Hakk’ın ta kendisi olarak, inzâl etti (bilincinde açığa çıkardı). Tevrat (Musa’ya gelen vahiyler) ve İncil’i (İsa’ya vahyolanı) de inzâl etmişti.
4-) Önceden insanlara bir Hüda (hakikate erdirici, doğru yolu gösterici) olarak. Furkan’ı da (Hak ile bâtılı, hayr ile şerr olanı ayırt eden) inzâl etti. Muhakkak ki Allâh’ın işaretlerindeki varlığını (Esmâ’sının açığa çıkışı olan işaretleri) örten, inkâr edenler var ya, onlar için şiddetli bir azap vardır. Allâh Aziyz’dir, Züntikam’dır (yapılanın sonucunu acıma söz konusu olmaksızın yaşatan).
5-) İşte Allâh! Semâda (gökte - bilinç boyutunda - melekî boyutta - maddenin hakikati kuantsal boyutta) ve arzda (madde boyutunda - bedende - yeryüzünde) hiçbir şey O’na (hafî) gizli değildir! (Çünkü O Esmâ’sı itibarıyla her “şey”in hakikatidir. Ki gizlilik veya açıklık şey’iyet için söz konusudur.)
6-) Sizi rahimlerde (ana karnında - Rahıymiyetinde - varlığınızı oluşturan Esmâ mertebesinde) dilediği gibi şekillendiren (oluşturan - programlayan) “HÛ”dur! Tanrı yoktur sadece “HÛ”; Aziyz’dir, Hakiym’dir.
7-) “HÛ”dur; ki sana inzâl ettiği BİLGİ (Kitap) işaretlerinin bir kısmı muhkemdir (açık - net anlaşılır hükümler ihtiva eden), bilginin (Kitabın) anası - temelidir; diğerleri de müteşabihâttır (teşbih - misal benzetme yollu anlatım). Kalplerinde zey (art niyetli, olayı saptırmak isteyen düşünceye sahip) olan kişiler, fitne amaçlı tevilini (yorumunu - neye işaret ettiğini) yapmak üzere müteşabih olanlarıyla hükmederler. Bunların tevilini (kesin olarak ne kastedildiğini) ancak Allâh bilir. İlimde Rasih olanlar (derinlikli düşünenler): “İman ettik, onların tamamı Rabbimizin indîndendir” derler. Öze ermişlerden (Ulül Elbab) başkası bunu anlayamaz.
8-) Rabbimiz, bize hidâyet ettikten (hakikati gösterip idrak ettirdikten) sonra şuurumuzu (nefsaniyete - egoya) döndürme ve bize ledünnünden bir rahmet bağışla. Muhakkak sen Vehhâb’sın.
9-) “Rabbimiz, muhakkak ki sen, oluşacağı konusunda şek, şüphe olmayan süreçte insanları cem edeceksin. Şüphesiz ki Allâh vaadinden dönmez.”
10-) Muhakkak ki kâfirlere (inkârcılara), Allâh’tan açığa çıkacak şeye karşı ne malları ne de evlatları yarar sağlamaz. Bunlar ateşin yakıtıdırlar.