İblis, Haşyet Duysaydı..!
Haşyet, benlik dağına inen Kur'ân hükmündedir. Haşyet duymayanın benliği parçalanmaz.
Allâh adı ile işaret edilenin Ekberiyet ve Azameti önünde âlemlerin hiçliğini hissedip, benliğinin yokluğunu fark etmek haşyet olarak tanımlanmıştır.
Kurbiyet, haşyet ile gerçekleşir.
Haşyet ertesinde, seyreden "Kendi" olur! "Fesemme Vechullâh" başlar.
Haşyetten geçmeyende "Fesemme Vechullâh" sırrı açılmaz. Teklik bilgisine rağmen kusur görmekte devam eder; İblis gibi... İblis de gönül kâbesine ulaşmıştı Azazil olarak, Rabbini tanıyordu. Rabbini tanıma ilmi, Rabbülâlemini seyre perde oldu; Azazil İblis'e dönüştü!
Kâbe'yi görmek için, "İblislik"ten geçip, "fesemme" sırrı ile yaşamak gerek...
Kâbe, Sûretullâh'tır! O'nda yok olamıyorsan, ziyaretin hedefe ne kadar ulaşmıştır?..
"Men arefe/nefsine ârif olan" sırrı tasavvufun lise tahsili, "Fesemme Vechullâh/Allâh vechini seyir" üniversite tahsili gibidir. Haşyet sınavından geçmemişler, üniversiteye giremez.
Kâbe'de salât, "men arefe" sırrı ile mirâc'ı getirirken; Kâbe'yi tavaf, "fesemme vechullâh" yaşantısını açar, Kâbe'nin hakikatini görene! Bundan dolayıdır ki, Kâbe'de tavafın namazdan/salâttan üstün olduğu hadiste vurgulanmıştır.
Şimdi Hac’da Kabe’de ve Arafat’ta en çok edeceğiniz dua:
“Allâh’ım kalbimi senden ayrı düşmüşlüğün ateşiyle yak. Öylesine yak ki o ateşin acısından, ıstırabından başka hiçbir acı, ıstırap duymayayım. Senden ayrı düşmüşlüğün felaketini ve azametini bana idrak ettir, fark ettir, hissettir, yaşattır. Senin lanetine uğramış, senden ayrı düşmüş, senden uzak düşmüş olarak ölmekten sana sığınırım. Beni bundan koru, muhafaza et, ve bu hâl ile beni öldürme. Yaşamımın her anında seni hissedip, seninle yaşayıp, seninle görmeyi bana kolaylaştır, hazmettir, nasip et.”
Bütün ana duanız bu olsun orada. Aksi takdirde bu bilgilerle ölmeniz, İblis gibi ölmenizi sağlar. Tasavvuf ehlinin, normal insanı konuşmuyorum, tasavvuf ehlinin, tasavvufla ilgilenenlerin, “işin hakikatini ben anladım, vakıf oldum” diyenlerin mertebesi İblis’in mertebesidir. Çünkü İblis, iblis hitabıyla, etiketiyle etiketlenmeden evvel Azazil adıyla bilinen, bulunduğu ortamın ve grubun en büyük âlimi hükmündeydi. O onların âlimi olmasının sebebi de ‘B sırrı’na sahip olmasıydı. ‘B sırrı’na sahip olması ne demek?
Kendi varlığını Allâh esmâsının meydana getirdiğini bilmek demek. Peki bunu nereden anlıyoruz? Gene Kur’ân bunu söylüyor. Secde etmedi İblis. Azazil, İblis diye tanımlanıyor. “Niye secde etmedin?” dendiği zaman, “Beni ateşten yarattın, onu topraktan yarattın” orda misal veriyor ama, esas orada işaret etmiyor Kur’ân onun niye secde etmediğine.
Onun niye secde etmediğine ve onun durumuna “Bima ağveteniy” âyetiyle işaret ediyor. “Bima ağveyteniy - varlığımın hakikati esmâ olarak sensin, dolayısıyla bende secde etmeme hâlini açığa çıkartan sensin” demesi oluyor.
Şimdi bu da gösteriyor ki, Azazil bu ilme sahipti ama bu ilme sahip olmak demek, nefsinin hakikatini bilmek, Rabbini bilmek demektir.
Rabbini bilmek, Rabbül âlemini bilme değildir. Rabbini bilmek ayrıdır, bu bilimi yaşamak ayrıdır. Bunu bilebilirsin ama buna mukabil hâla bu et kemik bedenmiş gibi madde peşinde, dünyalık peşinde, giyim kuşam peşinde, para peşinde, etiket peşinde, ünvan peşinde, koltuk peşinde koşmaya devam edersin.
Bunu yaşayan hiçbir velîde bu hâl açığa çıkmaz. Onlarda koltuk, nam, vesaire gibi hevesler yoktur. Bunun yaşamı kişide açığa çıkarsa, ilmi değil, yaşamı kişide açığa çıkarsa o zaman seyri enfüsi denen nefsinin hakikatini bilme ilminden, notasından seyri âfaki denen, varlıkta algılanan her alanda Allâh’ın vechini görme hâli başlar. Rabbül âlemini tanıma hâli başlar, yani “fesemme vechullah” ne yana baksan Allâh’ın vechini görürsün tecellisi başlar. Ne yana baksan Allâh’ın vechini görürsün, yani algıladığın her şeyde “Vechullâh”ı müşahede edersin hâli oluşmadan kişinin hakikati hakkıyla yaşaması diye birşey söz konusu olamaz.
Gerçekten Hakk’ı müşahede eden kişinin davranışları da otomatik olarak değişir. Duyguları değişir, duyguları düzelir, o duygular içinde patlamaz. Karşında Hakk’ı müşahede ederken sende duygu açığa çıkar mı? Ama müşahede edemiyorsan, her türlü duygu açığa çıkar.
Dolayısıyla nefsini bilmek seni Azazil mertebesine getirir ve nefsini bilmek eğer bunu hakikatiyle yaşayamıyorsan “mülhime girdabı” diye anlattığımız her şeyi mubah görüp yalan, dolan, çalma, çırpma her türlü şeyi yapma hâline dahi sokar. Dolayısıyla esas hedef nefsini bilmek değil, nefsinin hakikatinin gereğini yaşayarak âfakta, karşında, çevrende Vechullâh’ı her an müşahede edebilmektir. Anasız, babasız, evlatsız, karısız, kocasız, çocuksuz olarak, “lem yelid ve lem yuled” olarak yaşamaktır. “Lem yelid velem yuled”i yaşamak seyri âfaki ve seyri enfüsinin birarada tamamlanmasıyla mümkündür.
Sadece seyri enfüsi müşahedesi ve yaşamıyla kişinin kıyamete kadar mühlet verilmiş olarak yaşamasına vesile olur, ondan sonraki süreç ise pişmanlıklar ve yanma sürecidir. Dolayısıyla hiç kimse ben nefsimin hakikatini bildim, işte benim varlığım, Allâh benim içimde, Allâh benimle beraber, beni Allâh yarattı, her an benim varlığım O’nun esmâsıyla açığa çıkıyor gibi konuşmalar yaparak kendinin bir yere geldiğini zannetmesin, bu zanla İblis mertebesinde olduğunu fark etsin.
Seyri âfaki tamamlanmadan, “fessemme vechullâh” yaşanmadan kişinin imanı salaha ermez. Onun için de Kabe’de ve Arafat’ta Allâh’tan ayrı düşmüşlüğün felaketini, dehşetini hissettirmesini dua edin, bunun mahiyetini size yaşatsın ki bütünüyle vechinizi Allâh’a dönebilesiniz, “Feferuhu illAllâh” hükmünce Allâh’a firar edebilesiniz dünyadan ve “Fesemme Vechullâh” sırrınca Rabbül âlemini tanıyıp, görüp O’na secde ederek O’nun varlığında yokluğu yaşayabilesiniz. Allâh bunu kolaylaştırsın, nasip etsin, Haccınız böylelikle mübarek olsun.