İman Neye?
“Rasûlullâh” insanlara irsâl oluş amacına uygun olarak gerçeği dillendirir, bildirir. Uygulama konusunda zorlama işlevi yoktur! “Sen onlara tebliğ et. Onları zorlayıcı değilsin!”... Çünkü bilir ki nasibi olan, yani o amaçla açığa çıkmış olan, “kolaylıkla başaracak”; nasibi olmayana ise zorlama hiçbir yarar sağlamayacaktır.
İşte “ALLÂH RASÛLÜ”, insanlara, hakikatleri olan “Esmâ mertebesi”ne yani Allâh adıyla işaret edilenin ‘Esmâ mertebesi’ne “iman” etmelerini teklif eder.
Yani, taklidî olmayan gerçek “iman”, kişinin, geçmişteki anlatımıyla “Rabbinin Allâh olmasına imandır.”
00:50 “Nokta”, yani “Esmâ mertebesi”, “her an yeni bir şanda” olarak algılayabildiğimiz (belki milyar kere milyarda bir’lik) alandakileri ve algılayamadığımız her şeyi gerçekte “çok boyutlu tek kare resim olarak” meydana getirmektedir. Açığa çıkanlar ise Kur’ân-ı Kerîm’deki anlatımla “irsâl” olanlardır...
04:54 Eğer kişinin varoluş amacı, varlığındaki derûnunda (içselliğinde) gizli sonsuzluğu yaşamak ve o kuvveleri açığa çıkartarak cennet boyutunun “hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir dilin anlatmadığı”nı yaşamaksa…İşte tam bu aşamada, yaratılış amacına hizmet verecek (şefaat edecek) “RASÛLULLÂH”a ihtiyacı vardır...
05:36 İşte “ALLÂH RASÛLÜ”, insanlara, hakikatleri olan “Esmâ mertebesi”ne yani Allâh adıyla işaret edilenin ‘Esmâ mertebesi’ne “iman” etmelerini teklif eder. Yani, taklidî olmayan gerçek “iman”, kişinin, geçmişteki anlatımıyla “Rabbinin Allâh olmasına imandır.”...
09:40 İşte bu “iman”, “Risâlet” işlevine ve bildirdiğine “iman”dır. Bu yüzdendir ki kelime-i şehâdet’te “Risâlet”e (abduHÛ ve rasûlüHÛ) “iman”dan, şahit olmaktan söz edilmiştir; “Nübüvvet”e imandan değil... “Risâlet” bildirisine “iman” edilir; “Nübüvvet” bildirimine “teslim olunur”!.. Birincisine “mümin”, ikincisine “müslim” denir. “Mümin” olmak ayrı şeydir, “müslim” olmak ayrı şeydir...
16:00 Esas itibarıyla "Velâyet"; "Allâh" adıyla işaret edilenin "Esmâ mertebesi"ndeki (isimlerle işaret edilen özellikler boyutu) "El VELİYY" isminin özelliğinin birim kapasitesi kadarıyla açığa çıkmasından ibarettir. “Velâyet” ebedîdir… “Nübüvvet” işleviyse Dünya yaşamıyla sınırlı bir işlevdir!..“Rasûl”lük mertebesi “velâyet”in zirvesidir...
16:46 “Velâyet” temelde ikiye ayrılır: 1. Velâyeti Âmme… Nübüvvet getirisine hakkıyla uymak suretiyle oluşan arınmanın oluşturduğu, halkın tâbiriyle, zâhir âlimlerinde açığa çıkan velâyet… 2. Velâyeti Hassa… Risâlet kaynağından açığa çıkan “hakikat”e “iman” edip, bunu yaşayarak “yakîn”e erenlerin (ikân); veya bunun da ötesi “kurb” yapılarında açığa çıkanların “velâyet”i...
19:15 İnsanların büyük çoğunluğu, Risâlet kaynağından gelene “taklit” yollu ve dahi olayı anlamadan “iman” ettim sanır ve elinden geldiğince “Nübüvvet” kaynağından gelene tâbi olurlar. İşte bundan dolayıdır ki, “İman ettik derler, onlar iman etmemişlerdir, belki Müslüman olmuşlardır” uyarısı yapılmıştır...Bu yüzdendir ki, “mümin” bambaşka bir yaşantının adıdır, “müslim” bambaşka bir yaşantının adıdır...
22:15 Sünnetullâh yani sistem gerçeği kesindir: “Dünya’dan âmâ (basîreti kör) olarak ayrılan ebediyen basîreti kör olarak kalır!”... “Allâh Rasûlü”nün dillendirdiği “hakikat”e “iman” ve dahi yaşamı kolaylaştırılmış olanlardan olmamız umuduyla...