Ruh İnsan Cin Melek
“CİN” ismi geçtiği zaman hemen hemen hepimizin içine düştüğü çok büyük bir yanılgı mevcuttur...
Bir kısmımız şöyle düşünür...
Kısa boylu, 70-90 cm civarı, ayakları ters, kulakları uzunca, gözbebekleri kedininki gibi dikine bakan; çok seri hareket edebilen; her kılıkta görülebilen erkek veya dişi varlıklar...
Bir kısmımız da şöyle düşünür...
Beyinde belirli bozuklukları olan kişilerin görmüş olduğu halüsinasyonlar!..
Peki bu işin gerçeği nedir?..
Önce kesinlikle bilelim ki, bir kişi ya megaloman, paranoyak, şizofren gibi bir tür akıl hastasıdır... Ki bunun sonucu olarak dünyanın en üstün ve her şeyi bilebilen yegâne kişinin kendisi olduğunu sanır... Ya da öğrenip, düşündükleri yanı sıra, henüz bilemediği pek çok şeyin olabileceğini de itiraf edebilecek kemâl sahibidir...
İnkâr, ilkellikten; haddini bilmek ise, kemâlâttandır!..
İlkelliği yüzünden inkâr ettiğini, ertesi gün ilmi veya tekniği geliştiği için kabul etmek zorunda kalan sayısız öylesine birimler mevcuttur ki...
Bütün bunlardan ibret alalım ki, ibret olmayalım!..
Bilelim ki...
En büyük hatayı, bizim gibi, madde beden yapısına sahip UZAYLILARI düşünmekle yapmaktayız!..
İkinci en önemli hatamız ise, geçmişe ve yanlış şartlanmalara bağımlı olarak, mânâları değerlendiremeyip, şekilde ve kelimelerin yüzeyinde BLOKE olmamızdır...
00:26 Cin ismi geçtiği zaman hemen hepimizin içine düştüğü çok büyük bir yanılgı mevcut.
04:51 Eski klasik anlayışa göre bir “cansız et-kemik beden” ve bir de buna “can” veren, dışarıdan bir yerden gelip bu bedenin içine girerek ona can veren “RUH” anlayışından söz edilirdi ki; insan bedeninde ortaya çıkan “şuur-bilinç” de bu ruhta mevcuttur sanılırdı... Oysa işin gerçeği, aslı bu değildir!..
07:00 Beş duyuya bloke bir beyne göre, ne televizyon görüntülerini meydana getiren dalgalardan, ne radar dalgalarından, ve ne de bugün varlığını kolaylıkla tespit ettiğimiz, ancak beş duyu sınırları içinde kaldığımız takdirde inkâr etmek zorunda kalacağımız pek çok şeyden söz edemeyiz...
12:10 Esasen yaşamda var olan her şey, “can”lılığını ve “bilincini” bahsetmekte olduğumuz “Melek”lerden alır...
17:00 Azrâil gibi diğer bütün melekler dahi yaymış oldukları ışınsal yayınlar ile beyinleri veya daha derinlemesine söyleyelim, genetik dizinleri ve hatta “ruh” dediğimiz “dalga bedenlerin beyinlerini” etkileyerek hükümlerini uygularlar...
Belirli bir şekli olmayıp, soyut yapılı salt bilinç melekler olduğu gibi; belirli sûretleri olan melekler dahi ehlinin bildirdiklerine göre mevcuttur...
21:23 Nedir bu uzaylılar?
25:30 Nitekim, bu gerçeğe Kur’ân-ı Kerîm, En’am Sûresi’nde şöyle işaret ediyor:
“... ‘Ey cin topluluğu, gerçekten insanların çoğunluğunu hükmünüz altına aldınız (hakikatten uzaklaştırdınız)!’...” (6.En’am: 128)
30:31 Cinler insanların kendilerini bilmelerini istemezler ki böylece kendilerine karşı tedbir alınmasın.
35:00 Tasavvuf önce nefis mücahedesidir!.. Bu da Hz. Rasûlullâh’ın “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” ifadesinde açıklanmıştır...
GERÇEK böyleyken; tasavvuf ehli olduğunu söyleyen sayısız insan ve onların süper mürşidleri SİGARA içmeden duramamaktadırlar!..
Cinlerin en çok sevdikleri koku da SİGARA kokusudur...
40:00 Bir kişinin gerçekten tasavvufta mertebe sahibi olup olmadığını anlamak için özellikle biz o kişide iki ilmi ararız. Bunlardan birincisi vahdet ilmi, ikincisi de kader ilmidir.
45:00 “Uzaylı” olarak kendini tanıtan bu “Cin” isimli dalga yapılı varlıklar, sürekli vaatlerde ve geleceğe dönük sayısız iddialarda bulunurlar; kişilere kendilerinin “Mehdi” veya “Mesih” veya insanlığın beklenen önderi olduklarını telkin ederler; “Altın Çağ” vaat ve hayalleri sunarlar; hatta bazen belirli tarihler verirler...
50:20 Şayet siz bunlardan korkmazsanız bunların size yolladıklarının, beyninize yolladıklarının sadece bir hayalden ibaret olduğunu idrak eder, karşı koyarsanız size herhangi bir şey yaptırma güçleri kalmaz.
51:15 Ruh konusunda açıklama yapılır, yapılmaması hatadır.
01:01:00 Sperm ile yumurtanın rahimde birleşmesinin 120. gününde, cenin, bazı kozmik ışınların etkisiyle, “meleğin ruhu nefhetmesi” diye tarif edilen bir biçimde, dalga üretimine başlar.
Beynin çekirdeği durumunda olan bu yapı, genetik veritabanını değerlendirmesine vesile olan ilk temel kozmik tesirleri alarak ön programa kavuşur ki; böylece onun “şâkılesi” yani “programının doğrultusu” belirlenmiş olur...
01:09:14 İşte mezar yaşamı da eğer dünyadayken bu ortama karşı tedbir alınmamışsa otomatik olarak kabusa dönüşecektir, uyanması mümkün olmayan bir kabus.
01:14:00 “İnsan” ismiyle bilinen ve bir bedenle görünen yaratılmışı üç ayrı bölümde inceleyebiliriz:
1. İNSAN... Bir BİLİNÇ varlıktır!.. Tasavvufta, “Ruhu nûrânî” diye isimlendirilir...
2. RUH beden... “Holografik görüntülü dalga beden”... Perisperi de denilir...Tasavvufta “Ruhu hayvani” denilen biyolojik bedendeki canlılığı oluşturan biyoelektrik enerjinin oluşturduğu dışarıya aura olarak yansıyan yapıdır...
3. BEDEN... “Ruhu insanî” denilen “holografik görüntülü dalga bedeni” üreten beyni taşıyan ve ona gerekli hizmeti veren maddi-biyolojik yapı...
01:19:09 Şimdi geldik ruh bedene... “İnsan” ismiyle bilinen ölümsüz varlığın, ebedî yaşamını sürdürdüğü “dalga bedendir”... Görüntüsü holografiktir!.. Beynin ürettiği, yüklenmiş dalgalardan oluşmuştur...
Beyin tarafından üretilir ve beyin kendindeki tüm düşünsel verileri dalga olarak “RUH”a yükler.
01:25:00 120.günde beyin çekirdeğine isâbet eden kozmik ışınlar, şayet beyinde bir devreyi faaliyete geçirirse, bu takdirde beyin “ANTİÇEKİM” dalgaları üretmeye başlayacaktır.
Beynin ürettiği bu “antiçekim” dalgaları, “taşıyıcı ruh” dediğimiz dalga yapı üzerine yüklenmiş olarak üretilir.
01:28:00 Bu açılımı sağlayacak kozmik ışınım ya o anda, o birimin beynine ulaşır ve o devre açılarak “antiçekim” dalgası yüklenmiş, “ruh” üretilmeye başlanır; ya da o açılımı sağlayacak ışınımdan mahrum kalan beyin, “antiçekim” dalgalarını üretmeksizin “ruhunu” üretir!
Bu durumda da, “antiçekim” dalgasından mahrum olarak “var olan” ruhun, kesin olarak âkıbeti, ebedî bir şekilde “cehennem” diye tasvir edilen Güneş’in içinde kayıtlı yaşamdır.