Hz. Muhammed, “Allâh Rasûlü”dür, Cibrîl Elçisi Değil!
Bu arada, dikkatimizden kaçmaması gereken, bir önemli husus da şudur...
Normaliyle, her işte kural, işe ehlini tayin etmektir! Şayet o işe ehlini tayin etmezseniz, hem o işe, hem de tayin etmiş olduğunuz kişiye zulmetmiş olursunuz!
Şimdi bir düşünün...
Sürekli Cebrâil ve diğer meleklerle iletişim içinde olan; Cinleri görüp, onlarla iletişim içinde olan; içinde yaşadığı ve yaşayacağı sistemi “OKU”yan; daha aramızda yaşarken cennet ve cehennemi bizâtihi görüp, orada yaşanmakta olanları ya da yaşanacakları anlatan; kabirde yaşanılanları müşahede edip, yanındakilere kabir âlemindeki kişilerin içinde bulundukları hâlleri haber veren; gösterdiği yoldan gidenleri türlü olağanüstü özelliklere kavuşturan; ve daha sayamadığımız pek çok olağanüstü özellikleri olan bir ZÂT, nasıl olur da basit, sıradan bir “dikte makinesi bir beşer” ya da “hoparlör” ya da “postacı” olarak nitelendirilebilir... Ne getirdiğinden gâfil midir Allâh Rasûlü?..
Bırakın bu devri bir yana...
Bugüne kadar gelmiş geçmiş sayısız evliyadan zâtları düşünün...
Kimi keşif yollu, kimi fetih yollu müşahede sahibi zevât!..
Bunlardan hangi bir tanesi ortaya çıkıp da, Rasûlullâh’ın hadislerini “uydurmadır” diyerek saf dışı etmeye kalkmış?..
Üstelik, bunların önemli bir kısmı, mânen Rasûlullâh (aleyhisselâm) ile olabildiğince sık biraraya gelen ve gerçekleri O’nun ağzından kendi kulaklarıyla duyan zevât!..
Şayet bu hadisler, iddia edildiği gibi “uydurma olsaydı”; keşif ve fetih sahibi olup bugün dahi bu yoldan Rasûlullâh ile görüşme imkânına sahip bulunan zevât tarafından, müslümanlar uyarılmaz mıydı?..
Allâh ilmi, iradesi ve kudretinin aramızda ve aramızdan zâhir olmasıyla korunan İslâm Dini, asırlardır Rasûlullâh’ın hadisleri istikametinde yüz milyonlarla ifade edilen kitlelere yol göstermiş; ve herkes varediliş gayesi nispetinde bu pastadan pay almıştır...
Bütün bu çalışmalar sırasında, unutulmamalıdır ki, “ALLÂH ELÇİSİ”nin yani “RASÛLULLÂH MUHAMMED MUSTAFA”nın rolü, basîretsizlerin, maneviyattan, “hâl”den nasibi olmamışların göremeyeceği ölçüde çok büyüktür!..
“ELÇİ”nin seviyesi gönderenle mütenasiptir!.. Hiçbir zaman, bir devlet başkanı, bir musluk tamircisini “elçisi” olarak bir yere yollamaz!
Kesin olarak bilelim ki;
Hz. Muhammed Mustafa; “ALLÂH RASÛLÜ” yani “ALLÂH ELÇİSİ”dir!..
Yoksa, günümüzde bazılarının iddia ettiği ve tefsirlerine yazdığı gibi “Cebrâil’in elçisi”; yahut da bir “gök tanrısının elçisi” değildir!
Dikkat edelim...
“Uzay Dini” diye tanımlanan ve “Uzaylıların tebliğ ettiği” iddia edilen Cin kökenli, “Altın Çağ Bilgi kitabında” şöyle denilmektedir:
“İslâmi bütünlük ışık dost MUHAMMET’i ‘RASÛL’ ZANNETMEKTEDİR... Hâlbuki O, ALLÂH’ın habibi ‘RASÛL’ün ELÇİSİDİR...RASÛL, büyük ASHOT yani SULH’dur.” (Fasikül:42; s:408)
Bu “Uzaylılar”a göre, “Muhammet’in elçisi olduğu büyük ASHOT’un Rabbi olan ALLÂH da, bedenlenmiş olarak BETA NOVA gezegeninde yaşamakta ve orada bizi yanına beklemektedir”!!! (Fasikül:46; s:447)
Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ı, Cebrâil’in “RASÛLÜ-ELÇİSİ” olarak tanımlayan zâtı muhteremler kimlerle aynı paralele düştüklerinin; ve kimlerin etkileri altına girmiş olduklarının farkına varacaklar mı acaba?
“ALLÂH KULU ve ELÇİSİ” olma şerefine sahip bir ZÂT için ise, biz ne söylesek azdır!.. O’nun yüceliğini anlatmak bizim gibiler için asla mümkün değildir!
Bu yüzden, Rasûlullâh’tan daha fazla bahsetmeyi zaid addederek, dönelim O’nun işlevine... Çalışmalarına...
Ve, bütün bunların bilincinde olarak, “OKU”muş olduğu “SİSTEMİ” fark etmeye...
AHMED HULÛSİ
1992