Kitabullâh Diyor Ki...
1. “Ya eyyühelleziyne amenû Aminu Billâhi...” (4.Nisâ: 136)
“Ey iman edenler, ‘B’ harfinin işaret ettiği anlam ile iman edin Allâh’a...”
2. “Ve minenNâsi men yekulü amennâ Billâhî ve Bil yevmil âhıri ve mâ hum Bimu’miniyn” (2.Bakara: 8)
“İnsanlardan bir kısmı ‘B’ işareti kapsamınca (varlıklarını Allâh Esmâ’sının oluşturduğu inancıyla) Allâh’a ve âhiret süreçlerine (sonsuzluk içinde, kendilerinden açığa çıkanın sonuçlarını yaşayarak yer alacaklarına) iman ettiklerini söylerler; ne var ki imanları gerçekte bu kapsamda değildir!”
3. “…fe aminu Billâhi ve Rasûlihin Nebiyyil Ümmiyyilleziy yu’minu Billâhi ve kelimatiHİ…” (7.A’raf: 158)
“…Bu yüzden iman edin, Esmâ’sıyla nefsinizin dahi hakikati olan Allâh’a ve Ümmî Nebi olan O Rasûl’e ki O, Esmâ’sıyla nefsinin dahi hakikati olan Allâh’a ve O’nun bildirdiklerine iman eder…”
4. “Feemmelleziyne amenû Billâhi va’tesamu Bihi feseyüdhıluhüm fiy rahmetin minHU ve fadlin ve yehdıyhim ileyHİ sıratan müstekıyma” (4.Nisâ’: 175)
“Esmâ’sıyla her şeyin aslı olan Allâh’a iman edip, O’na hakikatleri olarak sımsıkı tutunanlara gelince, onları HÛ’dan bir rahmetin ve fazlın içine sokacak ve onları kendisine varan sırat-ı müstakime hidâyetleyecektir.”
5. “Ve izâ kıyle lehümüttebi’û mâ enzellAllâhu kalû bel nettebi’u mâ elfeyna aleyhi abâena* evelev kâne abâühüm lâ ya’kılune şey’en ve lâ yehtedûn” (2.Bakara: 170)
“Onlara: ‘Allâh’ın inzâl ettiğine (varlığın ve varlığınızın Allâh Esmâ’sı olduğuna ve Sünnetullâh bilgisine) iman edin” denildiğinde onlar: ‘Hayır, babalarımız neye tâbi ise biz de onların tâbi olduklarına (dışsal tanrısallığa) uyarız’ derler... Ya babaları gerçeğe akıl erdiremeyen hakikati bulamamış kişidiyseler?”
6. “…innAllâhe le Ğaniyyün anil alemiyn” (29.Ankebût: 6)
“…Muhakkak ki Allâh, âlemlerden (Esmâ bileşimi birimselliklerden) elbette Ğaniyy’dir (“HÛ”viyeti {ZÂT’ı} itibarıyla, Esmâ’sında açığa çıkanlarla kayıtlanmaktan veya onlarla sınırlı tanımlanmaktan münezzehtir)!”
7. “…Leyse kemisliHİ şey’*…” (42.Şûrâ: 11)
“…O’nun benzeri bir şey yoktur!..”
8. “Küllü men ‘aleyhâ fan; ve yebka vechu Rabbike ZülCelâli vel`İkrâm” (55.Rahmân: 26-27)
“Arzda (bedensel yaşamdaki benliklerin) hepsi fânidir (her bedendeki nefs - bilinç ölümü tadar). Zül’Celâli vel’İkrâm Rabbinin vechidir (Esmâ mânâları) Bakıy olan!”
9. “Lâ tüdriküHUl ebsaru ve HUve yüdrikül ebsar*…” (6.En’am: 103)
“Ebsar (görme - değerlendirme organları) O’nu idrak edemez; O, ebsarı idrak eder (değerlendirir)!”
10. “…Len teraniy…” (7.A’raf: 143)
“…Beni, asla göremezsin! (yâ Musa)…”
11. “Ma kaderullahe hakka kadriHİ…” (22.Hac: 74)
“ALLÂH’ı (adıyla işaret edileni) hakkıyla değerlendiremediler!..”
12. “ErRahmânu alel Arşisteva” (20.Tâhâ: 5)
“Rahmân, Arş’a istiva etti (El Esmâ’sıyla âlemleri yaratıp hükümran oldu. Kuantum Potansiyelde ilmini seyretti ilmiyle).”
13. “İnnema emruhû izâ erade şey’en en yekule lehu kün feyekûn; fesubhanelleziy BiyediHİ melekûtü külli şey’in ve ileyHİ turce’ûn” (36.Yâsiyn: 82-83)
“Bir şeyi irade ettiğinde, O’nun hükmü, ona ‘Kün = Ol!’dan (olmasını istemesinden) ibarettir!.. (O şey kolaylıkla) olur. Her şeyin melekûtu (Esmâ kuvveleri) elinde olan (tedbirâtın bu mertebede oluştuğuna işaret) Subhan’dır... O’na rücu ettirileceksiniz.”
14. “Ve fiy enfüsiküm* efela tubsırun” (51.Zâriyat: 21)
“Nefslerinizde (Benliğinizin hakikati)! Hâlâ (fark etmiyor) görmüyor musunuz?”
15. “Ve men kâne fiy hazihi a’ma fehuve fiyl ahıreti a’ma ve edallu sebiyla” (17.İsra’: 72)
“Kim bu dünyada âmâ (hakikati göremeyen) ise o, gelecek sonsuz yaşamda da âmâdır (kördür)! (Düşünce) yolu (tarzı) itibarıyla daha da sapmıştır!”
16. “HUvel’Evvelu vel’Âhıru vezZâhiru velBâtın*…” (57.Hadiyd: 3)
“HÛ’dur, Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın (“HÛ”dan gayrı olarak hiçbir şey yoktur)!..”
17. “…ve nahnu akrebu ileyhi min hablil veriyd” (50.Kaf: 16)
“…Biz ona, şah damarından daha yakınız!”
18. “…ve HUve me’akum eyne ma küntüm*…” (57.Hadiyd: 4)
“…Nerede olursanız O sizinle (hakikatinizin Esmâ ül Hüsnâ’sıyla varolması sonucu) beraberdir! (Mâiyet sırrına işaret).”
19. “…feeynemâ tüvellû fesemme VECHULLÂH…” (2.Bakara: 115)
“…Ne yana dönersen Vechullâh karşındadır (Allâh Esmâ’sının açığa çıkışıyla karşı karşıyasın)!..”
20. “…elâ inneHU Bi külli şey’in Muhıyt” (41.Fussilet: 54)
“…Dikkat edin! Muhakkak ki O, Bi-küllî şey’in (her şeyin Esmâ özellikleri ile varlığını meydana getiren olarak) Muhiyt’tir (ihâta eder)!”
21. “Ve ma hâlâknesSemavati vel Arda ve ma beynehüma illâ BilHakk*…” (15.Hicr: 85)
“Biz, semâları ve arzı ve ikisi arasındakileri Hak olarak yarattık!..”
22. “…kulillâhu sümme zerhüm fiy havdıhim yel’abun” (6.En’am: 91)
“… ‘Allâh’ de, sonra bırak onları daldıklarında oynayıp dursunlar!”
23. “…ve ma rameyte iz rameyte ve lakinnALLÂHe rema…” (8.Enfâl: 17)
“…(Oku) attığında sen atmadın, atan Allâh’tı!..”
24. “Lâ yüs’elu amma yef’alu…” (21.Enbiyâ’: 23)
“Yaptığından soru sorulmaz!..”
25. “…yahlüku mâ yeşa’*…” (42.Şûrâ: 49)
“…Dilediğini yaratır…”
26. “…innAllâhe yef’alu ma yüriyd” (22.Hac: 14)
“…Kesinlikle Allâh irade ettiğini yapar (ilminden açığa çıkmasını irade ettiğini kudretiyle oluşturur; İlim - İrade - Kudret).”
27. “…ve yef’alullahu ma yeşa’” (14.İbrahiym: 27)
“…Allâh dilediğini yapar!”
28. “…ve ennAllâhe yehdiy men yüriyd” (22.Hac: 16)
“…Muhakkak ki Allâh kimi dilerse onu hakikate yönlendirir, hidâyet eder.”
29. “…yehdillâhu linûriHİ men yeşâ’*…” (24.Nûr: 35)
“...Allâh (insanın hakikati olan Esmâ mertebesi) dilediği kimseyi kendi nûruna (kendi hakikati ilmine) erdirir!”
30. “Men yehdillâhu fe “HU”vel mühtediy*…” (7.A’raf: 178)
“Allâh kime hidâyet eder ise, odur hakikate eren!..”
31. “Ve men yehdillâhu fema lehu min mudıll*…” (39.Zümer: 37)
“Allâh kime hidâyet ederse, kimse onu saptıramaz!..”
32. “…ve yehdiy ileyHİ men yüniyb” (42.Şûrâ: 13)
“…kendine yönelenleri de hakikate erdirir!”
33. “Yü’til Hıkmete men yeşâu, ve men yü’tel Hıkmete fekad utiye hayren kesiyra* ve ma yezzekkeru illâ ülül elbab” (2.Bakara: 269)
“Hikmeti dilediğine verir. Kime Hikmet verilmişse ona çok hayır verilmiştir. Bunu, derin düşünebilen akıl sahiplerinden gayrısı anlamaz.”
34. “…Allâhu yectebiy ileyHİ men yeşau…” (42.Şûrâ: 13)
“…Allâh dilediğini kendine seçer…”
34. “…zâlike fadlullahi yü’tiyhi men yeşa’*…” (57.Hadiyd: 21)
“…İşte bu Allâh’ın fazlıdır ki onu dilediğine verir!..”
36. “Femen yüridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu li’lİslâm* ve men yürid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan harecen keennema yassa’adu fiys Semâ’*…” (6.En’am: 125)
“Allâh kimin için hidâyet murat ederse, onun sadrını (içini - anlayışını) İslâm’a (teslim olmuşluğunun farkındalığına) açar! Kimi de saptırmayı dilerse; onun da sadrını (içini) daraltır, sanki zorlukla semâya yükseliyormuş gibi!..”
37. “…ve lakinnAllâhe yüzekki men yeşa’*…” (24.Nûr: 21)
“…Fakat Allâh dilediğini arındırır...”
38. “Kad eflaha men zekkâha” (91.Şems: 9)
“Gerçekten onu (bilincini) arındıran kurtulmuştur.”
39. “…va’lemu ennAllâhe yehulü beynel mer’i ve kalbihi ve ennehu ileyHİ tuhşerun” (8.Enfâl: 24)
“…İyi bilin ki (davet edildiğinize uymazsanız) Allâh (beynindeki var olan sistemiyle) kişinin bilinci ile kalbi arasına girip engel olur... Siz O’na haşrolunacaksınız.”
40. “…külle yevmin HUve fiy şe’n” (55.Rahmân: 29)
“...HÛ her ‘AN’ yeni iştedir!”
41. “Yemhullahu ma yeşau ve yüsbit* ve ‘ındeHU Ümmül’Kitab” (13.Ra’d: 39)
“Allâh dilediğini ortadan kaldırır ve (dilediğini de) sâbit kılar. O’nun indîndedir Ümmül Kitap (ana BİLGİ - Esmâ mertebesinin her an nasıl bir şe’nde olacağının ilmi)!”
42. “Ma yubeddelul kavlu…” (50.Kaf: 29)
“Benim katımda hüküm değiştirilmez!..”
43. “…vAllâhu yerzuku men yeşâu Bi ğayri hisab” (2.Bakara: 212)
“...ALLÂH dilediğine hesapsız rızık verir.”
44. “…li küllin cealna minküm şir’aten ve minhaca*…” (5.Mâide: 48)
“...Sizden her biriniz için bir şir’at (yaşam ortam ve şartlarına göre kurallar) ve bir minhac (zamanla değişmesi mümkün olmayan realiteler üzerine kurulmuş sistem) oluşturduk...”
45. “Âmener Rasûlü Bi mâ ünzile ileyhi min Rabbihî…” (2.Bakara: 285)
“Er Rasûl (Hz. Muhammed a.s.) Rabbinden (varlığını oluşturan Allâh Esmâ’sı bileşiminden) kendisine (şuuruna) inzâl olana (boyutsal bir geçiş yapan bilgiye) iman etmiştir…”
46. “…lâ nuferriku beyne ehadin min RusuliHİ…” (2.Bakara: 285)
“...O’nun Rasûlleri arasında (irsâl olmaları konusunda) hiçbir ayırım yapmayız...”
47. “…lev yeşaullahu lehedenNase cemiy’a*…” (13.Ra’d: 31)
“…eğer Allâh dileseydi elbette insanların hepsini hakikate erdirirdi!..”
48. “Velev şi’na leateyna külle nefsin hüdaha ve lâkin hakkal kavlü minniy leemleenne cehenneme minel cinneti venNasi ecma’ıyn” (32.Secde: 13)
“Eğer dileseydik, her benliğe kendi hakikatini elbette fark ettirirdik! Ne var ki benden: ‘Cinlerden ve insanlardan oluşan toplulukla cehennemi elbette dolduracağım’ sözü hak olmuştur.”
49. “Velev şâe Rabbüke leamene men fiyl Ardı küllühüm cemiy’a* efeente tükrihün Nase hatta yekûnu mu’miniyn; Ve ma kâne li nefsin en tu’mine illâ Biiznillâh*…” (10.Yûnus: 99-100)
“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa, elbette hepsi toptan iman ederdi... Olayın gerçeği bu iken; sen, iman etmeleri için insanları zorlayacak mısın? Kendisini yaratan Allâh Esmâ’sının bileşimi elvermedikçe, bir nefs için iman etmek mümkün değildir! etmek mümkün değildir!”
50. “Ma aler Rasûli illel belağ*…” (5 Mâide: 99)
“Rasûle düşen sadece tebliğ etmektir!..”
51. “Lâ ikrahe fid DİYNi” (2.Bakara: 256)
“DİN’de (Allâh yaratısı sistem ve düzeni {Sünnetullâh} kabul konusunda) zorlama yoktur!..”
52. “…ve ma künna muazzibiyne hatta neb’ase Rasûla” (17.İsra’: 15)
“...Biz bir Rasûl oluşturup (bâ’s edip) onunla uyarmadıkça azap yaşatmayız!..”
53. “Ve mâ erselnâke illâ rahmeten lil ‘alemiyn” (21.Enbiyâ’: 107)
“Seni âlemler (insanlar) için sadece rahmet olarak irsâl ettik!”
54. “…ve lâkin Rasûlellahi ve Hatemen Nebiyyiyn*…” (33.Azhab: 40)
“…Fakat Allâh Rasûlüdür; Nebilerin Hâtemidir (zirvesi - sonuncusudur)...”
55. “Ya eyyühel müddessir; Kum feenzir” (74.Müddessir: 1-2)
“Ey Müddessir (bürünmüş olan)! Kalk da uyar!”
56. “Kul innema ene beşerun mislüküm…” (18.Kehf: 110)
“(Rasûlüm) de ki: ‘Ben, benzeriniz olan, bir beşerim (dolayısıyla siz de benim gibisiniz)’…”
57. “Ve etıy’ullahe ve RasûleHU…” (8.Enfâl: 46)
“Allâh’a ve Rasûlüne itaat edin…”
58. “İnned Diyne ‘indAllâhil İslâm*…” (3.Âl-u İmran: 19)
“Allâh indînde Din, İslâm’dır!..”
59. “Ve men yebteğı ğayrel İslami diynen felen yukbele minhu…” (3.Âl-u İmran: 85)
“Kim İslâm’dan (teslim olunmuşluğun idrakından) başka bir Din (sistem ve düzen) arayışındaysa, bu geçersizdir!..”
60. “Efemen şerahAllâhu sadrehû lil İslâmi fe huve alâ nûrin min Rabbih*…” (39.Zümer: 22)
“Allâh kimin derûnunu İslâm’ı kavrayacak şekilde genişletti ise, o Rabbinden bir nûr üzere değil midir?..”
61. “…elyevme ekmeltü leküm diyneküm ve etmemtü aleyküm nı’metiy ve radıytü lekümül İslame diyna*...” (5.Mâide: 3)
“…Bugün sizin için Dininizi ikmal ettim (Din konusundaki bilgilenmenizi), üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için Din (anlayışı) olarak İslâm’a (Allâh’a tam teslimiyete) razı oldum...”
62. “HUvelleziy yüsavviruküm fiyl erhami keyfe yeşa’*…” (3.Âl-u İmran: 6)
“Sizi rahimlerde (ana karnında - Rahıymiyetinde - varlığınızı oluşturan Esmâ mertebesinde) dilediği gibi şekillendiren (oluşturan - programlayan) HÛ’dur!..”
63. “…ve in tusıbhüm hasenetün yekulu hazihi min indillâhi, ve in tusıbhüm seyyietün yekulu hazihi min ındike, kul küllün min indillâh*…” (4.Nisâ’: 78)
“...Eğer onlara bir iyilik isâbet ederse ‘Bu Allâh indîndendir’ derler. Eğer bir kötülük isâbet ederse ‘Bu senin indîndendir’ derler. De ki: ‘Hepsi de Allâh indîndendir!..’”
64. “Ve Rabbüke yahlüku ma yeşau ve yahtâr* ma kâne lehümül hıyeretü…” (28.Kasas: 68)
“Rabbin dilediğini yaratır ve seçer! Onların ihtiyârı (seçim hakkı) yoktur!..”
65. “…ve men yuhricülhayye minel meyyiti ve yuhricül meyyite minel hayyi ve men yüdebbirul emre, feseyekulunAllâh*…”(10.Yûnus: 31)
“‘Ölüden (ölü hükmündeki kendini sırf beden sanma yaşamından) diriyi (Hayy olanın Esmâ’sıyla diri olduğu bilincini) kim çıkarıyor ve diriden (Hakikati itibarıyla diri iken) ölüyü (kendi veya karşısındakinin hakikatini görememe veya kendini sırf beden olarak kabullenip, toprak olup yok olacağını sanma hâlini) kim oluşturuyor? Kim Hükmü tedbir ediyor?’... ‘Allâh’ diyecekler...”
66. “…ve men şekere feinnema yeşküru linefsih*…” (27.Neml: 40)
“…Kim şükreder ise şüphesiz ki şükrü nefsinedir!..”
67. “Evelemma esabetküm musıybetün kad esabtüm misleyha, kultüm enna hazâ* kul huve min ındi enfüsiküm* innAllâhe alâ külli şey’in Kadiyr” (3.Âl-u İmran: 165)
“Düşmanlarınıza iki katını tattırdığımız bir musîbet sizin başınıza gelince ‘Bu nasıl, neden oldu?’ diyorsunuz. De ki: ‘O, nefsaniyetinizin getirisidir!’ Kesinlikle, Allâh her şeye Kaadir’dir.”
68. “…ve men yetevekkel alALLÂHi feHUve hasbüh…” (65.Talâk: 3)
“…Kim Allâh’a tevekkül ederse, O, ona yeter!..”
69. “…iste’ıynû Billâhi...” (7.A’raf: 128)
“…Allâh’tan (Ulûhiyeti dolayısıyla hakikatinizden; benliğinizi oluşturan El Esmâ’sındaki kuvveden) yardım isteyin ve sabredin...”
70. “Ve kada Rabbüke elle ta’budu illâ iyyahu…” (17.İsra’: 23)
“Rabbin, sadece O’na kulluk etmenizi hükmetti...”
71. “Ve ma halaktül cinne vel inse illâ liya’budun” (51.Zâriyat: 56)
“Ben cini ve insi yalnızca (Esmâ özelliklerimi açığa çıkarmak suretiyle) kulluk etmeleri için yarattım!”
72. “Bediy’üs Semâvâti vel Ard* ve izâ kada emran feinnemâ yekulü lehû kün feyekün” (2.Bakara: 117)
“Semâların ve arzın Bediy’idir (örneği benzeri olmadan icat edendir)... Bir işin olmasını dilerse ‘Ol’ der ve olur!”
73. “VALLÂHu halekakum ve ma ta`melun” (37.Sâffât: 96)
“Hâlbuki sizi de yaptıklarınızı da Allâh yaratmıştır!”
74. “Elem tera ennAllâhe yescüdü leHU men fiys Semavati ve men fiyl Ardı veşŞemsü vel Kameru venNücumü velCibalü veşŞeceru vedDevâbbü ve kesiyrun minenNas* ve kesiyrun hakka aleyhil azâb* ve men yühinillâhu fema lehu min mükrim* innAllâhe yef’alu ma yeşa” (22.Hac: 18)
“Görmedin mi ki Allâh (O’dur ki), semâlarda kim varsa ve arzda kim varsa; Güneş, Ay, Yıldızlar, Dağlar, Ağaçlar, Dabbeler (yürür canlılar) ve insanlardan birçoğu O’na secde etmede! Birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur... Allâh kimi hor-hakir kılarsa, artık onu yüceltecek yoktur... Muhakkak ki Allâh dilediğini yapar.”
75. “Kul küllün ya’melu alâ şakiletih*…” (17.İsra’: 84)
“De ki: ‘Herkes yaratılış programı (fıtratı - şâkılesi) doğrultusunda fiiller ortaya koyar!’..”
76. “Ve leHU men fiys Semavati vel Ard* küllün leHU kanitun” (30.Rûm: 26)
“Semâlarda (bilinçli) ve arzda (bedenli) kim varsa, O’nun içindir... Hepsi O’na itaat hâlindedir.”
77. “…ve in min şey’in illâ yüsebbihu Bi hamdiHİ ve lâkin lâ tefkahune tesbiyhahüm*…” (17.İsra’: 44)
“...Hiçbir şey yok ki, O’nun Hamdı olarak, tespih etmesin! Fakat siz onların işlevini anlamıyorsunuz!..”
78. “…ma min dabbetin illâ HUve ahızün Binasıyetiha*…” (11.Hûd: 56)
“…Hareket eden hiçbir canlı yoktur ki onun ‘Bi’nasiyesinde (alnında-beyninde var olarak/beyninden) tutmuş olmasın (Fâtır’ın beyni programlaması)…”
79. “Ve ma teşâûne illâ en yeşâAllâh*…” (76.İnsan: 30)
“Allâh dilemedikçe siz dileyemezsiniz!..”
80. “İnna külle şey’in halaknâhu Bİ KADER” (54.Kamer: 49)
“Muhakkak ki biz her şeyi kaderiyle (yazılı - programlanmış) yarattık!”
81. “Ve in min şey’in illâ ‘ındena hazainuh* ve ma nünezziluhu illâ Bi kaderin ma’lum” (15.Hicr: 21)
“Hiçbir şey yoktur ki onun hazineleri (oluşturan kuvveleri) bizim indîmizde olmasın! Biz onu (o kuvveleri - özellikleri) gereken ölçüsüyle inzâl ederiz (açığa çıkartırız).”
82. “Ma esabe min musıybetin fiyl’Ardı ve lâ fiy enfüsiküm illâ fiy Kitabin min kabli en nebraeha inne zâlike ‘alAllâhi yesiyr; likeyla te’sev ‘alâ ma fateküm ve lâ tefrahu Bima ataküm*…” (57.Hadiyd: 22-23)
“Arzda (bedeninizde - dış dünyanızda) ve nefslerinizde (iç dünyanızda) size isâbet eden hiçbir musîbet yoktur ki, bizim onu yaratmamızdan önce, bir kitapta (ilim boyutunda oluşmuş) olmasın! Muhakkak ki bu Allâh üzerine çok kolaydır! (Bunu bildiriyoruz) ki elinizden kaçana üzülmeyesiniz ve size verdiği ile de sevinip şımarmayasınız!..”
83. “…ve ‘asa en tekrahu şey’en ve huve hayrun leküm, ve ‘asa en tuhıbbu şey’en ve huve şerrun leküm* vAllâhu ya’lemü ve entüm lâ ta’lemûn” (2.Bakara: 216)
“…Sizin için hayır olan bir şeyden hoşlanmayabilir; sizin için şerr olan bir şeyi sevebilirsiniz. Allâh bilir, ne var ki siz bilmezsiniz!”
84. “Ma esabeke min hasenetin feminAllâhi, ve ma esabeke min seyyietin femin nefsike...” (4.Nisâ’: 79)
“Sana iyilikten ne isâbet ederse, Allâh’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir (nefsinin arzusuna uymandan)...”
85. “…ve lezikrullahi ekber*…” (29.Ankebût: 45)
“…Elbette ki Allâh zikri (hatırlanışı) Ekber’dir (Ekberiyeti hissettirir)!..”
86. “…vezkürullahe kesiyren lealleküm tüflihun.” (8.Enfâl: 45)
“…Allâh’ı çok çok zikredin (anın ve düşünün) ki zorluğu yarıp geçip, kurtuluşa eresiniz!”
87. “…vezkürûhu kemâ hedâküm…” (2.Bakara: 198)
“…O’nu, hidâyetinin sizde açığa çıktığı kadarıyla zikredin...”
88. “Lâ yükellifullâhu nefsen illâ vüs’ahâ*...” (2.Bakara: 286)
“Allâh kimseyi kapasitesi dışındakinden mükellef tutmaz…”
89. “Vezkürisme Rabbike ve tebettel ileyhi tebtiyla.” (73.Müzzemmil: 8)
“Rabbinin ismini zikret (hatırla) ve her şeyden kesilip sırf O’na yönel!”
90. “Fezkürûniy ezkürküm...” (2.Bakara: 152)
“O hâlde beni zikredin (anın - düşünün) ki sizi zikredeyim...”
91. “…fezkürullahe kıyamen ve ku’uden ve alâ cünubiküm*…” (4.Nisâ’: 103)
“…ayakta veya otururken ya da yanlarınız üzere uzanmışken (sürekli) Allâh’ı zikredin…”
92. “Elleziyne yezkürunAllâhe kıyâmen ve ku’ûden ve alâ cünubihim…” (3.Âl-u İmran: 191)
“Onlar (öze ermişler) ayakta, otururken ya da yanları üzere uzanmışken Allâh’ı anıp (hatırlayıp)...”
93. “Ve in techer Bil kavli feinneHU ya’lemüs Sirra ve Ahfâ.” (20.Tâhâ: 7)
“Sen düşündüğünü açığa vursan (veya gizlesen); (bil ki) kesinlikle O, Sırr’ı da (şuurundakini de) Ahfâ’yı da (onu meydana getiren Esmâ mertebeni de) bilir!”
94. “Ya eyyühelleziyne amenû lâ tülhiküm emvaluküm ve lâ evladuküm ‘an zikrillâh* ve men yef’al zâlike feülaike hümülhasirun” (63.Münafikun: 9)
“Ey iman edenler... Mallarınız da evladınız da sizi Allâh’ın zikrinden (Hakikatinizi hatırlamaktan) meşgul edip (gereğini yaşamaktan) alıkoymasın! Kimler bunu yaparsa, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir!”
95. “Ve men a’reda an zikriy feinne lehu me’ıyşeten danken ve nahşuruhu yevmel kıyameti a’ma” (20.Tâhâ: 124)
“Kim zikrimden (hatırlattığım hakikatinden) yüz çevirir ise, muhakkak ki onun için (beden - bilinç kayıtlarıyla) çok sınırlı yaşam alanı vardır ve onu kıyamet sürecinde kör olarak haşrederiz.”
96. “…ve lâkin metta’tehüm ve abaehüm hatta nesüzZikr* ve kânu kavmen bura” (25.Furkan: 18)
“…Ne var ki, sen onları ve atalarını yararlandırınca, bedensel zevklere dalıp; nihayet, hakikat bilgisini hatırlamaz oldular! Sonunda mahvoldular!”
97. “Ve men ya’şü an zikrir Rahmâni nukayyıd lehu şeytanen fehuve lehu kariyn; ve innehüm leyesuddunehüm ‘anissebiyli ve yahsebune ennehüm mühtedun” (43.Zuhruf: 36-37)
“Kim (dünyevî - dışa dönük şeylerle) Rahmân’ın zikrinden (Allâh Esmâ’sının kendi hakikati olduğunu hatırlayarak bunun gereğini yaşamaktan) âmâ (kör) olursa, ona bir şeytan (vehim, kendini yalnızca beden kabulü ve beden zevkleri için yaşama fikri) takdir ederiz; bu (kabulleniş), onun (yeni) kişiliği olur! Muhakkak ki bunlar onları (hakikate erme) yolundan alıkoyarlar da, onlar hâlâ kendilerinin doğru yolda olduklarını zannederler!”
98. “İstahveze ‘aleyhimüşşeytanu feensahüm zikrAllâh* ülaike hızbuşşeytan* elâ inne hızbeşşeytani hümülhasirun” (58.Mücâdele: 19)
“Şeytan (yalnızca beden olma fikri) onlara yerleşti de, onlara Allâh’ın zikrini (hatırlatılan hakikatlerini, bedeni terk edip Allâh Esmâ’sıyla var olmuş yapılarıyla {şuur} sonsuza dek yaşayacaklarını) unutturdu! İşte onlar Hizbüş Şeytan’dır (şeytanî fikir yandaşları - kendini yalnızca beden sananlar)... Dikkat edin, muhakkak ki Hizbüş Şeytan (kendini yalnızca beden sananlar) hüsrana uğrayanların ta kendileridir!”
99. “Ricalun lâ tülhiyhim ticaretün ve lâ bey’un an zikrillâhi ikamis Salâti ve iytaizZekâti…” (24.Nûr: 37)
“(Onlar o) Ricaldir ki, kendilerini ne ticaret ne de (dünyevî) alışveriş Allâh’ın Zikri’nden (hakikatlerini hatırlamaktan engelleyip), salâtın ikamesinden (hakikatini yaşamaktan) ve zekâtı vermekten (kendisindekini karşılıksız paylaşmaktan) alıkoymaz!”
100. “Ve izâ seeleke ‘ıbadiy ‘anniy feinniy kariyb* uciybu da’veteddâ’ı izâ de’âni…” (2.Bakara: 186)
“Kullarım sana BEN’den sorarlarsa, şüphesiz ki ben Kariyb’im (anlayış sınırı kadar yakın!)(“Şahdamarından yakınım” âyetini hatırlayalım)... Yönelip isteyene (dua) icabet ederim…”
101. “…ve len tecide lisünnetillâhi tebdiyla” (48.Feth: 23)
“…Sünnetullâh’ta asla değişme bulamazsın!”
102. “…ve len tecide lisünnetillahi tahviyla” (35.Fâtır: 43)
“…Sünnetullâh’ta bir değişme asla bulamazsın!”
103. “Hafizû ales Salevati ves Salâtil Vüsta…” (2.Bakara: 238)
“Salâtlara (namaz - Allâh’a yöneliş), özellikle orta salâta (ikindi - şuurda her an bunu yaşamaya) dikkat edin...”
104. “Feveylün lil musalliyn; elleziyne hüm ‘an Salâtihim sâhûn” (107.Mâûn: 4-5)
“Vay hâline o (âdet diye) namaz kılanlara ki; Onlar, (iman edenin mi’râcı olan) salâtlarından (okunanların mânâsını yaşamaktan) kozalıdırlar (gâfildirler)!”
105. “Elleziyne hüm fiy Salâtihim haşi’un” (23.Mu’minûn: 2)
“Onlar (iman edenler) salâtlarında hakkıyla Allâh’ı müşahede etmenin yaşantısı içindedirler.”
106. “…innema yahşAllâhe min ‘ıbadiHİl ‘ulema’*…” (35.Fâtır: 28)
“…Allâh’tan, kullarından ancak âlimler (“Allâh” ismiyle işaret olunanı fark edenler, Azametini bilenler) haşyet duyar!..”
107. “…ve hafuni in küntüm mu’miniyn” (3.Âl-u İmran: 175)
“…benden korkun, eğer iman ehliyseniz.”
108. “…ennen Nase kânu Bi âyâtiNA lâ yukınun” (27.Neml: 82)
“…insanların varlıklarındaki işaretlerimize (hakikatlerine) ikân sahibi olmadıklarını söyler!”
109. “…ve leinitteba’te ehvâehüm min ba’di mâ câeke minel ‘ılmi, inneke izen le minezzalimiyn” (2.Bakara: 145)
“…Yemin olsun ki, İlimden sana gelenden sonra onların hevâlarına (şartlanmalarına göre oluşan fikirler/istekler) tâbi olursan, kesinlikle zâlimlerden olursun!”
110. “Feekım vecheke liddiyni haniyfa* fıtratAllâhilletiy fetaren Nase aleyha* lâ tebdiyle li halkıllâh* zâliked diynül kayyimü, ve lâkinne ekseranNasi lâ ya’lemun” (30.Rûm: 30)
“Vechini (şuurunu) Hanîf olarak(tanrıya tapınmaksızın, Allâh’a şirk koşmaksızın) o Tek Din’e yönelt! O Allâh Fıtratı’na (beynin ana çalışma sistem ve mekanizması) ki, insanları onun üzerine (o ana sistem ve mekanizmayla) yaratmıştır! Allâh yaratışında değişme olmaz! İşte bu, Din-i Kayyim’dir (sonsuz geçerli Sistem, Sünnetullâh’tır)... Ne var ki insanların çoğunluğu (bu gerçeği) bilmezler.”
111. “İnniy veccehtü vechiye lilleziy fetaresSemâvati vel Arda Haniyfen ve ma ene minel müşrikiyn” (6.En’am: 79)
“Muhakkak ki ben vechimi (bilincimi) hanîf (tanrı objesiz) olarak, semâlar ve arzın Fâtır’ına (her şeyi yaratış amacına göre programlayarak Yaratan’a) yönelttim... Ben müşriklerden değilim!”
112. “Eraeyte menittehaze ilâhehu hevahu...” (25.Furkan: 43)
“Hevâsını (içgüdüsel dürtülerini - bedenselliğini - kuruntuladığını) Tanrı edineni gördün mü!..”
113. “İnnAllâhe lâ yağfiru en yüşreke BiHİ ve yağfiru ma dune zâlike limen yeşa’*…” (4.Nisâ’: 48)
“Muhakkak ki Allâh kendisine (âfakî - açık veya enfüsî - gizli) şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dûnundakileri (bundan daha küçük suçları) dilediklerine bağışlar…”
114. “…lein eşrekte leyahbetanne amelüke…” (39.Zümer: 65)
“…Kesinlikle, eğer şirk koşarsan, mutlaka yaptıkların boşa gidecek…”
115. “Senulkıy fiy kulubil’leziyne keferürru’be Bima eşrekû Billâhi ma lem yünezzil Bihi sultanen ve me’vahümün nar*…” (3.Âl-u İmran: 151)
“Hakikatlerindeki Allâh Esmâ’sına, benliklerinin tanrı olduğu yolunda hiçbir delil inzâl olmadığı hâlde şirk koştukları için, bu gerçeği örtenlerin kalplerinde korku oluşturacağız, yaşam ortamları da ateştir...”
116. “…inneş şirke le zulmün aziym.” (31.Lukmân: 13)
“…Kesinlikle şirk çok büyük bir zulümdür!”
117. “…İnnemel müşrikûne necesün…” (9.Tevbe: 28)
“…Kesinlikle müşrikler necîstir (pisliktir)!..”
118. “Lâ yemessuHU illel mutahherun.” (56.Vâkı’a: 79)
“Ona (Bilgiye), (şirk pisliğinden - hayvaniyetinden) arınıp, tâhir olanlardan başkası dokunamaz!”
119. “Ve lâ ted’u meAllâhi ilâhen âhar* lâ ilâhe illâ HU* küllü şey’in halikün illâ vecheHU…” (28.Kasas: 88)
“Allâh yanı sıra tanrıya (dışsal güce) yönelme! Tanrı yoktur, sadece “HÛ”; Her şey (şey’iyeti itibarıyla) yoktur sadece O’nun vechi (mevcuttur)!..”
120. “Lâ tec’al meAllâhi ilâhen ahare fetak’ude mezmumen mahzûla” (17.İsra’: 22)
“Allâh yanı sıra (kafanda) başka bir tanrı oluşturma! Yoksa (şirk anlayışının sonucu) aşağılanmış ve kendi başına terk edilmiş olarak oturup kalırsın!”
121. “ŞehidAllâhu enneHÛ lâ ilâhe illâ HUve, vel Melâiketü ve ulül ‘ılmi kaimen Bil kıst*...” (3.Âl-u İmran: 18)
“Allâh şehâdet eder, kendisidir “HÛ”; tanrı yoktur; sadece “HÛ”! Esmâ’sının kuvveleri olanlar (melâike) ve Ulül İlm de (ilim açığa çıkardığı mahaller) bu hakikatin Hak oluşuna şehâdet eder, Adl’i kaîm kılarlar...”
122. “Lev kâne fiyhima alihetün ilAllâhu lefesedeta* fesubhanAllâhi Rabbil Arşi amma yesıfun” (21.Enbiyâ’: 22)
“Eğer o ikisinde (semâlar ve arz) Allâh’tan başka tanrılar olsaydı, elbette o ikisi de düzenini yitirirdi! Arş’ın Rabbi Allâh, onların vasıflamalarından münezzehtir.”
123. “Tebarekelleziy ceale fiys Semai burucen…” (25.Furkan: 61)
“Ne Yücedir O ki, gökte BURÇLAR meydana getirdi…”
124. “İnna zeyyennes Semâed dünya Bi ziynetinil kevakib; Ve hıfzan min külli şeytanin marid” (37.Sâffât: 6-7)
“Muhakkak ki biz, o Dünya semâsını gezegenler ile zinetlendirdik. (Dünya semâsını) kurallara itaatten çıkan her şeytandan koruduk.”
125. “…venNücumu müsahharatün Bi emriHİ… “ (16.Nahl: 12)
“…Yıldızlar da (yaydıkları dalgalarla) O’nun hükmünü yansıtarak hizmet verenlerdir...”
126. “Yüdebbirul’emre mines Semai ilel’Ardı…” (32.Secde: 5)
“Emri (hükmü) semâdan (dışsal olarak; burçlar diye tanımlanan Esmâ özelliklerinin açığa çıkmasından ibaret olan yapılardan yayılan kozmik elektromanyetik dalgalarla ağırlıklı olarak karındaki ikinci beyni ve dolayısıyla bilinci etkileyerek; ya da, içsel olarak, holografik gerçeklik gereği beyindeki datadan açığa çıkan Esmâ mertebesinden. A.Hulûsi) arzı (yeryüzü veya beyni) tedbir eder...”
127. “Allâhulleziy haleka seb’a Semavatin ve minel’Ardı mislehünn* yetenezzelül’emru beynehünne…” (65.Talâk: 12)
“O Allâh ki, yedi semâ yarattı ve arzdan da onların bir mislini! Emir (hüküm - iş) onların ARALARINDAN sürekli - kesintisiz inzâl olur(Allâh’ın Esmâ’sındaki özelliklerin açığa çıkışı olan Astrolojik {melekî} tesirlerin varlık üzerindeki etkileri)!”
128. “Ve ennehu HUve Rabbuş şı’ra” (53.Necm: 49)
“Muhakkak ki “HÛ”dur, Rabbüş Şi’ra (Sirius yıldızının Rabbi)!”
129. “…ve BinNecmi hüm yehtedun” (16.Nahl: 16)
“...Necm (yıldız [hakikat ehli], ‘Ashabım gökteki yıldıza benzer; hangisine uyarsanız hakikate erdirir...’ hadisi) olarak hakikate erdirir!”
130. “Hel eta alel’İnsani hıynün mined Dehri lem yekün şey’en mezkûra” (76.İnsan: 1)
“Dehr’de insanın anılmadığı bir süreç yok muydu!”
131. “Ve iz ehaze Rabbüke min beniy Ademe min zuhurihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm alâ enfüsihim* elestü BiRabbiküm* kalu bela şehidna* en tekulu yevmel kıyameti inna künna an hazâ ğafiliyn;” (7.A’raf: 172)
“Hani Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden (menilerinden, genlerinden) kendi zürriyetlerini alıp; onları kendi nefslerine şahitlendirerek sordu: ‘Elestu BiRabbiküm = Rabbiniz değil miyim?’, (onlar da) ‘KALU = dediler, BELA = evet, Şehidna = bilfiil şahidiz’... Kıyamet sürecinde, ‘Biz bundan kozalıydık (gafildik)’ demeyesiniz! (İslam fıtratı üzerine yaratılır tüm insanlar konusunu anlatmakta... A.H.)”
132. “Ve yes’eluneke anirRuh* kul irRuhu min emri Rabbiy ve ma utıytüm minel ılmi illâ kaliyla” (17.İsra’: 85)
“(Yahudiler) sana Ruh’tan soruyorlar... De ki: ‘Ruh, Rabbimin hükmündendir. İlimden size pek az verilmiştir (bu soruyu soran Yahudilere cevaptır bu)!’”
133. “Feizâ sevveytühu ve nefahtü fiyhi min ruhıy…” (38.Sâd: 72)
“Onu tesviye edip (beynini oluşturup), o yapının içinden Ruhum’dan (Esmâ mânâlarımdan) nefhettiğimde (açığa çıkardığımda {nefh yani üflemek, içten dışa şeklinde olur daima. A.H.})…”
134. “…inniy ca’ilün fiyl’Ardı hâliyfeh*…” (2.Bakara: 30)
“…Ben arzda (bedende) bir halife (Esmâ mertebesinin farkındalığıyla yaşayan şuur sahibi) meydana getireceğim…”
135. “Ve alleme AdemelEsmâe küllehâ…” (2.Bakara: 31)
“Sonra Âdem’e (Esmâ’nın programlanışı, Esmâ bileşiminin açığa çıkışıyla yoktan var edilene) bütün Esmâ’yı (Esmâ ül Hüsnâ’sının anlamlarını açığa çıkarmayı ve kavramayı) talim etti (programladı).”
136. “Lekad halaknel’İnsane fiy ahseni takviym; Sümme radednahu esfele safiliyn” (95.Tiyn: 4-5)
“Gerçekten biz İnsan’ı en güzel bir sûrette yarattık. Sonra da onu esfeli sâfîliyn’e (dünyaya/dünyasına) reddettik!”
137. “Elleziy halekake fesevvake fe’adelek; Fiy eyyi suretin ma şâe rekkebek” (82.İnfitâr: 7-8)
“O ki seni yarattı (izhar etti), seni tesviye etti (beynini, bilincini ve ruhunu oluşturacak şekilde meydana getirdi), seni tam dengeli yaptı! Hangi sûrette olmanı diledi ise öylece terkibini - bileşimini oluşturdu!”
138. “Ve nefsin ve ma sevvaha; Feelhemeha fucureha ve takvâha” (91.Şems: 7-8)
“Nefse (bilince) ve onu düzenleyene; Sonra da ona (bilince) hem fücurunu (Hak’tan ve Sistemden sapmayı) ve hem de takvasını (korunmasını) ilham edene ki...”
139. “Va’bud Rabbeke hatta ye’tiyekel yekıyn” (15.Hicr: 99)
“Sana yakîn gelene (benliğinin yokluğunu fark edene kadar -ölüm hakikatin fark edilmesi hâlidir- Vâhid’ül Kahhâr’ın yaşanmasına) kadar, Rabbine ibadet et (benliğin varolduğu sürece Rabbine kulluğa, ibadete devam et, tâ ki yakîn gelene kadar; yakîn sonrasında ise bunun doğal sonucu Rabbinin kulluğu devam eder zaten)!”
140. “Ve en leyse lil İnsani illâ ma se’a” (53.Necm: 39)
“İnsan için yalnızca çalışmalarının (kendisinden açığa çıkanların) sonucu oluşacaktır!”
141. “Elyevme tücza küllü nefsin Bima kesebet* lâ zulmel yevm* innAllâhe seriy’ul hisab” (40.Mu’min: 17)
“Bu süreçte her nefs yaptıklarının getirisiyle karşılık bulur (yaptıklarının sonucunu yaşar)! Bu süreçte haksızlık yoktur! Muhakkak ki Allâh Seriy’ul Hisab’tır (anında yapılanın sonucunu yaşatmaya başlayandır).”
142. “…ve lâ tüczevne illâ ma küntüm ta’melun” (36.Yâsiyn: 54)
“…Yaptıklarınızdan başkası ile cezalandırılmazsınız (yaptıklarınızın sonuçlarını yaşarsınız)!”
143. “…ve ma kânAllâhu liyazlimehüm ve lâkin kânu enfüsehüm yazlimun” (29.Ankebût: 40)
“...Allâh onlara zulmetmiyordu; fakat onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.”
144. “Ve liküllin derecâtun mimma ‘amilu* ve liyüveffiyehüm a’malehüm ve hüm lâ yuzlemun” (46.Ahkaf: 19)
“Her birinin, yaptığı amellerinden (oluşan) dereceleri vardır. Tâ ki onlar, haksızlığa uğratılmaksızın amellerinin karşılığını tam görsünler.”
145. “İnneküm lezâikul azâbil eliym; Ve ma tüczevne illâ ma küntüm ta’melun” (37.Sâffât: 38-39)
“Muhakkak ki siz o feci azabı tadıcılarsınız! Yaptıklarınızın sonucundan başka bir şey yaşamazsınız!”
146. “Zâlike Bima kaddemet yedake ve ennAllâhe leyse Bi zallamin lil ‘abiyd” (22.Hac: 10)
“Bu, senin ellerinle takdim ettiğinin sonucudur! Muhakkak ki Allâh kullara zulmedici değildir.”
147. “Ve ma hazihil hayatüd dünya illâ lehvün ve le’ıb*…” (29.Ankebût: 64)
“Şu dünya hayatı (en sefil yaşam - esfeli sâfîliyn) bir eğlence (kendini avutarak keyifle oyalanma) ve bir oyundan (kurallarına göre oynanan senaryo) başka bir şey değildir!...”
148. “I’lemu ennemelhayatüddünya le’ıbun ve lehvun ve ziynetün ve tefahurun beyneküm ve tekasürun fiyl’emvali vel’evlad*... ve melhayatüddünya illâ meta’ulğurur.” (57.Hadiyd: 20)
“İyi bilin ki dünya hayatı sadece bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür; aranızda bir büyüklenme ve mallarda ve evlatta çoğalma yarışıdır!.. Dünya hayatı nesneleri, kendini aldatmaktan başka bir şey değildir.”
149. “Ve leneblüvenneküm Bişey’in minelhavfi velcû’ı ve naksın minel emvâli vel enfüsi vessemerat* ve beşşirisSabiriyn” (2.Bakara: 155)
“Sizi, korkacağınız bir şeyle, açlıkla, malınızı, canlarınızı (canınız gibi sevdiklerinizi), çalışmalarınızın mahsulü olan şeyleri eksiltmekle sınarız. Bu olaylara karşı sabredenleri (tepki koymayıp olayın nasıl sonuçlanacağını bekleyenleri) müjdele!”
150. “Len tenalül birra hatta tünfiku mimma tuhıbbun*…” (3.Âl-u İmran: 92)
“Sevdiğiniz şeyleri başkalarına karşılıksız olarak bağışlamadıkça ‘Birr’e (hayra) eremezsiniz...”
151. “…in yettebiune illazzane ve ma tehvel enfüs* ve lekad caehüm min Rabbihimül hüda” (53.Necm: 23)
“…Onlar, ancak zanna ve nefslerin hoşlandığı kuruntulara uyarlar... Andolsun ki kendilerine Rablerinden hakikat ilmi gelmiştir!”
152. “Ve ma lehüm Bihi min ‘ılm* in yettebiune illezzann* ve innezzanne lâ yuğniy minel Hakkı şey’a” (53.Necm: 28)
“Oysa bu hususta onların bir ilmi (delilleri) yoktur... Onlar ancak zanna uyuyorlar! Muhakkak ki zan, gerçeği yansıtmaz!”
153. “Ve zâliküm zannükümülleziy zanentüm Bi Rabbiküm erdaküm feasbahtüm minel hasiriyn” (41.Fussilet: 23)
“İşte Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu yanlış zan sizi uçuruma düşürüp mahvetti de hüsrana uğrayanlardan oldunuz.”
154. “Ya eyyühelleziyne amenüctenibu kesiyran minezzann* inne ba’dazzanni ismün ve lâ tecessesu ve lâ yağteb ba’duküm ba’da* eyuhıbbu ehadüküm en ye’küle lahme ehıyhi meyten fekerihtümuh*…” (49.Hucurat: 12)
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan (doğruluğundan emin olmadığınız konuda fikir yürütmekten) kaçının! Muhakkak ki bazı zanlar suçtur (şirk anlayışından kaynaklanır)! Tecessüs etmeyin (merakla başkalarının özel yaşantısını araştırmayın)! Kiminiz de kiminizin gıybetini yapmasın! Biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? Bundan tiksindiniz!..”
155. “Ve li külli ümmetin ecel* feizâ cae ecelühüm lâ yeste’hırune saaten ve lâ yestakdimun” (7.A’raf: 34)
“Her topluluğun takdir edilmiş bir ömrü vardır... Onların ömrünün sonu geldiğinde, ne bir an ertelenebilir, ne de öne alabilirler.”
156. “Küllü nefsin zâikatül mevt*…” (3.Âl-u İmran: 185)
“Her bilinç, ölümü (biyolojik bedensiz yaşamayı) tadacaktır!..”
157. “Ve lâ tahsebennelleziyne kutilu fiy sebiylillâhi emvata* bel ahyaun ‘ınde Rabbihim yurzekun” (3.Âl-u İmran: 169)
“Allâh uğruna öldürülmüş olanları ‘ölü’ler sanmayın! Bilakis Rableri indînde hayattadırlar, rızıklanmaktadırlar!”
158. “Lâ yezûkune fiyhelmevte illel mevtetel ula*…” (44.Duhân: 56)
“Onda, ilk ölümden başka ölüm tatmazlar (ölümsüzdürler)!..”
159. “Keennehüm yevme yeravneha lem yelbesû illâ ‘aşiyyeten ev duhaha” (79.Nâzi’at: 46)
“Onu gördükleri süreçte, sanki onlar (dünyada) hiç kalmamışlardır! Ancak bir Aşiyye (Güneş’in ufukta batma süresi) yahut onun battıktan sonraki kalan aydınlık süresi kadar dünyada yaşamış olduklarını sanırlar.”
160. “Keyfe tekfurûne Billâhi ve küntüm emvâten feahyâküm, sümme yümiytuküm sümme yuhyiyküm sümme ileyhi turce’ûn” (2.Bakara: 28)
“Nasıl da varlığınızın hakikatinin Allâh Esmâ’sı (B işareti kapsamında) olduğunu inkâr ediyorsunuz? Ölüydünüz (hakikatinizin ne olduğunu bilmeden yaşıyordunuz), O sizi diriltti (inzâl ettiği ilimle size hayat verdi); sizi yine öldürecek (kendini sırf bedenmiş gibi kabul hâlinden), yine diriltecek (kendini beden sanma hâlinden arındırarak bilinç boyutu hâliyle yaşam)... Nihayet sonunda hakikatinizi göreceksiniz!”
161. “VAllâhu enbeteküm minel’Ardı nebâta; Sümme yu’ıydüküm fiyha ve yuhricüküm ihraca; VAllâhu ce’ale lekümül’Arda bisata; Liteslukû minha sübülen ficaca” (71.Nûh: 17-20)
“Allâh sizi bir nebat bitirir gibi arzdan bitirdi. Sonra sizi oraya iade edecek ve sizi bir çıkarışla çıkaracak. Allâh, arzı sizin için bir sergi kıldı. Ondan geniş yollar edinip yürüyesiniz diye.”
162. “Hattâ izâ cae ehadehümül mevtü kale Rabbirci’un; Lealliy a’melü salihan fiyma terektü kella* inneha kelimetün huve kailuha* ve min veraihim berzehun ila yevmi yüb’asûn; Feizâ nüfiha fiys Suri fela ensabe beynehüm yevmeizin ve lâ yetesaelun” (23.Mu’minûn: 99-101)
“Nihayet onlardan birine ölüm geldiğinde dedi ki: ‘Rabbim beni (dünya yaşamına) geri döndür. Tâ ki (önemsemeyip) uygulamadığım şeylerde (iman üzere yaşamda, kuvveden fiile çıkarmadıklarımda) sonsuz geleceğime yararlı çalışmalar yapayım!’... Hayır (geri dönüş asla mümkün değil)! Öyle bir şey söyler ki geçerliliği yoktur (sistemde yeri yoktur)! Arkalarında yeniden bâ’s olunacakları sürece kadar, bir berzah (boyutsal farklılık) vardır (geri dönemezler; reenkarnasyon da {ikinci defa dünya yaşamı} mümkün değildir)! Sur’a üflendiğinde (yeni bir bâ’s için süreç başladığında), o gün aralarında nispetler (beşerî, bedendenlikten kaynaklanan mensubiyetler, akrabalıklar, etiketler; dünyada birbirlerini tanımalarını sağlayan görünümleri) olmayacak! Sualleşmezler de (dünyadaki nispetlere/iletişime göre birbirlerini sormazlar da).”
163. “Yevme tübeddelül Ardu ğayrel Ardı vesSemavatu…” (14.İbrahiym: 48)
“O süreçte arz (beden), başka arza (bedene) dönüştürülür, semâlar da (bilinçler de başka bir algılayışa)!..”
164. “Yetehafetune beynehüm in lebistüm illâ ‘aşra” (20.Tâhâ: 103)
“Kendi aralarında şöyle fısıldaşırlar: “(Dünya’da) sadece on (saat) kaldınız.”
165. “Lekad kunte fiy ğafletin min hazâ fekeşefna ‘anke ğıtaeke febasarukel yevme hadiyd.” (50.Kaf: 22)
“‘Andolsun bundan gaflet içinde (kozanda yaşıyor) idin... Senden perdeni kaldırdık! Bugün artık görme kuvven pek keskindir!’ (denilir).”
166. “İkra’ Kitabek* kefa Bi nefsikel yevme aleyke Hasiyba” (17.İsra’: 14)
“OKU yaşam bilgini (kitabını)! Bilincin bu aşamada, yaptıklarının sonucunun ne olduğunu görmeye yeterlidir.”
167. “Velev tera iz vukıfu alennari fekalu ya leytena nureddü ve lâ nükezzibe Bi âyâti Rabbina ve nekûne minel mu’miniyn; Bel beda lehüm ma kânu yuhfune min kablu, ve lev ruddu leadu lima nühu anhü ve innehüm lekâzibun; Ve kalu in hiye illâ hayatüned dünya ve ma nahnü Bi meb’usiyn; Velev tera iz vukıfu alâ Rabbihim* kale eleyse hâzâ BilHakk* kalu bela ve Rabbina* kale fezûkul azâbe Bi ma küntüm tekfürun” (6.En’am: 27-30)
“Yanma aşamasına geldikleri zaman: ‘Keşke geri döndürülsek, Rabbimizin delillerini yalanlamasak ve iman edenlerden olsak (Rabbanî özelliklerimizi, Esmâ’dan kaynaklanan kuvvelerimizi değerlendirsek)’ dediklerini bir görsen! Hayır, önceden gizliyor oldukları (kendilerine verilmiş hakikat bilgisi şimdi) kendilerine zâhir oldu! Eğer geri döndürülseler elbette (gene) yasaklandıklarına geri dönerlerdi! Şüphesiz ki onlar yalancılardır! Dediler ki: ‘Dünya hayatımızdan başkası yoktur! Yaşamımız devam etmeyecektir!’ Rablerini müşahede sürecinde (hakikatlerindeki Esmâ kuvvelerini fark ettiklerinde) bir görsen! ‘İşte, Hak bu değil miymiş!’ dedi... ‘Evet, Rabbimizmiş!’ dediler... ‘Öyle ise, hakikat bilgisini inkâr eden olmanızdan dolayı şimdi tadın azabı!’ buyurur.”
168. “Ve cie yevmeizin Bicehenneme yevmeizin yetezekkerül’İnsanu ve enna lehüzZikra; Yekulü ya leyteniy kaddemtü lihayâtiy” (89.Fecr: 23-24)
“(İşte) o süreçte, cehennem de getirilir (Dünya’yı kuşatır)! (İşte) o süreçte, insan hatırlayıp düşünür... (Fakat) Zikra’nın (hatırlamanın) ona nasıl faydası olur (beden - beyin yok artık ruhu geliştirecek)? ‘Keşke hayatım (şu yaşamım) için önceden yararlı şeyler yapsaydım!’ der.”
169. “İnne cehenneme kânet mirsada” (78.Nebe’: 21)
“Kesinlikle Cehennem güzergâh olmuştur (herkes oradan geçer)!”
170. “Ve in minküm illâ varidüha* kâne alâ Rabbike hatmen makdıyya; Sümme nüneccil leziynettekav ve nezeruz zâlimiyne fiyha cisiyya” (19.Meryem: 71-72)
“Sizden Cehennem’e uğramayacak hiç kimse yoktur! Bu Rabbinin kesinleşmiş bir hükmüdür. Sonra korunanları(korunmanın getirisi, nûrânî kuvve sahiplerini) kurtarırız; nefsine zulmedenleri de dizüstü orada bırakırız.”
171. “Yubassarûnehüm* yeveddülmücrimu lev yeftediy min ‘azâbiyevmeizin Bibeniyh; Ve sahıbetihi ve ahıyh; Ve fasıyletihilletiy tü’viyh; Ve men fiyl’Ardı cemiy’an sümme yünciyh” (70.Me’aric: 11-14)
“Birbirlerine gösterilirken insanlar... Suçlular, o sürecin azabından kendini kurtarmak için oğullarını fidye olarak (ateşe) vermeyi düşünür... Karısını, kardeşini; aralarında yaşadığı tüm yakınlarını; yeryüzünde yaşamış olanların tümünü (fidye verse) de kendini kurtarsa!”
172. “İnna enzernaküm ‘azâben kariyba* yevme yenzurulmer’u ma kaddemet yedahu ve yekulülkafiru ya leyteniy küntü turaba” (78: Nebe’: 40)
“Doğrusu biz sizi yakın bir azap (ölüm) ile uyardık! O gün kişi, ellerinin (kendine) ne takdim ettiğine bakar; hakikat bilgisini inkâr eden de şöyle der ‘Keşke toprak olsaydım!’”
173. “Yevme yekulül münafikune velmünafikatu lilleziyne amenûnzuruna naktebis min nurikum kıylerci’u veraekum feltemisu nûra* feduribe beynehüm Bisurin lehu bab* batınuhu fiyhirrahmetu ve zahiruhu min kıbelihil ‘azâb” (57.Hadiyd: 13)
“O gün ikiyüzlü (münafık) erkekler ve ikiyüzlü kadınlar, iman edenlere: ‘Bizi bekleyin ki nûrunuzdan yararlanalım’ der! ‘Geriye dönün de bir nûr araştırın’ denildi. Derken aralarına kapısı olan bir sur (geçilmez perde) çekilir ki, onun bâtını (iç âlemi) içinde rahmet vardır, onun zâhiri azap tarafındandır.”
174. “…yevme lâ yuhzillahunNebiyye velleziyne amenû me’ahu, nuruhüm yes’a beyne eydiyhim ve Bieymanihim yekulune Rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vağfir lenâ…” (66.Tahriym: 8)
“O süreçte Allâh, O Nebi’yi ve Onunla beraber iman etmişleri rezil - rüsva etmez! Onların nûru, önlerinden ve sağ taraflarında koşar. Derler ki: ‘Rabbimiz... Nûrumuzu tamamla ve bizi mağfiret eyle’”
175. “FemennAllâhu aleyna ve vekana azâbessemum” (52.Tûr: 27)
““Allâh bize lütfetti ve bizi (cehennem ateşi) Semum’un (insan bedeninin gözeneklerinden geçen zehirleyici dumansız ateş; mikrodalga radyasyon) azabından korudu!”
176. “…ve inne yevmen ‘ınde Rabbike keelfi senetin mimma te’uddun” (22.Hac: 47)
“Muhakkak ki Rabbinin indînde bir gün, size göre bin yıl gibidir! (Buradaki işaret insanın geçeceği vefat sonrasındaki yaşam boyutu algılamasınadır Allâhu âlem. Çünkü ‘Rabbinin’ denerek, kişinin Esmâ bileşimi algılamasının getirisi olan bilinç boyutuna {beyninin içindeki - kozasındaki dünyasının zaman anlayışına} atıf yapılmaktadır. İşaret Rabb-ül âlemîn’e göre değildir. A.H.)”
177. “Ta’rucül Melaiketu verRuhu ileyhi fiy yevmin kâne mikdaruhû hamsiyne elfe senetin” (70.Me’aric: 4)
“Melekler ve ruh, miktarı (size) elli bin sene gibi olan bir süreç içinde urûc ederler (hakikatlerindeki Allâh’a ermek için yöneliş süreci) O’na.”
178. “Ikra’ Bismi Rabbikelleziy halak; Halekal’İnsane min ‘alak; Ikra’ ve Rabbükel’Ekrem; Elleziy ‘alleme BilKalem; Allemel’İnsane ma lem ya’lem” (96.’Alak: 1-5)
“Yaratan Rabbinin ismi (ile işaret ettiği hakikatin olan kuvveler) ile OKU! İnsanı Alak’tan (kan pıhtısı; genlerden) yarattı. Oku! (Çünkü) Rabbin Ekrem’dir! O ki, (O Rabbanî özellikleri ve genetiğini) Kalem olarak öğretti (programladı)! (Yani) insana bilmediğini talim etti.”
179. “…kul lilleziyne utül Kitabe vel ümmiyyiyne eeslemtüm* fein eslemu fekadihtedev* ve in tevellev fe innema aleykel belağ*…” (3.Âl-u İmran: 20)
“…Hakikat - Sünnetullâh bilgisi verilmiş olanlar ile ümmî olanlara (bu bilgiden habersiz olanlar - müşriklere) de ki: ‘Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?..’ Eğer teslim olurlarsa hakikati kabullenmiş olurlar. Ama yüz çevirirlerse, işin onlara tebliğden ibarettir…”
180. “Ve ma künte tetlu min kablihi min Kitabin ve lâ tehuttuhu Bi yemiynike izen lertabel mubtılun” (29.Ankebût: 48)
“Sen O’ndan (inzâl ettiğimiz BİLGİden) önce (Tevrat, İncil gibisinden) bir kitap okumuyor ve onu sağ elinle de yazmıyordun... (Demek ki genel anlamda okur - yazar olabilir... Furkan: 5) (Eğer okuyup yazıyor olsaydın) o takdirde dediklerini çürütmek isteyenler elbette şüphe ederdi.”
181. “Bel Huve Kur’ânun Meciyd; Fiy Levhın Mahfuz” (85.Burûc: 21-22)
“Üstelik O, Kur’ân-ı Meciyd’dir. Levh-i Mahfuz’dadır!”
182. “Haa, Miiiym; vel kitabil mubiyn; İnna ce’alnaHU Kur’ânen ‘Arabiyyen lealleküm ta’kılun” (43.Zuhruf: 1-3)
“Ha, Miim. O hakikati apaçık açıklayan BİLGİye yemin olsun... Kesinlikle biz Onu Arapça bir Kur’ân olarak meydana getirdik, tâ ki (anlayıp) aklınızı kullanarak (değerlendiresiniz)!”
183. “…ma ferratna fiyl Kitabi min şey’in…” (6.En’am: 38)
“…Biz “OKU”nası Kitap olan yaratılmışlar âleminde hiçbir şeyi eksik bırakmadık!..”
184. “HUvelleziy enzele aleykel Kitabe minhu ayatun muhkematun hünne Ümmül Kitabi ve uharu müteşabihat* fe emmelleziyne fi kulubihim zeyğun feyettebiune ma teşabehe minhübtiğael fitneti vebtiğae te’viylih* ve ma ya’lemu te’viylehu illAllâh* ver Rasihune fiyl ılmi yekulune amenna Bihi küllün min ındi Rabbina* ve ma yezzekkeru illâ ulül elbab” (3.Âl-u İmran: 7)
“‘HÛ’dur; ki sana inzâl ettiği BİLGİ (Kitap) işaretlerinin bir kısmı muhkemdir (açık - net anlaşılır hükümler ihtiva eden), bilginin (Kitabın) anası - temelidir; diğerleri de müteşabihâttır (teşbih - misal benzetme yollu anlatım). Kalplerinde zey (art niyetli, olayı saptırmak isteyen düşünceye sahip) olan kişiler, fitne amaçlı tevilini (yorumunu - neye işaret ettiğini) yapmak üzere müteşabih olanlarıyla hükmederler. Bunların tevilini (kesin olarak ne kastedildiğini) ancak Allâh bilir. İlimde Rasih olanlar (derinlikli düşünenler): “İman ettik, onların tamamı Rabbimizin indîndendir” derler. Öze ermişlerden (Ulül Elbab) başkası bunu anlayamaz.”
185. “…ve tilkel’emsâlu nadribuhâ linNâsi le’allehüm yetefekkerun” (59.Haşr: 21)
“…İşte bu MİSALLERİ (sembolik anlatımları) insanlara tefekkür etsinler diye veriyoruz!”
186. “…ve kul, Rabbi zidniy ‘ılma” (20.TâHâ: 114)
“…ve: ‘Rabbim ilmimi arttır’ de.”
187. “…âteynâhu rahmeten min ‘ındiNÂ ve ‘allemnâhu min ledünNÂ ‘ılmâ” (18.Kehf: 65)
“…biz Ona indîmizden (Hakikatini yaşatan) bir rahmet vermiş ve yine Onda ledünnümüzden (Tecelli-i sıfat olarak tahakkuk etme {mardiye} şuuru) ilim açığa çıkarmıştık.”
188. “…kul hel yestevilleziyne ya’lemune velleziyne lâ ya’lemun* innema yetezekkeru ulül elbab” (39.Zümer: 9)
“De ki: ‘Hiç bilenler ile bilmeyenler eşit olur mu? Sadece derin düşünebilen akıl sahipleri bunu anlayabilir.’”
189. “Ve evha Rabbüke ilenNahli…” (16.Nahl: 68)
“Rabbin bal arısına vahyetti ki...”
190. “Ve ma min dabbetin fiyl Ardı ve lâ tairin yetıyru Bicenahayhi illâ ümemün emsâlüküm*…” (6.En’am: 38)
“Yeryüzünde hareket eden hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçmakta olan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi topluluklar (belli bir sistem ve düzene bağlı olarak oluşmuş türler) olmasınlar!”
191. “…inne rahmetAllâhi kariybun minel muhsiniyn” (7.A’raf: 56)
“…Muhakkak ki Allâh Rahmeti muhsinlerden yakındır (açığa çıkar, ulaşır).”
192. “…yudıy’u ve lev lem temseshü nâr* Nûrun alâ Nûr*…” (24.Nûr: 35)
“…O ağacın yağı (şuurdaki hakikat müşahedesi) neredeyse kendisine bir nâr (arınma çalışmaları) dokunmasa da ışık saçar! Nûr’un alâ nûr’dur (Esmâ ilminin birimsel ilim sûretinde açığa çıkışı)...”
193. “İnna ‘aradnel emanete ales Semavati vel Ardı vel cibali feebeyne en yahmilneha ve eşfakne minha ve hamelehel İnsan* innehu kâne zalumen cehula” (33.Ahzâb: 72)
“Muhakkak ki biz o Emaneti (Esmâ şuuruyla yaşamayı), semâlara (benlik bilincine), arza (bedene) ve dağlara (organlara) önerdik de, onu yüklenmekten kaçındılar (Esmâ bileşimleri onu açığa çıkarmaya elvermedi); ve ondan korktular! Onu, İnsan (hilâfeti oluşturan Esmâ mânâlarını açığa çıkarma şuuru) yüklendi! Muhakkak ki o zâlim (hakikatini hakkıyla yaşamakta yetersiz) ve cahildir (sınırsız Esmâ’yı bilmede yetersizdir)!”
194. “Velleziyne cahedu fiyna lenehdiyennehüm sübüleNA* ve innAllâhe leme’al muhsiniyn” (29.Ankebût: 69)
“Biz’e (ermek için nefsine karşı) savaş verenlere gelince, elbette onları yollarımıza ulaştıracağız... Kesinlikle Allâh, yakîn ehliyle (ihsan sahibi {Allâh’a, görüyormuşçasına yönelen}) elbette beraberdir! (Mâiyet sırrı.)”
195. “İllelleziyne âmenû ve amilus salihati…” (103.Asr: 3)
“Ancak (hakikatlerine) iman edip imanın gereğini uygulayanlar...”
196. “…radıyAllâhu ‘anhüm ve radu ‘anHU…” (98.Beyyine: 8)
“…Allâh onlardan razı olmuştur ve onlar da O’ndan razı olmuşlardır (ilâhî özelliklerin tecellisi)...”
197. “…ve sekahüm Rabbuhüm şeraben tahura” (76.İnsan: 21)
“Rableri onlara şarab’en tahura (temiz şarap) içirmiştir. (Tüm bu cennet tanımlamaları, Ra’d: 35 ve Muhammed: 15’teki açıklamalarla vurgulandığı üzere; “meselül cennetilletiy” yani cennetin temsil - benzetme yollu misali anlatımıdır. Bu gerçeklik unutulmaya. A.H.)”
198. “SıbğatAllâh* ve men ahsenü minAllâhi sıbğaten…” (2.Bakara: 138)
“Allâh boyası! Allâh boyası ile boyanmış olmaktan güzel ne olabilir!..”
199. “…innAllâhe lâ yuhliful miy’ad” (3.Âl-u İmran: 9)
“…Şüphesiz ki Allâh vaadinden dönmez.”
200. “Feemma men a’ta vetteka; Ve saddeka BilHüsna; Fesenüyessiruhu lilyüsra; Ve emma men bahıle vestağnâ; Ve kezzebe BilHüsna; Fesenüyessiruhu lil’usra” (92.Leyl: 5-10)
“Kim verir ve korunursa, El Hüsnâ’yı (en güzelini hakikati olarak) tasdik ederse; böylece ona en kolayı kolaylaştırırız! Ama kim de cimrilik eder ve müstağni olursa (arınmaya, korunmaya ihtiyaç duymazsa); El Hüsnâ’yı (en güzelini hakikati olarak) yalanlarsa; ona en zoru (hakikatten ve Sünnetullâh’tan perdeli yaşamayı) kolaylaştırırız!”
201. “…ve Lillâhi alenNasi hıccül beyti menisteta’a ileyhi sebiyla*…” (49.Âl-u İmran: 97)
“…Gitmeye imkânı olan herkese Beyt’i hac etmek, insanlar üzerindeki Allâh hakkıdır...”
202. “Ela tukatilune kavmen nekesû eymanehüm ve hemmu Bi ıhracir Rasûli ve hüm bedeuküm evvele merratin, etahşevnehüm* fAllâhu ehakku en tahşevhü in küntüm mu’miniyn; Katiluhüm yüazzibhumullâhu Bi eydiyküm ve yuhzihim…” (9.Tevbe: 13-14)
“Yeminlerini bozmuş, Er Rasûl’ü (Rasûlullâh’ı) yurdundan dışlamış ve üstelik sizinle ilk kez savaşa başlamış bir topluluğa karşı savaşmayacak mısınız? Onlardan çekiniyor musunuz? Haşyet duymanızı hak eden Allâh’tır, eğer iman edenler iseniz. Savaşın onlarla (ki), Allâh elleriniz olarak onları azaplandırsın, rezil etsin onları…”
203. “Tûlicül leyle fiynnehari ve tûlicün nehara fiyl leyl* ve tuhricül hayye minel meyyiti ve tuhricül meyyite minel hayy* ve terzüku men teşâu Bi ğayri hisab” (3.Âl-u İmran: 27)
“Geceyi gündüze dönüştürürsün, gündüzü geceye dönüştürürsün. Diriyi ölüden çıkartırsın, ölüyü diriden çıkartırsın. Dilediğine hesapsız rızık (yaşam gıdası) verirsin.”
204. “Ve lekad hâlâknaküm sümme savvernaküm sümme kulna lil melaiketiscüdu liAdeme, fesecedu illâ ibliys* lem yekün mines sacidiyn” (7.A’raf: 11)
“Gerçek ki, sizi yarattık... Sonra sizi şekillendirdik... Sonra meleklere ‘Secde edin Âdem’e’ dedik... İblis hariç secde ettiler; o secde edenlerden olmadı.”
205. “Fe vesvese lehümeş şeytanu…” (7.A’raf: 20)
“Derken şeytan, benliklerini/bedenselliklerini fark ettirmek için onlara vesvese verdi...”
206. “Ve kasemehüma inniy leküma le minen nasıhıyn” (7.A’raf: 21)
“Ve onlara: ‘Kesinlikle ben size nasihat edenlerdenim’ diye de yemin etti.”
207. “Fedellahüma Biğurur*…” (7.A’raf: 22)
“Böylece onları (vehimlendirerek - kendilerini beden yapı olarak kabul ettirerek) aldattı (bedenselliği fark ettirdi)...”
208. “…ve ‘asa Ademu Rabbehu feğavâ” (20.Tâhâ: 121)
“…Âdem, Rabbine âsi oldu da yaşayışı bozuldu.”
209. “…ve zeyyene lehümüş şeytanu a’malehüm fesaddehüm anissebiyli ve kânu müstebsıriyn” (29.Ankebût: 38)
“…Şeytan kendilerine yaptıklarını süsledi de onları (Hak) yoldan engelledi... Gerçeği anlayacak hâlde olmalarına rağmen!”
210. “Ve iz kulna lil Melaiketiscüdu liAdeme fesecedu illâ ibliys* kâne minel Cinni fefeseka an emri rabbih*…” (18.Kehf: 50)
“Hani biz meleklere ‘Secde edin Âdem’e’ dedik de İblis hariç hepsi hemen secde ettiler! İblis CİN (türün)dendi; (bu nedenle) Rabbinin hükmüne (hakikat ilmi yoktu {Cin türünde hakikat ilmi ve kader sistemi bilgisi yoktur - RUH İNSAN CİN Kitabı. A.H.}) uymadı (hakikatinden gelen bilginin gereğine, benliği dolayısıyla uymadı)!”
211. “İz kale Rabbüke lil Melaiketi inniy halikun beşeran min tıyn; Feizâ sevveytühu ve nefahtü fiyhi min ruhıy feka’u lehu sacidiyn; Fesecedel Melaiketü küllühüm ecme’un; İlla ibliys* istekbere ve kâne minel kâfiriyn” (38.Sâd: 71-74)
“Hani Rabbin Meleklere: ‘Kesinlikle ben balçıktan (su + mineral) bir beşer yaratacağım’ demişti. ‘Onu tesviye edip (beynini oluşturup), o yapının içinden Ruhum’dan (Esmâ mânâlarımdan) nefhettiğimde (açığa çıkardığımda {nefh yani üflemek, içten dışa şeklinde olur daima. A.H.}) Ona secdeye kapanın (hükümranlığını - tasarrufunu kabul edin)!’ O Meleklerin hepsi, toptan secde ettiler. İblis müstesna; (bilincine dayanarak) benlik tasladı ve hakikat bilgisini inkâr edenlerden (karşısındakinin hakikatini göremeyenlerden) oldu.”
212. “Kale ma mene’ake ella tescüde iz emertük* kale ene hayrun minhu, halakteniy min narin ve hâlâktehu min tıyn; Kale fehbıt minha fema yekûnü leke en tetekebbera fiyha fahruc inneke mines sağıriyn” (7.A’raf: 12-13)
“Buyurdu: ‘Sana emrettiğimde seni secde etmekten engelleyen neydi?’... ‘Ben daha hayırlıyım Ondan; beni Nâr’dan (ateşten - radyasyon - bir tür dalga boyu yapı; {dikkat edile ki burada kullanılan ‘nâr’ kelimesi, cehennemdekileri yakacağı belirtilen ‘nâr’ kelimesiyle aynı anlamdadır. Bunun anlamı iyi düşünülmeli! A.H.}) yarattın, Onu tıynden (maddeden) yarattın’ dedi. Buyurdu: ‘İn makâmından!.. Bir başkasına büyüklük taslama makâmı değildir bulunduğun makâm! Çık! Muhakkak ki sen (böyle düşünmekle) kendini küçülttün!’”
213. “Kale enzırniy ila yevmi yüb’asûn” (7.A’raf: 14)
“‘(İnsanların ölüm sonrasında) Bâ’s olacakları güne kadar bana mühlet ver’ dedi.”
214. “Kale feBima ağveyteniy leak’udenne lehüm sıratakel müstekıym; Sümme leatiyennehüm min beyni eydiyhim ve min halfihim ve an eymanihim ve an şemailihim* ve lâ tecidü ekserehüm şakiriyn” (7.A’raf: 16-17)
“‘Yemin ederim ki, (yudillü men yeşau = dilediğine sapmayı yaşattırır; realitesince) beni sapıttırmanın sonucu olarak, onlara engel olmak için senin sırat-ı müstakimine oturacağım! Sonra andolsun ki, onlara önlerinden (hırslarını tahrik ederek - benliklerini yücelterek hakikati inkâra sürükleyerek), arkalarından (gizli şirke yönelterek - saptırıcı fikirlerle), sağlarından (senden alıkoyacak hayırları ilham ederek) ve sollarından (kötülükleri güzel - süslü göstererek) geleceğim... Onların çoğunluğunu, verdiklerini değerlendiren olarak bulamayacaksın!’”
215. “Kale feBi ızzetiKE le uğviyennehüm ecme’ıyn; İlla ‘ıbadeKE minhümül muhlesıyn” (38.Sâd: 82-83)
“(İblis) dedi ki: ‘İzzetine (karşı konulmaz gücüne) yemin ederim ki, onların hepsini şaşırtıp (kendilerini beden kabul ettirerek, bedenin zevkleri peşinde koşturarak; hakikatlerini oluşturan ruhun konusundan) saptıracağım. Ancak onlardan ihlâsa erdirilmiş (hakikatlerini yaşattığın) kulların müstesna.’”
216. “Leanehullah* ve kale leettehızenne min ıbadike nesıyben mefruda; Ve leüdıllennehüm ve le ümenniyennehüm ve le amürrennehüm fele yübettikünne azânelen’ami ve leamürennehüm fele yüğayyirunne halkAllâh* ve men yettehıziş şeytane veliyyen min dûnillâhi fekad hasira husranen mubiyna; Ye’ıduhüm ve yümenniyhim* ve ma ye’ıduhümüş şeytanü illâ ğurura” (4.Nisâ’: 118-120)
“(Oysa İblis - bedensel dürtüler) Allâh’ın lânetine uğramıştır... İblis: ‘Senin kullarından bir mukadder pay alacağım... Elbette onları saptıracağım, onları boş heveslerde (bedensellikte) boğacağım; onlara emredeceğim de en’amın (kendilerinden kurban olan davarların) kulaklarını kesecekler ve dahi onlara emredeceğim, Allâh’ın yarattığını değiştirecekler.’ Kim Allâh’ı bırakır da şeytanı (egosunu-bedensel dürtülerini) yönetici edinirse, gerçekten o apaçık bir hüsrana uğramıştır. Onlara vaatlerde bulunur ve onlara umut verip sonu hüsrana çıkacak arzular peşinde koşturur. (Oysa) şeytan, aldanıştan başka bir şey vadetmemektedir.”
217. “Ve inne aleyke la’netİY ila yevmid diyn” (38.Sâd: 78)
“Muhakkak ki, hüküm sürecine kadar lânetim (benden uzaklık) senin üstündedir!”
218. “Kalehbitu ba’duküm li ba’din adüvv*…” (7.A’raf: 24)
“Buyurdu: ‘Birbirinize (bilinç - beden ikilisi) düşman olarak (kuvveler boyutunda yaşamaktan beden boyutunun şartlarını yaşamaya) inin!’”
219. “Ma entüm aleyhi Bi fatiniyn; İlla men huve salil cahıym” (37.Sâffât: 162-163)
“O’nun aleyhine (kimseyi) ayartıp kandıramazsınız! Ancak cehennemî yanışa gidecekler müstesna.”
220. “Ve lekad saddeka aleyhim ibliysü zannehu fettebe’uhü illâ feriykan minel mu’miniyn; Ve ma kâne lehu aleyhim min sultanin illâ lina’leme men yu’minu Bil ahireti mimmen huve minha fiy şekkin…” (34.Sebe’: 20-21)
“Andolsun ki İblis’in onların (insanların) hakkındaki zannı doğru çıktı da, iman edenler dışındakiler ona tâbi oldular. Oysaki onun (İblis), onlar üzerine bir zorlayıcı gücü yoktu! Sadece sonsuz gelecek yaşamına iman eden ile ondan kuşku duyanın farkı açığa çıksın diye bunu yaptık.”
221. “Ya ma’şeral cinni vel insi elem ye’tiküm Rusulün minküm yekussune aleyküm âyâtiy ve yünziruneküm lıkae yevmiküm hazâ* kalu şehidna alâ enfüsina ve ğarrethümül hayatüd dünya ve şehidu alâ enfüsihim ennehüm kânu kafiriyn” (6.En’am: 130)
“‘Ey cin ve ins topluluğu, hakikate işaret eden mesajlarımı anlatan ve şu güne ulaşacağınız hakkında sizi uyaran, sizden Rasûller gelmedi mi?’... ‘Kendi aleyhimize şahidiz’ dediler... Dünya hayatı onları aldattı ve (sonuçta) kendilerinin, hakikat bilgisini inkâr edenlerden olduklarına şahitlik ettiler!”
222. “Vel Canne halâknahu min kablü min narisSemum” (15.Hicr: 27)
“Cann’ı da daha önce semum ateşten (gözeneklerden geçen, zehirleyici ateşten; ışınsal bedenle, cehennemdeki ateş, semum kelimesiyle tanımlanmıştır. A.H.) yarattık.”
223. “Ve halekalCanne min maricin min nar” (55.Rahmân: 15)
“Cann’ı (cin sınıfını - görünmez varlıkları) da dumansız ateşten (radyasyon - ışınsal enerji - elektromanyetik dalga bedenli) yarattı.”
224. “Ve iz sarafnâ ileyke neferen minel cinni yestemi’unel Kur’ân* felemma hadaruhu kalu ensıtu* felemma kudıye vellev ila kavmihim münziriyn; Kalu ya kavmena inna semi’na Kitaben ünzile min ba’di Musa musaddıkan lima beyne yedeyhi yehdiy ilel Hakkı ve ila tariykın müstekıym; Ya kavmena eciybu da’ıyAllâhi ve aminu Bihi yağfir leküm min zünubiküm ve yücirküm min azâbin eliym” (46.Ahkaf: 29-31)
“Hani cinden (insan gözünün görme alanı dışında kalan bir türden) bir grubu, Kurân’ı işitip dinlesinler diye sana yöneltmiştik... Ona hazır olduklarında dediler ki: ‘Susun!’... Hüküm yerine gelince de uyarıcılar olarak toplumlarına döndüler! Dediler ki: ‘Ey halkımız... Biz, Musa’dan sonra inzâl edilmiş, öncekileri tasdikleyen, Hakk’a ve tarik-i müstakime yönlendiren bir Bilgi işitip dinledik. Ey kavmimiz... DAÎALLÂH (Allâh davetçisine) (DAÎALLÂH; cinler O’nu DAÎALLÂH olarak görüp değerlendirmiştir, Rasûlullâh olarak değil. Postacı - elçi türü yaklaşımların temeli de bu kelimenin anlamına dayanır) icabet edin ve O’na iman edin ki, bazı günahlarınızı bağışlasın; sizi feci bir azaptan korusun.’”
225. “Ve ennehû kâne yekulu sefiyhuna ‘alAllâhi şatatâ; Ve enna zanenna en len tekulen’insu velcinnu ‘alAllâhi keziba; Ve ennehu kâne ricalun minel’insi ye’uzune Biricalin minelcinni fezadûhüm raheka” (72.Cinn: 4-6)
“‘Doğrusu bizim kıt anlayışlımız, Allâh hakkında saçma iddiada bulunuyormuş! Biz gerçekten, ins ve cin Allâh hakkında asla yalan söylemez, diye zannetmiştik.’ Doğrusu, insan türünden bazı rical (erkek veya kadın), cin türünden bazı ricale (erkek veya kadın) sığınırlar... Bu yüzden onların azgınlıklarını artırırlar.”
226. “İn yed’une min dûniHİ illâ inasen, ve in yed’une illâ şeytanen meriyda” (4.Nisâ’: 117)
“O’nun dûnundakilere yönelenler, sadece cansız dişi putlara tapınmaktalar ve böylece de inatçı, hayırsız şeytana yöneliyorlar!”
227. “…innehümüt tehazüş şeyatıyne evliyâe min dunillâhi ve yahsebune ennehüm mühtedun” (7.A’raf: 30)
“…Muhakkak ki onlar (dalâlet hak olanlar), Allâh’ı bırakıp şeytanları (saptıranları) dostlar edindiler... Sanıyorlar ki kendileri hidâyet üzeredirler!”
228. “Ve ce’alu Lillâhi şürekâelCinne ve halekahüm…” (6.En’am: 100)
“(Onlar bir de) CİNi (görünmeyen varlıkları) Allâh’a ortak kıldılar... Onları (Allâh) yaratmıştır!..”
229. “Ve kayyadnâ lehüm kurenae fezeyyenu lehüm ma beyne eydiyhim ve ma halfehüm ve hakka aleyhimül kavlü fiy ümemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins* innehüm kânu hasiriyn” (41.Fussilet: 25)
“Onlar için karînler (şeytanî fikirliler {cin veya ins}) hazırladık ki; (bu yakın arkadaşlar) yapmakta olduklarını ve yapmayı hayal ettikleri arzularını onlara süslü gösterdiler! Cin ve insten, onlardan önce gelip - geçmiş ümmetler hakkındaki hükmü, bunlar aleyhine de hak oldu... Muhakkak ki onlar hüsrana uğrayanlardı!”
230. “Ve ce’alu beynehu ve beynel cinneti neseba* ve lekad alimetil cinnetü innehüm lemuhdarun” (37.Sâffât: 158)
“O’nunla (Allâh ile) cinler (normal insan duyularının algılayamadığı bilinçli varlıklar) arasında bir bağ oluşturdular! (Onlara Allâh dûnunda tanrısallık atfettiler)... Andolsun cinler de bilir ki, muhakkak onlar muhdarîndir (zorunlu olarak huzurda hazır tutulacaklardır)!”
231. “İnnehu leyse lehu sultanun alelleziyne amenû ve alâ Rabbihim yetevekkelun; İnnema sultanuhu alelleziyne yetevellevnehu velleziyne hüm Bihi müşrikûn” (16.Nahl: 99-100)
“Gerçektir ki, onun (İblis ve neslinin) iman eden ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde bir sultası (gücü) yoktur! Onun sultası, sadece, kendisini velî edinenler (ilham ettiği fikirlere uyanlar) ve Rablerine ortak koşanlaradır!”
232. “Ve yevme yahşurühüm cemiy’a* ya ma’şeral cinni kadisteksertüm minel ins* ve kale evliyaühüm minel insi Rabbenestemte’a ba’duna Bi ba’din ve belağna ecelenelleziy eccelte lena* kalennaru mesvaküm halidiyne fiyha illâ ma şaAllâh*…” (6.En’am: 128)
“(Allâh) onları topluca haşrettiği gün: ‘Ey cin topluluğu, gerçekten insanların çoğunluğunu hükmünüz altına aldınız (hakikatten uzaklaştırdınız)!’ (der)... İnsan (türünden) dostları olanlar şöyle der: ‘Rabbimiz, birbirimizden karşılıklı yararlandık... İşte bizim için belirlediğin ecelimiz bize ulaştı’... Şöyle der: ‘Ateş sizin mekânınızdır; Allâh dilemedikçe, orada ebedî kalıcılarsınız’”...
233. “Elem a’had ileyküm ya beniy Ademe en lâ ta’budüş şeytan* innehu leküm ‘adüvvün mubiyn; Ve enı’buduniy* hazâ sıratun müstekıym; Ve lekad edalle minküm cibillen kesiyra* efelem tekûnu ta’kılun” (36.Yâsiyn: 60-62)
“Ey Âdemoğulları... Size ahdetmedim mi (bildirip bilgilendirmedim mi!) şeytana (bedene - hakikatinden habersiz bilince) kulluk etmeyin, muhakkak ki o sizin için apaçık bir düşmandır! Bana kulluk edin (hakikatin gereğini hissedip yaşayın)! Sırat-ı müstakim budur” (diye?). Andolsun ki (kendinizi yok olup gidecek beden zannınız) sizden pek çok cemaatleri saptırdı! Aklınızı kullanmadınız mı?”
234. “…iz nada Rabbehu enniy messeniyeş şeytanu Bi nusbin ve azâb” (38.Sâd: 41)
“Hani Rabbine: ‘Muhakkak ki şeytan (kendimi beden olarak hissediş) bana bitkinlik ve azap yaşattı’ diye nida etti.”
235. “Ve kul Rabbi eûzü BiKE min hemezâtiş şeyâtıyn; Ve eûzü BiKE Rabbi en yahdurûn” (23.Mu’minûn: 97-98)
“Ve de ki: ‘Rabbim! (bedenselliğe çeken) şeytanların vesveselerinden sana (hakikatimdeki koruyucu Esmâ’na) sığınırım. Ve sana (hakikatimdeki koruyucu Esmâ’na) sığınırım Rabbim, çevremde bulunmalarından.’”
236. “Ya ma’şerel cinni vel’insi inisteta’tüm en tenfüzû min aktaris Semavati vel’Ardı fenfüzû* lâ tenfizûne illâ Bisultan; Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban; Yurselu ‘aleyküma şüvazun min narin ve nuhasün fela tentesıran” (55.Rahmân: 33-35)
“Ey cin ve ins topluluğu! Semâlar ve arzın aktarından (bedenlerinizin çekim gücünden) çıkıp gitmeye gücünüz yeterse, hadi çıkın gidin (bedensiz yaşayın)! Kudretiniz olmadıkça (kudret sıfatı sizde açığa çıkmadıkça) geçip gidemezsiniz! Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? İkinizin de üzerine Nâr’dan alev ve duman (bilinç bulanıklığı) irsâl edilir de başarılı olamazsınız!”
237. “Feizen şakkatis Semau fekânet verdeten keddihan; Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban” (55.Rahmân: 37-38)
“(Ölüm esnasında) semâ (benlik bilinci) parçalanarak yanık yağ rengi alıp, gül misali (hakikat müşahede edildiğinde)! Hakikat böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin) nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? “
238. “Feyevmeizin lâ yüs’elu an zenbihi insün vela cann” (55.Rahmân: 39)
“İşte o süreçte ne ins ne de cin türü suçundan sorulmaz (doğal olarak yaptıklarının sonuçlarını yaşamaya başlarlar)!”
239. “Leterkebünne tabekan ‘an tabak” (84.İnşikak: 19)
“Mutlaka siz, boyutlar değiştirerek o boyutların uygun bedenlerine dönüşeceksiniz!”