Materyalist Müslümanlık
Bir kısım müslümanlar, materyalist düşüncenin tesirlerinden kendilerini kurtarabildikleri zaman, İslâm Dini’ni çok daha iyi anlayacak; İslâm Dini’nin açıkladığı muhteşem boyutsallığı ve “DİN”in işaret ettiği SİSTEMİ fark edeceklerdir!
Ne demek, müslümanların materyalist düşüncenin tesirlerinden kendilerini kurtarmaları?..
“İslâm Dini” başlıca iki yorumla günümüze uzanmıştır;
1. Tasavvuf yolundan yetişip hakikate erenlerin, bunu çeşitli şekillerde açıklayan düşünceleri...
2. Tasavvuf ilminden ve irfanından yoksun; gözü ve kulağı kadar düşünüp, ardına geçemeyen; madde boyutunun ötesini değerlendiremeyip, insanı kuru beden ve bir de onun içine gönderilmiş(?) ruhtan ibaret sayarak, ötedeki bir tanrıya tapınmak ve insanları da buna zorlamakla gününü geçiren hocaların fikirleri!..
Birinciler, Allâh Rasûlü’nün “BEDENLERİNİZ RUHLARINIZDIR; RUHLARINIZ BEDENLERİNİZ” işaretindeki sırrı da anlamış olarak; önce, insanı beden ve ruh ötesi bir bilinç varlık olarak fark etmişler; daha sonra, mutlak varlığın yalnızca Allâh’a ait olduğunu hissedip, bunun getirisini yaşamışlar; ve dahi bunun ötesinde, algılanan tüm âlemlerin bir hayal olduğunu, algılanan birimselliğin algılayanın özelliğinden ileri geldiğini saptayarak, “ÂLEMLERİN ASLI HAYALDİR” demişlerdir yüzlerce yıl önce! Hatta bunların da ötesine geçerek, tüm varlıkların özelliklerinin her bir zerrede mevcut olduğuna şehâdet etmişlerdir; Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın 1400 küsur yıl önceki “ZERRE KÜLLÜN AYNASIDIR” açıklamasında olduğu gibi!
1400 yıl sonra batı bilimi nereye ulaşıyor?..
Daha 1900’lerin başında maddenin özüne inerek onun atomlardan oluştuğunu keşfediyorlar! Günümüzde ise, madde diye bir şeyin var olmadığını; atom boyutundaki bileşik dünyanın, göz algılama kapasitesi sebebiyle ayrı ayrı birimler ve madde yapılar olarak kabul edildiğini, fark ediyorlar...
Hatta çok yakın bir tarihte, Amerika’nın en önemli beyin araştırmaları merkezinin direktörü olan Stanford Üniversitesi nörofizyologlarından Prof. Karl Pribram tarafından, beyin hücrelerinin çeşitli frekansları değerlendiren bir merkez olduğu; beynin, “holografik” esasa göre çalıştığı açıklanıyor!
Gene aynı tarihlerde, Einstein’ın talebesi ünlü fizikçi David Bohm tarafından da, algıladığımız dış âlemin kuantum fiziğine dayalı olan “holografik” sisteme göre var olduğu anlaşılıyor; ve bu gerçekler Michael Talbot tarafından derlenerek “Holografik Evren” kitabında yayınlanıyor!
Bütün bunlar neyi açıklıyor?.. Şunu...
Beynimiz, zaman ve mekân kavramlarının ötesinde, derindeki bir varlığın hükmünün, başka bir boyuttan gönderdiği projeksiyonların girişim frekanslarının, matematiksel olarak değerlendirerek, gördüğümüz yapılara dönüştürücüsü...
Ve bu sonuç Pribram için “Dünya’nın gerçekte mevcut olmadığını” idraka yeterli! En azından kabul ettiğimiz gibi var olmadığına...
Dışımızda(!?) bir dalgalar (wave) ve frekanslar okyanusu mevcut; ve beynimiz, bu dalgalar okyanusundan derlediklerini şu anda algıladığımız şekle dönüştürüyor! Biz bu konuyu, çok detaylı bir şekilde “TEK’İN SEYRİ” isimli kitabımızda açıklamaya çalıştık...
Çok asırlar önce, keşif ya da fetih yollu “hakikat”e eren Allâh velîleri ise bu gerçeğe şöyle değinmiş:
“ÂLEMLERİN ASLI HAYALDİR”!..
“SADECE ALLÂH VARDIR; BUNUN DIŞINDA ALGILANAN HER ŞEY O’NUN GÖLGESİDİR”!..
İşte, madde kavramının esamesinin geçmediği günümüz bilim dünyasının tespitleri... Ve bundan asırlar önce, bu gerçekleri benzetme yollu dile getirmeye çalışan İslâm sûfilerinin dedikleri!..
Diğer yandan, bütün bunları hiç duymamış; yaşamı yalnızca madde boyutunda, maddeye dönük bir biçimde değerlendirmeye çalışan müslüman din(!) bilginleri(!)...
Yedi kat semâ dendiğinde, boyutsal derinlik ve katmandan habersiz, gökte yedi tabaka bulmaya çalışan; Rasûlullâh yedi göğü aştı mirâc’da, dendiğinde, gök tabakalarının yedisini aşıp, göktanrının huzuruna gittiğini sanan; atomaltı boyutun değerlerinin “semâ” kelimesi ile anlatılmaya çalışıldığını hiç fark etmeyen; “İslâm Dini”ni beş duyuya dayalı zaman-mekân kavramları içinde anlamaya çalışan materyalist müslümanlar!
Mecazı, “Hakikat” sanıp; “Hakikat”i, mecazda arayan saf müslüman kardeşlerim!
Artık, materyalist felsefenin de tesiriyle gelişmiş ötendeki tanrı anlayışına dayalı “müslümanlık”tan, Allâh’ın evrensel sistem ve düzeni olan “İslâm Dini”ni fark etme ve bunun gereklerini yaşama noktasına gelmeliyiz! Bunun için de, bizi bu koza içine hapseden yanlış bilgilerden arınmalıyız!
“İslâm Dini”ni deşifre eden tasavvuf erenlerinin eserlerinde açıklanan düşünce sistemi ve bakış açısıyla, son yıllardaki bilim dünyasının verilerini bir araya getirerek “ALLÂH İNDÎNDEKİ DİN”in ne olduğunu anlamaya çalışmalı; ve bunun gereklerini de elden geldiğince yaşamalıyız.
Rasûlullâh’a gelen ilk âyet “OKU”dur! Rasûlullâh’ın ve Kurân’ın müslümanlara tavsiyesi “ilim öğrenin”dir!
“HİKMET MÜMİNİN YİTİĞİDİR; ONU NEREDE BULURSA ALIR…” uyarısı, ilmin hangi kaynaktan gelirse gelsin değerlendirilmesi yolundadır...
Soru sormayı yasaklayanlardan kaçın ve uzak durun!
İlmi yasaklayan ve kendini tabu kabul ettirenlerden kaçın ve uzak durun!
Dünya’ya bir daha kesinlikle geri gelmeyecek ve bu defa edinemediğiniz ilmi bir daha asla elde edemeyeceksiniz...
“İslâm Dini”ni maddeci, şekilci; şartlanma yollu taklitçi bir zihniyetle değerlendimek, bize, öğrenmiş olduklarımıza göre, kesinlikle mümkün değildir…
İlim her müslümana farzdır! Ezberleyerek değil; idrak ederek! Bunun için de tek yol vardır, “kökten dinci” olmak!
BEN “KÖKTEN DİNCİ”YİM!..
AHMED HULÛSİ
1996