Ruhlardan, Uzaylılardan Mesaj Alma Aldatmacası
Din konusunda hiçbir araştırması olmayan kişilerin kendilerini “ruhlar âlemine”!!? adayıp, oralardan aldıkları tebliğlerle insanlığa faydalı olma çabalarına gelince...
Ölüp, gerçeği gördükten sonra:
Nihayet onlardan birine ölüm geldiğinde dedi ki: “Rabbim beni (dünya yaşamına) geri döndür.” (23.Mu'minûn: 99)
“Tâ ki (önemsemeyip) uygulamadığım şeylerde (iman üzere yaşamda, kuvveden fiile çıkarmadıklarımda) sonsuz geleceğime yararlı çalışmalar yapayım!”... Hayır (geri dönüş asla mümkün değil)! Öyle bir şey söyler ki geçerliliği yoktur (sistemde yeri yoktur)! Arkalarında yeniden bâ’s olunacakları sürece kadar, bir berzah (boyutsal farklılık) vardır (geri dönemezler; reenkarnasyon da {ikinci defa dünya yaşamı} mümkün değildir)! (23.Mu'minûn: 100)
Âyeti, ölümü tattıktan sonra bir daha dünyaya kesinlikle geri dönüş olmayacağını, defalarca Kur’ân-ı Kerîm’de tekrarlamasına rağmen; hâlâ birtakım insanlar “reenkarnasyona” yani eski dille “tenasüh” isimli Hint kökenli görüşe inanmakta ve müslümanları da İslâm ile asla bağdaşmayan bu görüşe inandırmaya çalışmaktadırlar.
Günümüz ruhçularının en büyük aldanış noktası; diğer bir ifade ile cinlerin günümüz ruhçularını en büyük aldatış noktası, reenkarnasyon yani tenasüh, öldükten sonra Dünya’ya gelip, yeni bir bedene girerek yaşama mevzuudur.
“RUH İNSAN CİN” isimli kitabımızda bu hususun olmadığını çeşitli yönleri ile yazmış idik. Bu kitapta da, beynin yapısal özelliği, ruhu meydana getiriş şekli ve beyin yaşama fonksiyonunu yitirdikten sonra, ruhta yeni kayıt olmamasını anlatırken, böyle bir şeyin niye gerçekleşemeyeceğini izah ettik.
Ölen kişinin ruhunun, ister ise o kişi “ŞEHÎD” olsun, yeniden bedenlenerek Dünya’ya gelemeyeceğini başka bir hadîs-î şerîf ile burada tekrar ispat ve teyit edelim.
Câbir Bin Abdullah (radıyallâhu anh)’dan rivayet edilmiştir;
− Uhud Savaşı günü ravî Câbir’in babası şehîd olmuştu.
Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem) bana rastladı ve şöyle dedi:
− Yâ Câbir, neden ben seni kırgın (üzgün) görüyorum?..
− Yâ Rasûlullâh, babam şehîd edildi ve çoluk çocuk ile borç bıraktı!.. diye cevap verdim. Rasûlullâh buyurdu ki:
− Ey Câbir; o hâlde Allâh’ın babanı nasıl bir hitap ile karşıladığını sana müjdelemiyeyim mi?
− Buyur yâ Rasûlullâh!..
− Allâh hicap ardından olmaksızın hiç kimse ile katiyyen konuşmamıştır! Bunun ile beraber Allâh, babanla vicahen (perdesiz) konuştu ve ona şöyle buyurdu:
− Ey kulum, benden iste; sana vereyim..?
Baban da:
− Ey Rabbim, beni dirilt (yeniden dünyaya iade et), ben de ikinci defa senin uğrunda şehîd edileyim!..
Bunun üzerine Rab Subhanehû ve Teâlâ:
− İNSANLARIN DÜNYA’YA HİÇ GERİ DÖNMEYECEKLERİ HÜKMÜ ŞÜPHESİZ BENİM TARAFIMDAN ÖNCEDEN VERİLMİŞTİR, buyurdu. Baban:
− Yâ Rabbi, o hâlde (durumumu) arkamda kalanlara tebliğ buyur,dedi.
Rasûlullâh buyurdu ki:
− İşte bunun üzerine Allâhû Teâlâ şu âyeti inzâl etti:
“Allâh uğruna öldürülmüş olanları ‘ölü’ler sanmayın! Bilakis Rableri indînde hayattadırlar, rızıklanmaktadırlar!” (3.Âl-u imran: 169) (İbn-i Mâce - Mukaddime)
Evet, görüldüğü gibi ölüm ötesi yaşamda serbest bir hayat tarzı içinde bulunan şehîdlerin bile, yeniden bedenlenerek Dünya’ya dönüş yollarının kesinlikle kapalı olduğunu, bu hadîs-î şerîf dahi göstermektedir.
Öyle ise yeniden bedenlenerek Dünya’ya gelmeyi yani reenkarnasyonu kabul edenlerin, Allâh Rasûlü’nün tebliğ etmiş olduğu dini reddetmiş oldukları artık kesin olarak açıklık kazanmıştır, zannediyorum.
Ruhçular bilinç dışı bir şekilde, öylesine “CİN”lerin hükmü altında yaşamaya alışmışlardır ki, “objektif” olarak dinin bu konudaki uyarılarını değerlendirmeye bile almamaktadırlar.
“CİN”ler onlara öyle bir masal dünyası kurmuştur ki...
UZAYLI VARLIKLAR VARDIR!!! Falanca ya da filanca yıldızından gelmişlerdir!.. İnsanlığa yön vermek istiyorlardır ama karışıklık çıkmasın diye kendilerini de açık etmek istememektedirler!!! Tanrısal güçlere sahiptirler!.. Ama yine de insanlığın düzenini bozmamak için oraya girmezler. Süper iyilikseverdirler ama milyonların birbirini boğazlamasına da karışmazlar!!!
İki başkanın fikirlerini etkileyip, savaşları durdurtup, on binlerle canların, milyarlarla servetin heba olmasını önlemezler!.. Ama bir gün gelecek, Dünya bir hokkabaz değneği ile “ALTIN ÇAĞ”a girecek ve her şey güllük gülistanlık olacaktır!!!
KENDİLERİNİ, UZAYDAN GELMİŞ AYRI BİR DÜNYANIN CANLILARIYMIŞ GİBİ, GÜNÜMÜZ İNSANLARINA TANITARAK KANDIRAN BU VARLIKLAR, İLERİDEKİ YILLARDA AÇIK SEÇİK TOPLUMLARA GÖRÜNECEKLERDİR.
Bunların Kur’ân-ı Kerîm’de bahsedilen CİNLER oldukları, ilim sahiplerince değerlendirilecektir.
“CİN”lerin, yaşamakta olduğumuz şu devirlerdeki en büyük aldatmacası, kendilerini UZAYLI VARLIKLAR olarak tanıtmaları; bağlantıda oldukları medyumlar kanalıyla, pek çok insanı hükümleri altına almalarıdır.
Türkiye’de, neospiritüalizm denen yeni ruhçuluk akımını başlatan Dr. Bedri Ruhselman; son devirlerin, CİNLER tarafından en büyük oyunla aldatılmış ilk kişisidir.
Önceleri kendilerini RUH varlıklar olarak tanıtan, daha sonra da kendilerini, Abdulkâdir Geylânî ve Mevlâna’nın RUHları olarak bildiren bu CİNler; günümüz insanlarına kendilerinin UZAYLI varlıklar olduklarını iddia etmeye başlamışlardır.
İnsanlara “ALTIN ÇAĞ” vadeden ve UZAYLI olduklarını iddia eden bu varlıklar, zaman zaman da CİN oldukları itiraftan geri kalmamaktadırlar.
Şu sıralar insanları UZAYLI kandırmacası içine almış bulunan bu CİNLER, oldukça geniş bir ekip çalışması hâlindedirler.
1940’larda Dr. Bedri Ruhselman zamanında kendileri MUSTAFA MOLLA, KADRİ DOST diye tanıtarak çeşitli tebliğler sunan bu CİNler aradan geçen süre içersinde çok geniş bir ekip oluşturmuşlar ve kendilerine sayısız insanı bağımlı hâle getirmişlerdir.
Günümüzde kendilerini UZAYLI varlıklar olarak tanıtan bu CİNlerin temel görüşleri şöyledir:
“Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed ile BEYTİ DOST, KADRİ DOST ve MUSTAFA MOLLA; Uzaylıların, insanlara yön vermek için gönderdikleri belli kişilerdir ve CİNdirler.
Artık İslâm Dini ve Kur’ân geçersizdir. Cennet ve cehennem diye bir şey yoktur. Cin, peri, şeytan yoktur.
İnsanlar öldükten sonra defalarca Dünya’ya geri gelirler ve yeniden yaşarlar. Bugünden itibaren kendi yazdırdıkları BİLGİ KİTABI adını verdikleri akıl ve mantık dışı metin kutsal kitaplar yerine geçmiştir ve 3000 yılına kadar yeryüzünde o geçerli olacaktır.
Uzaylılar insanları kurtarmak için onlar ile temas kurmaktadırlar. Allâh’ın has kullarıdırlar. Allâh’tan büyük sayısız güçler vardır.
Allâh şu anda bedenlenmiş ve BETA Gürz adı verilen bir sistemde insanlarla beraber yaşamaya başlamıştır. Yarın insanlar Allâh’tan daha güçlü hâle geleceklerdir. vs. vs. vs.”
İslâmiyetin düşünce, iman sistemini bilmeyen; tasavvufun ne olduğunu anlamamış pek çok insanı, mantıksal bütünlükten uzak, saçma sapan fikirlerle ve gösterdikleri halüsinasyonlarla kandıran bu CİNlerden bildiğimiz kadarıyla yegane kurtuluş yolu, önce aşağıda yazacağımız Kurân’dan alınma şu duayı günde 100 ile 500 kere arasında okuyarak koruyucu bir manyetik kalkan içine girmek; sonra da bu konuda bilgilenmektir.
Rabbi inniy messeniyeş şeytanu Bi nusbin ve azâb; Rabbi eûzü BiKE min hemezâtiş şeyâtıyn ve eûzü BiKE Rabbi en yahdurûn. Ve hıfzan min külli şeytanin mârid. (38.Sâd: 41 – 23.Mu’minûn: 97-98 – 37.Sâffât: 7)
CİNLERİN, kendilerini UZAYLI olarak tanıtarak getirmek istedikleri BİLGİ KİTABINDAKİ mantık dışı hususları “RUH İNSAN CİN” isimli kitabımızın “Uzaylıların İçyüzü” bölümünde çok daha detaylı olarak bulabilirsiniz.
Eskiden Anadolu’da köy yollarında, mezarlıklarda, çeşitli varlıklar ya da evliya(!)lar sûretinde görünüp, insanlarla eğlenmeyi marifet bilen, onları hükümleri altına alıp yönetmekten zevk alan “CİN” isimli bu varlıklar; günümüzde de kisve ve tarz değiştirip, insanlığı kurtarıcı UZAYLILAR (!) olmuşlardır.
İnsanlığa hiçbir ışık tutamayan, yeni buluş getiremeyen ve bunu da “insanlığın akışına müdahele edemeyiz” yaftasıyla kamufleye çalışan varlıklar; onları ölüm ötesi yaşamın gerçeklerinden perdeleyerek saptırmaya, kendilerine yoldaş etmeye çalışmaktadırlar.
Dünya bir ateş kütlesi hâlinde iken Dünya üzerinde var olan ve yaşayan; “ateş” kelimesiyle yapıları tarif edilen bu ışınsal kökenli varlıklar, akıl yönünden düşünen insandan da üstün olamadığı için, ölüm ötesi gerçekleri de kolaylıkla kavrayamamaktadırlar.
Bu sebeple de, kendi milletleri arasındaki çekişmeler ile, birbirlerine karşı büyüklenmeler ile, ve birbirlerine üstünlüklerini ispat için de sayısız insanı kendi kontrol dairelerine almakla ömürlerini tüketmektedir.
Geçmişin tüm bilgilerini, evrensel bilgi boyutundan okuyarak, kişileri, sanki “o devirde yaşamış kimselerin ruhuymuş” gibi kandıran bu varlıklar; diğer yandan da, çeşitli eski felsefeleri sanki yeni şeylermiş gibi ileriye sürmektedir.
Bu konuya kendini kaptıranların çok büyük çoğunluğunun, dinin bu konudaki verilerinden haberi yoktur.
Batı bunlara kolaylıkla kanmaktadır; çünkü zaten Hristiyanlıkta “CİN” hakkında bilgi mevcut değildir!..
Ayrıca bırakın batıyı, bizimkiler, Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın insan, evren ve geleceği konusunda açıkladıklarını değerlendiremedikleri için, onların verdikleri yanlış bilgileri doğru diye kolaylıkla kabullenmektedirler.
Netice:
“CİN”lerin, günümüzde oluşturmaya çalıştığı yeni nesil, şu eski-yeni karışımı fantezi ile karşımıza çıkmaktadır:
ALLÂH denen TANRI ötelerde bir yerde oturup seyretmekte.[1]
İnsan; doğar, büyür, iyilik yapar, kötülük yapar, sonra ölür ve hatalarını idrak eder, ızdırabını çeker; sonra güçlü ruhlar tarafından idare edilen mekanizmanın kararı ile yeniden bedenlenir ve yeniden Dünya’da yaşamaya başlar, tâ ki kemâle ulaşıncaya kadar sayısız defalarca gelir gider, gelir gider. Bu arada Dünya’yı terk edemeyen kötü ruhlar da buradaki çeşitli zayıf bünyeli kişilere musallat olur ve onları rahatsız eder. Obsede durumu!..
Bunlar ölüm ötesi gerçekleri bilmeyen, din kültürü yoksunu, felsefeden habersiz kişilerin kandığı düşüncelerdir.
Zira; bilvesile kısaca değinelim:
Ölüm ötesi yaşam kıyamete kadar iki ana düzeyde devam eder. Birinci düzey “kabir” düzeyidir. İkinci düzey “serbest yaşam” düzeyidir. Ölen her insan bu iki düzeyden birisinde, hayatını kıyamete kadar devam ettirir.
Birinci düzey “kabir” düzeyidir, dedik. Bu düzeyde kalanlar, Hz. Rasûlullâh (sallâllâhu aleyhi vesellem)’in getirdiklerini reddedenler ile avam müslümanlardır.
İkinci düzey ise “serbest yaşam” düzeyidir. Bu düzeyde olanlar ise Allâh için savaşta şehîd olanlar ile “ölmeden evvel ölme” sırrına erip, daha sonra da fiilen ölümü tadan “yakîn” sahipleridir. Bunlar yaşarken veya ölümü tatmadan önce, kendi arzularıyla bedenlerinden geçme, bedensizliğe kendilerini adapte etme hâlleri yüzünden; ölümü tattıktan sonra da beden kaydından kendilerini kurtarıp, güçlerine göre Dünya üzerinde kıyamete kadar serbest bir yaşama içindedirler. Birbirleriyle görüşürler, gerekirse, bazı müdahalelerde bulunurlar. Ve hatta çeşitli savaşlara bile katılırlar.
Bu konu oldukça geniş bir konudur. Gerçekten ayrı bir kitap olabilecek kadar detayları mevcuttur.
Özet: “CİN” kelimesiyle, yani “İnsanların beş duyu ile tespitine örtülü” anlamına gelen bir kelimeyle tarif edilen bu varlıklar; fıtratları gereği her devirde insanları çeşitli yollarla kandırmışlar ve hükümleri altına almışlardır. “ŞEYTAN” diye de bilinirler.
Günümüzdeki tarzları da özetle anlatmaya çalıştığımız şekildir. Bunlara kanmamak gerekir. Bunun için de gene gerekli olan “İLİM”dir!..
AHMED HULÛSİ
1986
[1] Bu konuda geniş bilgi için “RUH İNSAN CİN” isimli kitabımızın “Uzaylıların İçyüzü” bölümünü okuyunuz. A. Hulûsi.