Semâvi Dinler Yanlışı
Burada hemen, ancak günümüzde düzeltilmesi mümkün olabilecek şu yanlış anlamayı da doğrultmaya çalışalım...
Hepimiz biliyoruz ki...
“ALLÂH İNDÎNDE DİN, İSLÂM’DIR...” (3.Âl-u İmran: 19)
“KİM İSLÂM’DAN (teslim olunmuşluğun idrakından) BAŞKA BİR DİN (sistem ve düzen) ARAYIŞINDAYSA, BU GEÇERSİZDİR!..” (3.Âl-u İmran: 85)
Dolayısıyla, Âdem’den Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’a kadar bütün Nebiler yeryüzündeki insanlara hep, “ALLÂH” indînde tek “DİN” olan bu “İSLÂM”ı tebliğ etmişlerdir... Bu sebeple, “Dinler” tâbiri yanlıştır!..
Ya Allâh’ın belirleyip ortaya koyduğu “DİN” vardır; ya da beşerin düşüncesinden doğan inanış şekilleri!..
Bu arada, “Dinler” kabul edip, bunları da “semâvî” ve “semâvî olmayan” diye ikiye ayırmak, üstüne üstlük bir de sanki “semâvî olan birkaç din varmış” gibi anlamak bambaşka bir yanlıştır!.. Tamamıyla bilgisizlikten ve düşünmemekten ileri gelen bir kabulleniştir!..
Nihayet üçüncü olarak günümüz insanını yanlış anlamalara sevkeden “semâvî din” tâbiri dahi, ifade ettiği anlam itibarıyla çok yanlıştır...
Öyle ise “İSLÂM DİNİ” bir “Semâvî Din” mi? “ALLÂH DİNİ” mi?..
Sanırım buraya kadar sabırla bizi okumak lütfunda bulunduğunuza göre, aynı olgunlukla, bundan sonra da devam edecek; ve neticede de bizim haklılığımızı tasdik edeceksiniz...
“Semâvî Din” tâbiri, insanların çeşitli putlara taptığı zamanlardan kalan, “yeryüzündeki herhangi bir TANRIDAN değil” anlamına olarak kullanılan tâbirdir dikkat ederseniz...
“Semâvî”nin mânâsı “gökten gelen” demektir!
“Semâ” yani “gök” dediğiniz anda dikkat ediniz, bir “mekân” belirlemiş olursunuz!..
Oysa...
İslâm Dini’nin anlattığı madde ötesi yapıda “gökte bir mekân” asla söz konusu değildir...
“ALLÂH”, asla bir “Gök Tanrısı” değildir!.. Semâda belli bir mekânı yoktur!..
Allâh katından, indînden nâzil olan Allâh kelâmı “KUR’ÂN”; semâda belli bir mekândan gelmemiştir!
CEBRÂİL dahi semâdaki falanca ya da filanca yıldızda belirli bir mekândan Dünya’ya inmemiştir...
Muhakkak ki “HÛ”dur, Rabbüş Şi’ra (Sirius yıldızının Rabbi)! (53.Necm: 49)
Açıklama ve uyarısı, bir kısım insanların, Arapça’daki adıyla “Şi’ra” ve günümüz ismiyle “Sirius” yıldızının, “Tanrı” olmadığını; ve mekân ifade eden kavramlardan “ALLÂH”ın münezzeh olduğunu vurgulama sadedinde kullanılmıştır...
Netice itibarıyla, ALLÂH İsmiyle İşaret Edilen sonsuz-sınırsız Azîmvarlık ve “O”nun katından “inzâl” olmuş mahlûk olmayan, “Allâh kelâmı KUR’ÂN”; “semâvî” yani semâdan gelmiş, yani belirli bir mekândan gelmiş olmayıp; “BOYUTSAL” derinlik ifade eden “ALLÂH’IN EVRENSEL KİTABI” kelimesiyle tanımlanabilir ancak!
Yüce kitabımız “Kur’ân-ı Kerîm”, Allâh kelâmı olması hasebiyle, ve Allâh’ın semâda bir mekânı bulunmaması, mekân kavramından münezzeh olması nedeniyle, “Semâvî Kitap” değil, “ALLÂH İNDÎNDEN GELMİŞ KİTAP”tır!..
“ALLÂH İNDÎNDE DİN OLAN İSLÂM” için ise “kozmik” vasfı kullanıp, “KOZMİK DİN” şeklinde tanımlamak bilgisizlik ve bilinçsizlik ifadesidir!..
“DİN” ne uzaya aittir, ne “boyutsallığa” aittir ve ne de evrensel yapı kökenlidir!..
“DİN”, “ALLÂH”tandır; “ALLÂH”a aittir!.. DİN’in sahibi, BELİRLEYİCİSİ, ortaya koyucusu, yürütücüsü ve koruyucusu hep “ALLÂH”tır!..
“Kozmik Din”gibi tâbirler, hep, “DİN” olayının ne olduğunu bilmeyen kişiler tarafından kullanılan yanlış ve anlamı olmayan yakıştırmalardır!
Biz, “ALLÂH” indînde “DİN” olan “İSLÂM”ı, çağdaş bilimler eşliğinde daha derinliğine anlama ve anlatma yolunda hizmet veren kişiyiz! Eğer bu çalışmalar, “yeni bir din empoze ediliyormuş” gibi tanımlanır veya algılanırsa; bu en basitiyle, “basîretsizlikten ve cahillikten” başka bir şey olamaz!
“Kozmik Din” sözünden anlaşılan, evreni oluşturan bilincin sistemidir; ki bu görüş netice itibarıyla, “İSLÂM” dışı bir düşünce şekli olan “panteizm”e gider!..
Ayrıca...
“ALLÂH”için dahi, “Kozmik Varlık” ya da “Kozmik Bilinç” tâbirleri kullanılamaz!..
“Semâvî” kelimesi, nasıl “MEKÂN” ifade ediyorsa, ve bu yüzden “ALLÂH İNDÎNDEKİ DİN İSLÂM” için kullanımı yanlış ise... “Kozmik” kelimesi dahi, “BOYUTSAL” bir kavram tanımlaması sebebiyle, “ALLÂH” için kullanılamaz!
Öte yandan gerek, Kelâmı İlâhî’nin; ve gerekse Cebrâil ve sair bir kısım melâikenin “beşer”e “NÂZİL” oluşu yani “inişi” MEKÂNSAL DEĞİL BOYUTSALDIR!
Cebrâil ve sair melekler için; boyutsallık ifade etmesi sebebiyle “Kozmik Varlık” tâbirini kullanabiliriz...
Gerek algılamakta olduğumuz evrenimiz için; ve gerekse de Allâh isimlerinin terkipsel mânâlarını sergilemekte olan “Mutlak Evren” için; “Kozmik Kitap” ya da “Evrensel Kitap” veya “Sistem Kitabı” tâbirini kullanabiliriz... Ve hatta...
Evrensel Kitap’ta ortaya çıkan Allâh isimlerinin mânâlarını basîretle, ferasetle ve nüfuziyetle okuma anlamına olarak; “İKRA”dan muradın “SİSTEMİ OKUMAK” olduğunu vurgulayabiliriz!..
Olay; Evrensel Kitabın, beşer tarafından BOYUTSAL OKUNUŞU’dur!
Yani, Evrensel Sistemin beşer tarafından fark edilmesi, kavranılması ve değerlendirilmesidir!
Yıllardır, asırlardır, klasik anlatımla şartlandırılmış insanların, bir anda bu izah ettiğimiz hususları kavramalarını beklemiyoruz... Bu her şeyden önce bir zaman meselesidir...
Zaman içinde bu anlattıklarımız, belki önce inkâr ve reddedilecek, sonra tartışılacak, sonra objektif ve önyargısız bir biçimde düşünülmeye başlanacak ve bu aşamadan sonradır ki, açıkladığımız gerçekler tasdik edilecektir...
Ancak, bu herkes için böyle olacak demek de değildir...
Kitaplarımıza, önyargısız ve objektif olarak yaklaşıp, ne dediğimizi samimi olarak anlamak isteyenlere Allâh elbette ki samimiyetleri karşılığı kısa zamanda bu gerçekleri görmeyi de nasip edecektir.
Gelelim biz gene “OKU”maya...
Buraya kadar, “OKU”mak işleminin kağıt üzerindeki metin olmadığını iyice anladık herhâlde...
İkinci olarak “OKU”mak işleminin nasıl ve neyle olduğuna da dikkati çektik...
Şimdi sıra geldi üçüncüye...
AHMED HULÛSİ
1992