11. Cüz
Tevbe: 94-129, Yunus: 1-109 (sûrenin tamamı) ve Hud: 1-5 âyetlerinden meydana gelir...
Bu cüz’deki Tevbe Sûresi âyetlerinde:
Bedevilik ve şehirlilik konusu (97-99)... Muhacir-Ensar-Tabiûn’un fazileti (100)... Medine’nin münafığı hünerlidir (101)... Mescid, takva ve arındırma işlevli olmalıdır (107-110)... Allâh, cennet mukabilinde, müminlerden nefslerini ve mallarını satın almıştır (111)... Müşrike istiğfar yoktur (çünkü şirk bağışlanmaz; 113)... Yeryüzü kendilerine dar gelen tevbekarlar (117-119)... Din hakkında derinlikli anlayanların yetişmesi gerekir (122)... Enfüsümüzden gelen Rasûl (128-129)...
Yunus Sûresi’ne gelince:
Bu sûre’ye “yunus” isminin verilmesindeki hikmet ne?... Şayet “Yunus” isminin 98. âyette geçmesinden dolayıdır, denirse, bu iddia delille geçersiz kılınır... Zira Yunus a.s.dan başka sûrelerde birden çok âyette geçmektedir; bu sûrede ise tek bir âyette geçer... Üstelik bu âyette “Kavm’e Yunus” izafet terkibiyle, kavminin izafe edilmesiyle geçer, “Yunus” olarak değil... O halde bunun hikmeti ne olabilir?..
Önce 98. âyeti yazalım:
“Bir şehir halkı çıkıp iman etmiş olsaydı da, sonuçta bu imanlarının yararlarını görseydi! Yunus’un kavmi hariç! (Kavmi, Yunus’un aralarından ayrılıp gitmesinden sonra kendilerine azabın geleceğini hissedip toptan iman ve tövbe ettiler)... İman edince de, dünya hayatındaki aşağılanma azabını onlardan kaldırdık; onları muayyen bir süre (nimetlerimizden) yararlandırdık.”
İzahı şu olabilir: Yunus a.s. tebliğ ve teklif konumu olan nübüvvet ve irsal İŞİnden inhiraf etmek istedi (İnşirah sûresi?... “Hud sûresi beni kocalttı”?... Hud: 12?)... Cezası olarak, bedensellik- dünya- comfort zone BALIĞININ KARNINA DÜŞÜRÜLDÜ... Ezeli inayet sahibi bir Nebi olarak böylece o işlevin gerekliliği kendine öğretildi (ki balığın karnından çıktı?... Hz. Adem’in cennetinden düşmesi ve tevbesi gibi?)... Kavmine de, şayet nübüvvet ve irsal işlevi yoksa helak-rezillik var, diye öğretilmiş oldu... Bu ibretin muhatabı artık bir Nebi değil, biziz... O halde o işlevin gerekliliği “kavmi yunus” üzerinden bize söyleniyor... Allâhu a’lem...
Yunus Sûresindeki âyetlerin konularına gelince:
Mubdi’-Muıyd isimlerinin işleviyle ilgili âyetler dikkat çeker (4, 34)... Sıdk makamı (2)... “Halk”ı (tüm olarak) ibda’ ve birimselliklere iade realitesi (4; Elif-Lam-RA?)... Güneş ve Ay’ın özellikleri (5)... Cennet ehlinin Selâm yaşamları ve duaları (10)... İnsan’ın bir tabiatı (11-12)... Allâh, Selâm yurduna çağırır (25)... İhsan ehline el-Hüsnâ ve ziyadesi var (26)... Müşriklerin sorunu (31-33)... Zan, hakikatın yerini tutmaz (36)... Allâh insanlara zulmetmez, insanlar kendi nefslerine zulmeder (44)... Ahiret haşrının ve algı alanının yanıda dünya tanımalarının ve nisbetlerinin yeri önemsiz bir an gibidir (45)... Her ümmetin bir Rasûlü vardır (46)... Allâh fazlı ve rahmetiyle sevinmek (58)... Allâh Velileri’nin özellikleri (62-64)... Nuh a.s.ın haberi ve makamıy (71-72)... Hz. Musa ve Firavun konusunun ibretlik yönü (75-92)... Firavun’un boğulurken olan imanı, teslimiyeti ve cesedinin ibreti (90-92)... Aklını kullanmayanlar iman ve hidayet işinin akılla olacağını sanırlar (99-100)... Zararı dokunduran da hayrı isabet ettiren de Allâh’tır (107)...
Hud Sûresi’ne gelince:
Rasûller’in haberlerini kıssa eden kapsamlı bir sûredir... Sanırım bu sebeple Hz. Rasûlullâh a.s. “Beni Hud Sûresi ağarttı/kocalttı”, buyurmuştur...
Nitekim Sûre’nin hemen başında: Elif-Laaam-Ra ile hakikatına işaret edilen mutlak varlık kitabı’nın (makro beynin) âyetleri (Allâh işaretleri) muhkem kılınmıştır (zira hakikata dayanır ve herşey bu özelliklerden varlığını alır)... Sonra Hakiym ve Habiyr tarafından (Nebi, Rasûller ile) tafsile getirilmektedir (Kurân’ın âyetlerinin tafsili gene âyetlerce yapılır!... Müteşabihi anlamayan muhkemi de anlamamıştır!)... Allâh’tan gayrına kulluk düşünülmesin, diye!... (Hud: 1-2)
Kur’ân-ı Kerîm’in nesnel varlığı açısından harf-kelime-âyet-sûre-kitab inşası ve anlamı vardır; ve bu yapı her devirde aynıdır... Bu Kitab’ın (mushaf’ın) “kaç sayfa” veya okuyana bir tertip ve kolaylık için “kaç bölüm” olması; ya da yazı tekniği, insanlara bağlı bir düzenlemedir ve bu zamana bağlı bir farklılık ve gelişme gösterir...
Aslında Kur’ân, cüzlere ayrılamaz!... “Allâh” ismiyle işaret edilen hakiki tekillikte tecezzi kabul etmez!...
Nitekim Kur’ân şöyle der:
Hicr: 90-) Muktesimiyn’e (Tevrat ve İncil’i, beşeri bir bilgiymiş gibi kısım kısım edenlere) inzal ettiğimiz gibi (sana da tecezzi yapılamaz bir tekillik olan hakikat ilmini inzal ettik).
91-) Onlar ki, Kurân’ı (Hz. Muhammed a.s.a İNZAL edilen, Hakikat ve Sünnetullâh için en şanlı bilgiyi), cüzler kıldılar (cüz cüz ettiler).
Bu nedenle Hz. Rasûlullâh a.s. döneminde, inzal olduğu kadarıyla, Kur’ân-ı Hakiym’in bölümleri “Besmele” ile ayrılan “Sûre”lerdi!... Sonradan olan cüz ayrımı yoktu... “Ayet”lerden oluşan ve “Besmele” ile ayrılan 114 “Sûre” vardır Kurân’da...
Oysa cüz ayrımı “Besmele”sizdir ve en-Nebi s.a.v.in vefatından sonra olandır!...
Kur’ân sûreleri’nin bile iki çeşit tertibi vardır...
1. Nüzûl sırasına göre olan mushaf... Hz. Âli r.a.ın mushaf’ı böyleydi...
2. Bugünkü kitabî tertip... Literatürde “son arz” denilen Hz. Rasûlullâh a.s.ın son Ramazan Ayı’nda Cibriyl’e mukabele etmesinin bu sıraya göre olduğu rivayeti üzerine...
Yani Hz. Rasûlullâh a.s. hayatta iken iki kapak arasına getirilmiş bir kitap halinde mushaf yoktu... Bu ilk defa Hz. Ebubekr esSıddık r.a. hilafetinde yapılmış ve en son halini de Hz. Osman zinnureyn r.a. zamanındaki çalışma ve çoğaltma ile almıştır...
Kurân’ın hem ders ve hıfz edilmesi, hem de düzenli olarak okunması için ilk başlarda yedi bölüm olarak uygulamasını yapmışlar; haftada bir hatim indirilmesi için bir düşünce ile... Daha sonra otuz bölüme ayrılarak, özellikle Kur’ân ayı olan Ramazan aylarında “salatul kıyam= kıyam salâtı” denilen “teravih” namazlarında, hergün Kur’ân-ı Kerîm’den bir cüz miktarı okunarak hatim edilsin; veya dileyen diğer aylarda da hergün okuyarak, hiç olmazsa ayda bir, baştan sona Kurân'ı okumuş olsun diye bir maslahat gözetilmiş... Hatta daha sonra bu “cüz”ler de “hizb” (cüz’ün yarısı) ve “rub”(cüz’ün dörtte biri)ne ayrılmış, gene belli kolaylıklar için...
Kurân’ın baştan sona okunacağı müddet için bir alt sınır belirtilmiştir: “Kurân’ı üç’ten az (üç günden az müddette baştan sona) okuyan kimse fakih (din’de derin anlayışlı) olmamıştır (ne okuduğunu anlamamıştır)”, hadis-i şerifi ile... Hz. Rasûlullâh a.s.ın bilinen sünneti, özellikle gece salâtında çok uzun sûreleri peşpeşe kıraat ettiği ve her Ramazan Ayı’nın son on günü içinde (son senesi 20 gün) i’tikaflı iken, Cibril ile inzâl olan Kurân’ı baştan sona mükabele etmesidir!...