Tek'in Takdiri
“Hilâfet” sırrının insana verilmesinin sebebi, cinlerin vahdet ve kader konularını idrak edebilecek istidada sahip olamayışlarıdır... Bu yüzden de, bu sırları da kavrayabilecek bir idraka sahip varlık olarak insan var olmuştur.
“Ben arzda (bedende) bir halife (Esmâ mertebesinin farkındalığıyla yaşayan şuur sahibi) meydana getireceğim…” (2.Bakara:30)
Hükmünün neticesinde, vahdet ve kader sırlarını idrak edebilecek kapasitede var olan insan, bu istidadı ve kabiliyeti sonucu olarak “Hilâfet”e liyâkat kazanmıştır.
Vahdet konusunu anlamak için önce, Kelime-i Tevhid’in mânâsını anlamak; sonra, İhlâs Sûresi’nin mânâsını anlamak, sonra da bu anlayış ve kavrayış içinde İhlâs Sûresi’ni değerlendirebilmek gerekir.
İhlâs Sûresi’ni anlamadığımız sürece, “ALLÂH” ismi ile işaret edilen “Mutlak Vücud”un ne olduğunu kavrayabilmemiz mümkün değildir.
“ALLÂH” ismiyle işaret edilen Yüce Zât’ın başlı başına Tek Vücud -beden anlamında değil- olduğunu; O’nun varlığının dışında ikinci bir varlığın söz konusu olmadığını; O’nun, “sınırsız-sonsuz TEK” olduğunu idrak edebilirsek...
Ayrıca, O’nun herhangi bir varlıktan meydana gelmemesi; yine sınırsız-sonsuz olması nedeniyle de O’ndan meydana gelmiş olan ikinci bir varlığın da var olmadığını anlayabilirsek; işte bu anlayışlar neticesinde görürüz ki… Sınırsız Tek, “İlmi”nde, tüm varlıkları, âlemleri düşünmüş, değerlendirmiş, oluşturmuş ve bunları yok etmiştir.
01:56 Hemen hemen bütün ilimlere vâkıf olan cinlerin vukuf sahibi olamadıkları iki konu vardır:
Birincisi Vahdet konusu, vahdet sırrı, ikincisi de kader konusu, kader sırrı.
09:40 Mutlak varlık, hangi mânâlara uygun sûretlerin olmasını “MÜRİYD” isminin işaret ettiği şekilde “irade” etmişse, o şekilde onları “oldurmuş”tur!.. O, onları “yok”tan “var” etmiş; onların üzerinde irade ettiği şekilde tasarruf etmiş; ve onlara ne görev vermişse, hepsi de “isteyerek” O’na icabet etmiştir!
13:30 Mesele, Öz’den dışa doğru veya yukarıdan aşağıya doğru veya Nokta’dan açılıma doğru şekliyle düşünerek çözüme ulaşmaktır. Şayet biz, detaydan öze, piramitin altından yukarıya, çokluktan Tekliğe bakmaya kalkarsak, mutlaka bir yerde takılıp kalırız! Teferruatta boğulur, Öz’e ulaşamayız!.. Meseleyi özünden kavrayıp çözebilmenin yegâne şartı, Öz olan Nokta’dan dışa, Vahdet’ten kesrete doğru bakmaktır...
20:10 Müriyd olan O, sonsuz ve sınırsızdır! Yani, iradesi sonsuz ve sınırsızdır. Sınırsız olan irade sınırlanamayacağı için, her bir birimdeki irade de, sınırsız olanın iradesidir. Varın bundan böyle, Kudret, Kelâm, Semi, Basar gibi vasıfları da sınırsız olarak düşünüp, ortaya çıkacak sonuçları elinizden geliyorsa siz değerlendirin!
25:00 Koninin üst noktasından aşağıya bakmak zorundayız, varlığı değerlendirmek istiyorsak!
Sonsuz-sınırsız varlığın, sınırı olmadığına; ve sınırın ötesinde ikinci bir varlık söz konusu olmadığına göre; sınırsız varlığın, sıfatları ile sınırsız olarak fark etmek zorundayız. Bugüne kadar hep, “mutlak varlığı” yönünden sonsuz-sınırsızlığı ile anlatmaya gayret ettik. Şimdi ise size, sıfatları yönünden sonsuz-sınırsızlığını idrak ettirmek istiyoruz O yüce Zât’ın... Sıfatları yönünden sınırsızlığını idrak edebilirsek, o zaman hayatı ile, ilmi ile, iradesi ile, kudreti ile sınırsız olduğunu fark edeceğiz.
Sınırın ötesinde ikinci bir hayat, irade, kudret vasıflarıyla var olan bir varlık olmadığını idrak edeceğiz.
35:00 Bütün bu mânâların var edilişi sırrı, esasen geçmişte birçok birimde, çeşitli şekillerde tartışılan; “İlim mi malûma tâbidir; malûm mu ilme tâbidir?” tartışmasına dayanır...
41:00 İlminde, dilediği gibi hükmetmek sureti ile dilediği mânâları icat etmiş ve bu mânâlardan oluşan âlemleri yaratmıştır. Yani âlem, Efâl mertebesi itibarıyla değil, Esmâ mertebesi itibarıyla yaratılmış; hakikati itibarıyla “yok”tan var olmuş, “yok” olan âlemlerdir! Dolayısıyladır ki, her şey, O’nun Zât’ında, ilminde mevcuttur ve mevcudat, ilmin dışında vücud kokusu almamıştır! “İlim, malûma tâbidir” diyenlerin yanılgısının sebebi de şudur...
47:30 “Ben insanı yeryüzünde halife yarattım” diyor... “İnsan, yeryüzündeki halife”dir. “Semâ”da yani, “evrende her boyutta” dahi “halife”ler mevcuttur! Her boyutun yapısal özelliklerine ve kapasitesine göre “halife”ler mevcuttur! Bizim genelde bildiğimiz “Halife” yeryüzündeki “halife”dir! Yeryüzündeki “halife”nin de haddi, hududu bellidir. Gerçek “Halife”, Tek’tir. Ve O da, İnsan-ı Kâmil ismi ile tanıdığımız Ruh-u Â’zâm’dır... Veya bir diğer ifade ile Hakikat-i Muhammedî’dir. Veya ilim yönüyle, Akl-ı Evvel’dir. O’nun minyatürizesi, yeryüzünde, Âdem!.. Adı bile “Adem”=“Yok”!..
56:10 Zât’ın Vâhidiyeti itibarıyla sınırsızlığını idrak etmedikçe; Zât’ın sınırsızlığını idrak etmeden önce de, Zât’ın Vâhidiyeti itibarıyla sınırsızlığına iman etmedikçe, hakiki anlamıyla, İslâm’a ve imana gelmiş olmayız! Zira Kurân’da, kişinin bu gerçeği fark etmeden önceki hâlini anlatan, şu âyet vardır:
“Hevâsını (içgüdüsel dürtülerini - bedenselliğini - kuruntuladığını) Tanrı edineni gördün mü?..” (25.Furkan: 43)
01:06:10 “Allâh’ım bize bu yaşamı ihsan eyle, bu nimeti kolaylaştır!..” Ne buyuruyor Rasûlullâh (aleyhisselâm):
“Secde’de yapılan dua makbûldur.” Ve:
“Kulun Allâh’a en yakîn olduğu hâl, secde hâlidir...”
Öyle ise hep birlikte alnımızı toprağa koyalım(!)... Şimdi “secde” mi etmiş olduk?..
01:15:34 Bilelim ki, arınmanın pahası her şeyinden geçmektir. Sahip olduğun şeylerden geçemeyeceksen, hiç bu işe soyunma! Elbette bunun getireceği acılar, ıstıraplar, sıkıntılar, çileler, kesindir... Bunun sınavı yukarıdan, yazılı kağıtta test usulü gelmeyecek; malına, etiketine, en yakınlarının başına gelecek çeşitli olaylar şeklinde gelişecektir!
01:20:26 Eğer, “sen” hâlâ “Allâh”a ermek istiyorsan; bil ki, asla “sen” Allâh’a eremezsin!..
Allâh’ı istiyorsan, sana dünyayı yaşatacak olan kişilerin peşinden koşma! Seni, “ölmeden önce öldürecek”(!) olanı bulmaya çalış; ki “Sen beni göremezsin!..” hitabı ile karşılaşmayasın!.. Seni yaşatanlar, bir ömür boyu yaşatır, ama sonunda helâkın mukadderdir!.. Seni “ölmeden evvel öldüren”, Dost’undur!