21. Cüz
Ankebut: 46-69, Rum Sûresi, Lukman Sûresi, Secde Sûresi ve Ahzab: 1-30 âyetlerinden meydana gelmektedir...
Ankebut Sûresi âyetleri:
“Ehl-i Kitab’la en güzel şekilde mücade edin” emri (46-47)... Kur’ân, kendilerine ilim verilmiş olanların sadırlarında apaçık âyetlerdir (mushaf sayfalarındaki yazılarda değil; o âyetlerin anlamı OKUyandadır) (49)... İlahi Benliğin geniş Arz’ı, ismi “Beyin” olandır (56)... “Her nefs, ölümü tadacaktır!” büyük gerçeği (57)... Ahiret Yurdu, asıl hayevan (canlılık-bilinçlilik-yaşam yurdu) odur (64)... “Biz’de (hakikatını yaşamak için nefsine karşı) mucahade edenlere” yolların açılacağı müjdesi (69)...
Rum Sûresi:
Ehl-i Kitab Rum (doğu roma-bizans), ateşperest (bir Rasûl-Nebisi ve dolayısıyla Kitabı olmayan) Perslere karşı tercih edilmektedir (1-5)...
Ahiret’ten gafil olmak, ötede olmasından dolayı değil, 5 duyu kayıtlı dünyaMIZdan dolayıdır (madde ayniyle kuantum boyuttur?... Nitekim 8.ayette “nefslerindekini tefekkür etmediler mi?”, deniyor) (8-9)...
Herşey O’nun (isbatı ve işareti olarak) âyetlerindendir (20-27)... İbda’ ve iade bir sistemdir; potansiyelin dinamizmidir (27)... “La ilahe illAllâh” temelli mutlak Din ve “Allâh” fıtratı üzere proğramlanan haniyf tabanlı insan beyni (30)... Ba’s realitesini kavramanın yaşamı doğru algılamadaki önemi ve bu hususta kendilerine ilim verilenlerin imana önceliği (55-57)... Kur’ândaki misalleri anlamanın önemi ve ilmi olmayanların (ilim bilmektir?) bu hususta kalblerinin mühürlenmesi (58-59)...
Lukman Sûresi:
Kur’ân âyetlerini ve hakikat bilgisini ilimsiz söz eğlencesi yapanlar (6)...
“Allâh’a şükret” diye Hikmet verilen Lukman a.s.ın oğluna (Nebi’nin ümmetine?) altın öğütleri (12-19)...
Lukman: 27’nin nüzûl sebebi:
Bu âyetin sebebi nüzulünde İsra: 85’de bahsedilen “(Yahudiler) sana Ruh’tan soruyorlar... De ki: “Ruh, Rabbimin hükmündendir. İlimden size pek az verilmiştir!”, olay var...
Yahudi alimleri hem bir taraftan kendi itikatlarındaki “Ruh bilinmez... Şayet Muhammed (a.s.) bildiğini söylerse Nebi değil, demektir”, kabülüne göre, imtihan için sordular... Hz. Rasûlullâh a.s. da o anda cevap vermek yerine vahyi bekledi... Yani yahudi alimlerinin tasdik etmesi gereken şekilde cereyan etti herşey...
Fakat İsra: 85 ile “İlimden size pek az verilmiştir” kısmını yahudi kibrine yediremeyip: “Bize Tevrat verildi, o Tevrat’ta her şeyin açıklaması var, kime Tevrat verildiyse ona çok hayır verilmiştir” diyerek “bizim Tevrat’taki ruh hakkında bilgi bize yeter nasıl az bilgi verilmiştir”, gibisinden Hz. Rasûlullâh’a itiraz ettiler...
Hz. Rasûlullâh da sadece şöyle buyurdu: “o sizin Tevrat, Allâh indinde çok azdır”(Allâh ilmini mushaf ile sınırlayanlara da, ruh bilinmez diyenlere de ibret olsun?)...
Ve bu âyet nazıl oldu:
“Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa ve deniz de (mürekkep olsa), ondan sonra yedi deniz de ona eklense, Allâh’ın kelimeleri tükenmez... Muhakkak ki Allâh Aziyz’dir, Hakiym’dir.”(Lukman: 27)
Lukman: 34’e gelince: “Muhakkak ki o saatin (ölümün) ilmi Allâh indîndedir; yağmuru indirir; rahimlerde olanı bilir; hiçbir benlik yarının ne getireceğini (dirayeten) bilmez (Kehf sûresinde Hızır a.s. biliyor; hatta rüya keşfi ile bilinen olacaklar var?); hiçbir nefs nerede öleceğini de (dirayeten) bilmez (Hz. Rasûlullâh Bedir savaşında ölecek müşriklerin yerlerini daha önce göstermişti)! Muhakkak ki Allâh, Aliym’dir, Habiyr’dir.”
Bu âyette bahsedilen hususlar, “Allâh’dan başkasını bilmediği beş (ğayb)”, diye tanımlanır hadisi şerifle... Oysa âyetteki hususlar bugün biliniyor...
İzahı şu olabilir: âyette “ilim” kelimesi ile “dirayet” kelimesi bunun şifresini veriyor... Dirayet kişisel bir şey, kehanet gibi... Oysa Kuran’a göre “İLİM (vahy, keşif; bilim) ile bilmek, Allâh’ın bilmesidir”... Dolayısıyla ilgili ilmi elde eden, bunları o ilimle bilir ve bu bilmesi Allâh’ın bilmesidir... Zaten özellikle son ikisine “dirayet” kullanılmıştır; pratikte ilmi en zor olan da bu ikisidir... Allâhu a’lem!...
Secde Sûresi:
Hz. Rasûlullâh a.s.ın Cuma sabah salâtında 1.reka’tta Fatiha’dan sonra zammı sûre olarak okuduğu ve bu sûre gibi 30 âyetten meydana gelen Mülk Sûresiyle eşleştirilip birlikte akşamları yatmadan önce okuduğu rivayet edilmektedir...
“İnsan”ın “halk”ıyyeti, “tıyn= balçık”tan başlar; nefh-i ruh’tan sonra sem’-basar-fuad özellikleri “halk”olmuş beyinde açığa çıkar (7-9)... “İnsan”a müvekkel, “melek’ül mevt= ölüm kuvvesi” (11)... Cehennem (bireysellik-göresellik-tabiat yaşantısı), cin sınıfı ve insanlar ile doldurulur (başka da imkanı yoktur)... Bu nedenle Nas Sûre’sinde bu (göresellik-bireysellik-dışsallık tetikleyici) ikisinden (Rab-Melik-Rahman hakikatına) sığınılma emredilmiştir (13)... Deccalin cehennemi mi, hakiki cehennem mi (21)... Feth günü (28-29)...
Ahzab Sûresi:
Kurân’da “Ya eyyühenNebiyu= Ey O Nebi!” diye başlayan üç sûreden biridir (diğerleri: Talak ve Tahriym’dir)... İçinde “Nebi” kelimesi (“en-Nebi= The Nebi” diye) en çok (15 defa) geçen bir sûredir...
“En-Nebi, müminlere , kendi benliklerinden daha önceliklidir; O’nun eşleri de onların (iman
edenlerin) analarıdır!” (6)...
Kendilerinden ağır miysak alınan 5 Nebi (7-8)... Makam-ı Mahmud’un sahibi Hz. Muhammed’in (a.s.) şehrinde, kalacak yeri olmayanlar (13)... Cimrinin cimrisi, insanları Rasûlullâh’dan engelleyerek “Allâh”ı esirgeyenlerdir (18-19)... Üsve-i Hasene (21)... Allâh, müminlere (hakikatleri uğrunda; Allâh yolunda) savaşmalarında kafidir (25)... Nebi s.a.v.in eşlerinin “ya dünya ve zineti ya da Allâh ve Rasûlü ve sonsuz gelecek yurdu” diye, boşanmak için serbest bırakılmaları (29-30)...
Kur’ân-ı Kerîm’in nesnel varlığı açısından harf-kelime-âyet-sûre-kitab inşası ve anlamı vardır; ve bu yapı her devirde aynıdır... Bu Kitab’ın (mushaf’ın) “kaç sayfa” veya okuyana bir tertip ve kolaylık için “kaç bölüm” olması; ya da yazı tekniği, insanlara bağlı bir düzenlemedir ve bu zamana bağlı bir farklılık ve gelişme gösterir...
Aslında Kur’ân, cüzlere ayrılamaz!... “Allâh” ismiyle işaret edilen hakiki tekillikte tecezzi kabul etmez!...
Nitekim Kur’ân şöyle der:
Hicr: 90-) Muktesimiyn’e (Tevrat ve İncil’i, beşeri bir bilgiymiş gibi kısım kısım edenlere) inzal ettiğimiz gibi (sana da tecezzi yapılamaz bir tekillik olan hakikat ilmini inzal ettik).
91-) Onlar ki, Kurân’ı (Hz. Muhammed a.s.a İNZAL edilen, Hakikat ve Sünnetullâh için en şanlı bilgiyi), cüzler kıldılar (cüz cüz ettiler).
Bu nedenle Hz. Rasûlullâh a.s. döneminde, inzal olduğu kadarıyla, Kur’ân-ı Hakiym’in bölümleri “Besmele” ile ayrılan “Sûre”lerdi!... Sonradan olan cüz ayrımı yoktu... “Ayet”lerden oluşan ve “Besmele” ile ayrılan 114 “Sûre” vardır Kurân’da...
Oysa cüz ayrımı “Besmele”sizdir ve en-Nebi s.a.v.in vefatından sonra olandır!...
Kur’ân sûreleri’nin bile iki çeşit tertibi vardır...
1. Nüzûl sırasına göre olan mushaf... Hz. Âli r.a.ın mushaf’ı böyleydi...
2. Bugünkü kitabî tertip... Literatürde “son arz” denilen Hz. Rasûlullâh a.s.ın son Ramazan Ayı’nda Cibriyl’e mukabele etmesinin bu sıraya göre olduğu rivayeti üzerine...
Yani Hz. Rasûlullâh a.s. hayatta iken iki kapak arasına getirilmiş bir kitap halinde mushaf yoktu... Bu ilk defa Hz. Ebubekr esSıddık r.a. hilafetinde yapılmış ve en son halini de Hz. Osman zinnureyn r.a. zamanındaki çalışma ve çoğaltma ile almıştır...
Kurân’ın hem ders ve hıfz edilmesi, hem de düzenli olarak okunması için ilk başlarda yedi bölüm olarak uygulamasını yapmışlar; haftada bir hatim indirilmesi için bir düşünce ile... Daha sonra otuz bölüme ayrılarak, özellikle Kur’ân ayı olan Ramazan aylarında “salatul kıyam= kıyam salâtı” denilen “teravih” namazlarında, hergün Kur’ân-ı Kerîm’den bir cüz miktarı okunarak hatim edilsin; veya dileyen diğer aylarda da hergün okuyarak, hiç olmazsa ayda bir, baştan sona Kurân'ı okumuş olsun diye bir maslahat gözetilmiş... Hatta daha sonra bu “cüz”ler de “hizb” (cüz’ün yarısı) ve “rub”(cüz’ün dörtte biri)ne ayrılmış, gene belli kolaylıklar için...
Kurân’ın baştan sona okunacağı müddet için bir alt sınır belirtilmiştir: “Kurân’ı üç’ten az (üç günden az müddette baştan sona) okuyan kimse fakih (din’de derin anlayışlı) olmamıştır (ne okuduğunu anlamamıştır)”, hadis-i şerifi ile... Hz. Rasûlullâh a.s.ın bilinen sünneti, özellikle gece salâtında çok uzun sûreleri peşpeşe kıraat ettiği ve her Ramazan Ayı’nın son on günü içinde (son senesi 20 gün) i’tikaflı iken, Cibril ile inzâl olan Kurân’ı baştan sona mükabele etmesidir!...