Kur'ân Sırlarının Derinliğine
Bilim anladı varlığın ne olduğunu! Ne var ki, bugün bulduklarını, yüzlerce yıl önce evliyaullâhın keşfen tespit ettiğini bilmiyorlar…
Bir kısım Müslümanlar ise anlayamadı, yetmiş-seksen yıl öncesinden bu yıllara gelemedikleri için! Mecaz ve benzetmelerle anlatılanları deşifre etmeye çalışmadıkları için!
O yılların bilgilerinden öteye geçemeyip, yüzlerce yıllık veritabanlarını yenileyemedikleri, güncelleştiremedikleri için!
Varlıkta asla iki ayrı yapı olmadığını an-la-ya-ma-dık-la-rın-dan, bilimsel bulgulardan ve çağdaş verilerden öcüden kaçar gibi kaçtıklarından, anlaşılmaz dillerdeki anlatımların deşifresini bilemediklerinden, hâlâ her yapıyı madde ve mânâ diye ayırarak görüyorlar…
Birinin ötekinin bir alt boyutu olduğunu, birbirine GÖRE isimlendiğini ve değerlendirildiğini kavrayamıyorlar!
Rüyalarında madde olmayan bedenleriyle azap çekip kâbus gördükleri hâlde, toprak beden olmazsa azap olmaz, illâ topraktan beden şarttır deyip duruyorlar.
Beyinlerindeki görüntünün topraktan meydana gelmemiş olduğunun bile bilincinde değiller!
04:00 Kelimelerle değil, kavramlarla düşünme aşamasına geçemediğimiz, kelimeleri yalnızca bir kapı ya da bir işaret levhası gibi değerlendirip gösterdiği istikamettekini göremediğimiz sürece kilitlenmişlikten kurtulmamız çok zordur!
10:55 “Yâ Rabbi, bana eşyanın hakikatini olduğu gibi göster!” diyor Hazreti Muhammed. Maddenin, algılama organlarının sınırlarına GÖRE var kabul edildiğini; gerçekte madde-mânâ ikiliğinin (ayrımının) asla var olmadığını fark ve idrak edebilmek için, önce “eşyanın hakikatini” görebilmek; Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın niçin bu duayı yaptığını anlamak gerekir.
17:17 “Esmâ ül Hüsnâ” olarak bildirilen veya onların ötesindeki, umuma açıklanmamış olan tüm “isim”lerin işaret ettiği özellikler, hep bu tek “Vücud”a aittir!
20:10 “İsim”lerin anlamları, her mertebe anlayışına göre farklı derinlik ve mânâ kazanır. Çok sınırlı olarak dilimize çevrilmiş “Esmâ ül Hüsnâ” mânâları, yalnızca düşünce kapısının zilini çalabilmek içindir!
24:01 Allâh Rasûlü Muhammed Mustafa tarafından yaşanan “salât”ın olmazsa olmaz şartı, en başta iftitah tekbiri denen “ALLÂHU EKBER” sözündeki kavramı hissedip yaşamaktır!
28:30 Bütün “isim”lerle işaret edilen özellikler; bölünmez, parçalanmaz, birbirinden ayrılmaz bir “tek”illik içinde, “holografik” gerçekliğe uygun olarak öylesine “TEK”il “mevcut”tur ki; O’ndan başka bir mevcut, yani “Vücud” sahibi düşünülemez!
31:32 “Allâh” isimleri arasında “el ilâh” diye bir isim yoktur. “İlâhiyet”, Allâh isimlerinin anlamının açığa çıkmasındaki “işlevi”nin adıdır.
34:15 Eğer, kişi “ölmeden evvel ölmek” diye bahsedilen hakikate erme sırrını yaşayacaksa, “küçük kıyamet” denilen hâller de yaşamında açığa çıkmaya başlar...