18. Cüz
Mu’minun Sûresi, Nur Sûresi ve Furkan: 1-20 âyetlerinden meydana gelmektedir...
Mu’minun Sûresi:
Felaha eren ve Firdevs’e varis olanların özellikleri (1-11)... “İnsan”ın bedeni’nin “tıyn-sülale-nutfe-alaka-mudğa-ızam-lahm” aşamalarından halkedilmesi ve fıtratı tam olan bu organzimanın beyninde (hadis-i şeriflere göre ceninin 3x40= 120. Gününde) “nefh-i ruh” denilen Rabbani-meleki bir olayla ruhun oluşumu... FeTebarekAllâhu ahsenülHalıkıyn!?... Ölüm-kıyamet ba’sleri ile gelecek sonsuz yaşama devam ve fevkimizdeki yedi yol (12-17)...
Rasûller birbiri ardınca irsâl olunur (44)... MeryemOğlu ve annesi bir âyettir (mucizedir) (50)... Rasûl, iman’ın hakikatıdır (51)... Rasûl’ü tanımayan mı münkirdir (69)... Sıkıntı-azap halinin hikmeti (75-77)... Reenkarnasyon mümkün değil (99-100)... Ölümü tadma sonrası algı skalasına göre Yeryüzünde kalma müddeti, bir günün bir kısmından bile az (112-114)... Oysa “abes”(boşuna, hikmetsiz) olarak yaratılmdık (115-116)
Nur Sûresi:
Nur: 1-20 âyetleri için bir not:
Şirk, zina ve iffetli birine iftira aynı cins kötülüklerdir...
Hz. Rasûlullâh a.s. “Nikah, murseliyn’in sünnetindendir”, “Benim geçmişimde sifah (nikahsız, zina-şirk beraberliği) halka yoktur”, “Nikah, benim sünnetimdir”, buyuruyor...
“873. Mahlûkat çiftleşir, insanlar “bir”leşir!”(DOST’tan)...
“İnsan”, mahlukat üzerinde Allâh’ın TEKlik hakkıdır!... Nikah, “çift”i meydana getirenin “Tek”lik olduğunu; dolayısıyla bu tevhidi vuslatın nikahta esas olduğunu kavramak ve bunun bilincinde olarak adım atmak gerekir... Evlenenlere hep “Allâh mutlu etsin” denilir; düğün-gelin arabasına da “mutluyuz” yazılır!... Niye?... Oysa insan için “Allâhsız, hidayetsiz; vuslatsız” mutluluk ve huzur yoktur... Niye cennetliklere Kitab ve sünnet’te “saiyd= mutlu” denir?... Çünkü iman ehlidir... İman ehli sevgi ve vuslat ehlidir!... Evlilik bu temelde ve bu niyetle başlamalıdır ki huzur ve mutluluk; cennet hali oluşsun!...
Bu, sadece birer ömürlük iki eş’in BİRliği vuslat etmeleri için değil, “halife” neslin korunmasıyla ilgili bir tedbirdir...
Nitekim Kur’ân, “müşrik kadın-erkekle nikahlanmayın; onlar ateşe çağırır; Allâh ise Biiznihi (nikahla) cennete çağırır”(Bakara: 221),
“Zina eden erkek/kadın ancak zina eden veya müşrik bir kadın/erkekle evlenebilir”(Nur: 3), buyuruyor...
Mürseliyn’in sünneti olan ilahi maslahat, sadece nikahlı evliliği esas almamıştır, bu evliliğin korunması için de ağır tedbirler getirmiştir... Bu nedenle “zina” ve bu konuda “iftira” hem “şirk”le beraber sayılan günahlardan kabul edilmiş ve hem de ağır had cezaları (zina edenlerin herbirine 100 celde, zina idda edip te dört şahid getiremeyene 80 celde ceza) konmuştur... Daha önceki ehl-i kitab şeriatında “recm” hükmü gerçekten vardır... Kur’ân, bunu “celde” olarak hükme bağlamıştır...
Nur Sûresi diğer âyetlere gelince:
Bu sûrenin 11-19 âyetlerinde bahsedilen “ifk” (Hz. Aişe-i Sıddıka anamıza iftira) olayının yayılmasına sebep olan erkeklerden biri de Hz. Ebubekr r.a.ın hem akrabası ve hem de düzenli olarak geçimini sağlayıp yardım ettiği Mistah adlı kişi idi... İddanın iftira olduğu vahy ile de sabit olunca Hz. Ebubekr bu akrabasına bir daha yardım yapmayacağına yemin etti... Bunun üzerine Nur: 22 âyeti nazıl olunca, Hz. Ebubekr r.a. “VAllâhi, Allâh’ın beni mağfiret etmesini sever ve herşeye tercih ederim” diyerek yeminini bozdu ve yardıma devam etti...
Kendi evimiz olmayan evlere girme şartları ve nezaketi (27-29)... Nur âyeti ve Nur’a hidayet edilen “rical”, ve Allâh’ın nur vermedikleri (35-40)... Allâh ve Rasûlüne iman, Allâh ve Rasûlüne itaat ne demektir (47-57)... Üç soyunma vakti (58)... Rasûlullâh’dan izin almak ve Rasûl’ün da’veti (62-63)...
Furkan Sûresi
“Furkan”ın kuluna (abdu”HU”) tenziyli (1)... Hz. Rasûlullâh a.s. “Din” olarak ne söylemişse bunu Tevrat-İnciyl dahil herhangi bir kitaptan okuyup yazarak veya dinleyip yazdırarak edinmemiştir; “semâlardaki ve arzdaki sırrı bilenin inzâlidir” (4-6)... Rasûl’ün beşeri tarafıyla perdelenenler (7-9)... “Yetiş ey ölüm” denilen ürpertici gerçek (11-14)...
Kur’ân-ı Kerîm’in nesnel varlığı açısından harf-kelime-âyet-sûre-kitab inşası ve anlamı vardır; ve bu yapı her devirde aynıdır... Bu Kitab’ın (mushaf’ın) “kaç sayfa” veya okuyana bir tertip ve kolaylık için “kaç bölüm” olması; ya da yazı tekniği, insanlara bağlı bir düzenlemedir ve bu zamana bağlı bir farklılık ve gelişme gösterir...
Aslında Kur’ân, cüzlere ayrılamaz!... “Allâh” ismiyle işaret edilen hakiki tekillikte tecezzi kabul etmez!...
Nitekim Kur’ân şöyle der:
Hicr: 90-) Muktesimiyn’e (Tevrat ve İncil’i, beşeri bir bilgiymiş gibi kısım kısım edenlere) inzal ettiğimiz gibi (sana da tecezzi yapılamaz bir tekillik olan hakikat ilmini inzal ettik).
91-) Onlar ki, Kurân’ı (Hz. Muhammed a.s.a İNZAL edilen, Hakikat ve Sünnetullâh için en şanlı bilgiyi), cüzler kıldılar (cüz cüz ettiler).
Bu nedenle Hz. Rasûlullâh a.s. döneminde, inzal olduğu kadarıyla, Kur’ân-ı Hakiym’in bölümleri “Besmele” ile ayrılan “Sûre”lerdi!... Sonradan olan cüz ayrımı yoktu... “Ayet”lerden oluşan ve “Besmele” ile ayrılan 114 “Sûre” vardır Kurân’da...
Oysa cüz ayrımı “Besmele”sizdir ve en-Nebi s.a.v.in vefatından sonra olandır!...
Kur’ân sûreleri’nin bile iki çeşit tertibi vardır...
1. Nüzûl sırasına göre olan mushaf... Hz. Âli r.a.ın mushaf’ı böyleydi...
2. Bugünkü kitabî tertip... Literatürde “son arz” denilen Hz. Rasûlullâh a.s.ın son Ramazan Ayı’nda Cibriyl’e mukabele etmesinin bu sıraya göre olduğu rivayeti üzerine...
Yani Hz. Rasûlullâh a.s. hayatta iken iki kapak arasına getirilmiş bir kitap halinde mushaf yoktu... Bu ilk defa Hz. Ebubekr esSıddık r.a. hilafetinde yapılmış ve en son halini de Hz. Osman zinnureyn r.a. zamanındaki çalışma ve çoğaltma ile almıştır...
Kurân’ın hem ders ve hıfz edilmesi, hem de düzenli olarak okunması için ilk başlarda yedi bölüm olarak uygulamasını yapmışlar; haftada bir hatim indirilmesi için bir düşünce ile... Daha sonra otuz bölüme ayrılarak, özellikle Kur’ân ayı olan Ramazan aylarında “salatul kıyam= kıyam salâtı” denilen “teravih” namazlarında, hergün Kur’ân-ı Kerîm’den bir cüz miktarı okunarak hatim edilsin; veya dileyen diğer aylarda da hergün okuyarak, hiç olmazsa ayda bir, baştan sona Kurân'ı okumuş olsun diye bir maslahat gözetilmiş... Hatta daha sonra bu “cüz”ler de “hizb” (cüz’ün yarısı) ve “rub”(cüz’ün dörtte biri)ne ayrılmış, gene belli kolaylıklar için...
Kurân’ın baştan sona okunacağı müddet için bir alt sınır belirtilmiştir: “Kurân’ı üç’ten az (üç günden az müddette baştan sona) okuyan kimse fakih (din’de derin anlayışlı) olmamıştır (ne okuduğunu anlamamıştır)”, hadis-i şerifi ile... Hz. Rasûlullâh a.s.ın bilinen sünneti, özellikle gece salâtında çok uzun sûreleri peşpeşe kıraat ettiği ve her Ramazan Ayı’nın son on günü içinde (son senesi 20 gün) i’tikaflı iken, Cibril ile inzâl olan Kurân’ı baştan sona mükabele etmesidir!...