Vahdet ve Kesret Gerçeği
“ALLÂH” adıyla işaret edilenin dilemesi ve programlamasıyla oluşmuş bir sistem içinde yer alan bizler, algılama kapasitemizin sınırları içinde, kozamızda yaşarken; bir yandan da haddimizi bilemeyip, sanki evrenin hükümdarı gibi evrene ve yaşama dönük değerlendirmelerimizi sürdürmekteyiz!..
Evrenin gerçek boyutlarına, bir açıklamasında “Yedi kat semânın her biri, bir diğeri içinde çöldeki yüzük gibi kalır” diyerek işaret eden Allâh Rasûlü’nün bildirdiği Din’den bîhaber; 1400 küsur yıl öncesinin bedevîsi bakışıyla, geçen süreç şartlarının getirdiği sınırlı anlayış yorumları ve dahi araya karışmış safsatalarla meczolmuş Müslümanlık anlayışı ile 2000’lerde yaşamımızı düzenlemekteyiz!..
Mirâc'ı; at veya füzeyle uzayda seyahat, sonucunda da gökteki bir tanrı huzuruna çıkmak; ve dahi gökteki tanrıyla buluşup ondan buyruklar almak ve hatta onunla pazarlık etmek; diye anlayan kafa yapısı; ALLÂH indîndeki tek DİN hakkında, ilkel anlayışıyla sınırlı kişisel hükümler vererek, dünya ve âhiretimizi düzenlemeye kalkmakta; biz de bütün bunları kerâmetmişcesine kabullenmekteyiz!..
Bu ilkel anlayışla âdeta kabile dinine dönüştürülmüş Müslümanlık anlayışından, kıyamete kadar geçerli evrensel gerçekleri vurgulayan İslâm Dini anlayışına ne zaman, nasıl yükseleceğiz?
Kim bu gidişe “DUR” diyecek?
Hâlâ gelmeyecek mi bizi İslâm Dini’nin gerçeğine yöneltecek, akıl ve mantık dışı safsatalarla iç içe geçerek melezleşmiş müslümanlıktan kurtaracak bir aydınlatıcı...
Düşünebilen beyinlerde sorular çok... Ne çare ki, geçmişin safsatalarından arınmış, mantıksal bütünlük içinde gerçekleri ve sistemi dillendiren kişi yok!..
Cahil, bilmediğini bilmemekte!.. Aydınsı, bin türlü çelişkili fikirler içinde, sistemli ve mantıksal bütünlük içindeki bakıştan ve konunun ruhundan ne kadar yabancı olduğunu fark edememekte!..
İlim, mukallitlerin dilinde olmuş kilim; ayaklara düşmüş, paspas edilmekte!..
Meded Yâ Rabb-ül âlemîn!..
Allâh Rasûlü Muhammed Mustafa (aleyhisselâm) hiçbir puta ve tanrıya inanmayan hanîf iken, vahiy ile, tüm varlıkların aslı, hakikati, özü ve zâhiri olan; ancak tüm bu anlamlarla da kayıtlanmaktan berî, Orijini müşahede edip; bundan sonra da insanları putlardan arındırmaya çalışmış 1400 küsur yıl önce...
Anlatmaya çalışmış ki, dışa yönelik tapınılacak hiçbir varlık yoktur!.. Yalnızca her birim kendi özü ve hakikati olan “ALLÂH” adıyla isimlenmişe biçimsel-mekânsal olmayan anlamda ulaşma imkânına sahiptir!..
Mi’râc yolu, “salât”ın yaşanmasıyla, birimin özüne dönük olarak, tüm inananlara açıktır!.. Göklerde ise ulaşılacak bir hedef veya tanrı asla mevcut değildir!.. Keza, dıştaki bir varlığa yönelik herhangi bir ibadet de asla söz konusu değildir!..
İbadet adı verilen tüm çalışmalar; kişinin, kendisine Fâtır’ın bahşetmiş olduğu ve kolaylaştırdığı yoldan, fıtratı kadarıyla hakikatinin muradını gerçekleştirmek içindir.
Tasavvuf erenleri, tasavvuftaki yolculuğu, “başladığı noktaya gelen daireyi tamamlamaktır” diye tarif etmişlerdir.
Bireysellik ve birimsellik noktasından hareket eden düşünce yolcuları, aşama aşama eşyanın (şeyler) hakikatine ilerleyerek, her şeyin TEK’ten var olduğunu müşahede ederler. Bu boyutta, basîretleriyle tespit ederler ki, hakikatleri itibarıyla, çokluk yani kesret mevcut olmayıp, varlık TEK’ten ibarettir. Ne kendileri ne de çeşitli boyutlar ve evrenler hiç var olmamıştır!.. Böylece yarım daire tamamlanmış, “fenâfillâh” gerçekleşmiş olur... Bunun biraz ötesi de vardır ki, onu burada dillendirmenin gereği yoktur.
İkinci yarım dairenin yolculuğu kolaylaştırılmış olanlar ise burada kalmayıp, fıtratları gereği olarak seyirlerinde devam ederler... Bu defa TEK’in İlim sıfatının, “Müriyd” ismiyle işaret edilen İrade sıfatı aracılığıyla Kudrete dönüşerek, kesrete ait ilmî sûretleri meydana getirdiğini; bu ilmî sûretleri hâvî mücerred meleğin, kendisinden açığa çıkma mahalli olan “RUH” adlı müşahhas meleğe dönüştüğünü, bundan meydana gelen hamele-i arş denen müşahhas meleklerin varlığını ve boyut boyut bunlardan meydana gelen diğer müşahhas melâikenin varlıklarıyla evren içre nice evrenlerin ve sair varlıkların oluşumunu müşahede ederler. Nelerden nelerin nasıl meydana geldiğini, hangi müşahhas melek-(kuvve)lerin hangi kuvveler-varlıklar şeklinde açığa çıktığını seyrederler. Seyredenin, gerçekte kim olduğunun bilincinde, varlıksız olarak!..
Tahkik ehli (hakikatine ermiş - taklitçi değil) olan bu zevât Rabbine yakîn (yakın - uzak değil) elde etmiş olarak artık bilirler ki, Allâh Rasûlü’nün 1400 küsur yıl önce bildirdikleri, eksiksiz fazlasız aynen Allâh Sistemi’nin (Sünnetullâh) sonucudur!.. Kim bunu müşahede ve idrak edemese de, fakat taklit yollu uygulasa, gene yararını görür; tahkike eremediği için kaybettikleri kazandıklarından çok çok daha fazla olsa dahi!.. Kim bu sistemin gereklerine karşı çıkarsa, o da, eksik kalan ibadet adı verilmiş çalışmalarının kendisinde oluşturacağı eksiklikler dolayısıyla, sistemin dişlileri arasına düşerek kendi kendini cezalandırmış olur!..
Yaratılmış her boyutta, o boyutun kanun ve kuralları geçerlidir!.. Hakikati ne olursa olsun!
Kişinin hakikatinin TEK’e dayanması, onun yaşadığı boyutun şartlarından azâde kalmasını sağlamaz!.. Atomlardan meydana gelen tahta yanar, ama atomları, tahtanın yandığı ateşte yanmaz!.. Cahil mukallitin dediği üzere, “Benim aslım HAKK’tır, Hak cehennemde yanmaz” mantıksızlığına ancak kendi gibi anlayışı kıt olanlar inanır!..
Bugün yanan, yarın da yanar! Bugün azap çeken, yarın da azap çeker!.. Bugün neysen, yarın da o’sun!.. Bunu iyi anlamak gerekir.
Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın söylediklerini, ne gerekçeyle olursa olsun, arka plana atıp, seni O’nun bildirdiği yaşam biçiminden uzaklaştırmaya çalışanlar, bil ki seni sadece, vehimleriyle, evham ve aldanış dünyasına ve bunun sonuçlarına sürüklemektedirler!..
Bal kavanozu yalanmakla balın nimetlerine erilmez!.. Eczane sahibi olsan, raftaki bir ilacı kullanmadıkça hastalığından kurtulamazsın!..
Yaşamda kudret hâkimdir!.. Allâh’ın Kudret Sıfatı vardır; acz sıfatı yoktur!.. Sistemde her an ilmî veya fiilî kudret, âcize galebe çalıp onu bir şekilde imha etmektedir!..
Allâh, insanı yeryüzünde halife olarak meydana getirmiş ve onu kendi Esmâ ve sıfatlarıyla bezemiştir!..
Sen, yaptığın ibadet adı verilen çalışmalarla, gök tanrısını övüp ululaştırmayacak; varlığına bahşedilmiş kuvveleri kendinde açığa çıkaracaksın!.. Böylece birtakım yeni kuvveler elde etmiş olarak başka bir boyutta o boyutun canlıları arasında yerini alacaksın. Eğer bu kuvveleri bu çalışmaları yapmayarak elde etmemişsen, bu defa da o boyutun canlıları arasında oyuncak olacaksın, bunun sonuçlarına katlanacaksın!.. İşteibadetin amacı budur!..
Evren içre evrenleri sayısız boyutlar içinde yaratmış “ALLÂH” adıyla işaret edilenin, senin ibadetine ihtiyacı yoktur!.. Kesinlikle bil ki, ne yapacaksan hep, kendi orijinini tanımak, varlığına bahşedilmiş özellikleri ve kuvveleri açığa çıkarıp sonuçlarını yaşamak için yapacaksın!..
Mehdi, kurtarıcı bekleyerek, yaşadığın anları boşa geçirme gafletine düşme dostum!.. MehdiN hakikatinde mevcuttur!.. Arıya bile vahyeden Allâh sana da özünden her an vahyetmektedir; lâkin veritabanın bu vahyi sana fark ettirmemektedir!..
Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’dan bu yana geçen süreç içinde gelmiş, çeşitli mertebelerde kalmış kişilerin o mertebelere dayanarak söylediği şeyler, seni asla Allâh Rasûlü’nün bildirdiklerini uygulamaktan alıkoymasın!.. İslâm Dini’ni hakkıyla anlayıp gereğini yaşamak için tek örnek Zât, Hz. Muhammed Mustafa adıyla bilinen ALLÂH Rasûlüdür!..
Ne mutlu O’nu anlayıp, O’nun düşüncelerini idrak edip, O’nun evrensel sistem gereği uygulamalarını örnek alarak yaşamını buna göre düzenlemek suretiyle, sonsuz mutluluğa erenlere...
AHMED HULÛSİ
3 Ekim 2002
Raleigh – NC, USA