Ayrıca burada EN ÖNEMLİ FARK EDİLESİ HUSUS ŞUDUR:
Rasûlullâh, o putperest Ebu Cehil, Ebu Leheb ve onların takipçisi, Rasûlullâh torunu katili Yezid gibilerin kıyafet örflerine karışmadığı gibi, onlara böyle bir öneri dahi götürmeyip, onlar gibi giyinip yaşamaya devam etmiştir yaşam biçiminde.
Çünkü bu, DİN’in gereğini yaşamada önemi olmayan bir konu idi; ve bunun ebedî hayat gerçeği veya ismi “ALLÂH” olanın bilinmesiyle bir ilgisi yoktu!
Bu da demektir ki...
Allâh bir insana hidâyet ederse, o kişi; içinde yaşadığı toplumun örf ve âdetlerine göre giyim kuşamını devam ettirebilir, ama “Sünnetullâh” gereği konularda onlara uymaz; hidâyet üzere olduğu konularda, öğrendiği gerçekleri onlara bildirmeye devam eder!
Yani, kişinin içinde yaşadığı toplumun örf, âdet, kıyafet gibi hususlardaki anlayışına karşı çıkması değil, tam tersine onlara uyması SÜNNET-İ RASÛL’dür!
Çünkü DİN, insanlara kılık kıyafet devrimi için gelmemiştir!
Kılık kıyafetle uğraşmak “Din”in işi değildir. İnsanlar toplumsal barışı bozmayacak biçimde inandığı gibi, istediği gibi giyinip, okuma, yaşama, çalışma haklarına sahiptirler sünnete göre! Her ne kadar bu husus, beyni anlayamayıp bedende kalanlara ters gelse de!..
Kıyafetine bakarak kişinin dini hakkında hüküm vermek, kişinin gelişmemiş, taklitçi bir beyne sahip olduğunun açık ifadesidir.
İsmi “ALLÂH” olanın Rasûlü, insanlara içinde yaşadıkları sistem ve düzenin gerçeklerini bildirerek, insanların, o günde “DİN” adı verilmiş olan ALLÂH sistem ve düzenine uygun yaşamaları ve kendilerini ebedî hayata hazırlamaları için çaba göstermiştir!
“DİNDAR” kişi demek,ALLÂH sistem ve düzeniniaraştırıp sorgulayıp, anlayıp, gereğince yaşamayı kabullenmiş kişi demektir! Dindar kişi, bu “OKU”duğu sistem gerçekleri dolayısıyla da “muttaki” yani “kendini koruyan” olur, fark ettiği gelecekteki tehlikelere karşı!
ALLÂH RASÛLÜ’nün sünnetine tâbi olmak demek, O’nun anlayışını benimseyip, gösterdiği yolda yürümek ve dediklerini uygulayarak geleceğin güzelliklerine erişmek demektir. O’nun bildirdiği özündeki hakikati keşfedip, O’nun muhteşem sonuçlarını yaşamak demektir! Taklitle ömür tüketmek değil!
Rasûlullâh’ın sünnetine uymak, kendisine hibe edilen ilmi, insanlarla karşılıksız olarak paylaşmak demektir! İnsanları kılık kıyafet hikâyeleriyle avutmak değil!
ALLÂH sistem ve düzenini, yani “Sünnetullâh”ı idrak eden ve gereklerini uygulayan kişi, “Sünnet-i Rasûlullâh”a da uymuş olan kişidir!
“Kim kendini hangi kavme benzetirse o kavimdendir” uyarısı, kişinin, “fikir ve inancını” paylaştığı topluluktan olduğuna işaret eder... Kılık kıyafetinin veya saç-sakalının benzemesini değil!
“Din adı altında insanlara hükmetmek” yazısında anlattığım üzere, birtakım insanlar “DİN”in sorgulanmasını, araştırılmasını yasaklamışlar; ve böylece de düşünme yetisi olmayan, ezberci, teyp beyinli insanlar üremesine yol açmışlardır...
Dünya, hikmet yurdudur ve Rasûlullâh’ın her açıklaması bir hikmete dayanmaktadır! Akıllı insan, Rasûlullâh’ı daha iyi anlamak için, her beyanını sorgulayıp, araştırıp, bildirilenin hikmetine ermeye çalışır.
“Hikmet, müminin yitiğidir” uyarısı buna işaret eder.
Düşünce sisteminde çelişki ya da kopukluk olan kişi “DİN”i anlamamış, içinde yaşadığı sistem ve düzeni, mekanizmayı “OKU”yamamış taklitçidir!
Oysa “DİN”, taklit kabul etmez!