İşte “namazın ikamesi” başladı...
“İnniy veccehtü vechiye lilleziy fetaresSemâvati vel Arda Haniyfen ve ma ene minel müşrikiyn” (6.En’am: 79)
“Muhakkak ki ben vechimi (bilincimi) hanîf (tanrı objesiz) olarak, semâlar ve arzın Fâtır’ına (her şeyi yaratış amacına göre programlayarak Yaratan’a) yönelttim... Ben müşriklerden değilim!”
“İnne Salatiy ve Nüsükiy ve mahyaye ve mematiy Lillâhi Rabbil alemiyn; ve Lâ şeriyke leHU ve Bi zâlike ümirtü ve ene evvelül müslimiyn” (6.En’am: 162-163)
“Muhakkak ki salâtım (yönelişim - namazım), nüsukum (Allâh’a yaklaştırıcı işlevi olan çalışmalarım), hayatım ve ölümümle yaşayacaklarım; Rabb-ül âlemîn olan Allâh içindir (Allâh Esmâ’sına ait özelliklerin açığa çıkması içindir).‘HÛ’ için ortak kavramı düşünülemez! İşte bununla hükmolundum; ben teslim olmuşluğunu yaşayanlardanım.”
Ondan sonra “Subhaneke ve bihamdike”yi okudun; her zerrenin “O”nu tespih ettiğini, “O”nun bütün eksik kavramlardan münezzeh olduğunu; her bir yaptığının mükemmellik olduğunu; her bir var ettiğinin ayrı bir mükemmeliyeti sergileme amacına dönük olduğunu idrak etmiş olarak dile getirdin.
“O”nun “hamd”ı ile “hamd” ederim, dedin... Yani, sadece “Allâh” kendi kendini idrak edip, değerlendirebilir, dedin...
Zira, “ALLÂH”ı “ALLÂH”ın dışında bir varlığın idrak etmesi mümkün değildir!
Övüp, yüceltmek ancak idrak etmekle mümkündür! Bizim “Allâh”ı değerlendirip, övmemiz, yüceltmemiz mümkün değildir…
…Ve hatta böyle bir şeye kalkışmamız “O”na bir nâkısiyet atfetmektir!
Gerçeğiyle, ancak ve sadece, “ALLÂH” kendi kendini anlayıp, bilir ve değerlendirir, demektir “Hamd”ın mânâsı!
Ondan sonra, EÛZÜ BESMELE’Yİ okuyup yani seni tanrına tapınmaya yönelten ve de varsayımdan oluşan düşüncelere saptırıcı olan “CİN KÖKENLİ” ilham ve vesveselerden, “ALLÂH”a sığındın...
“B”ismillâh’ir Rahmân’ir Rahıym...
“Varlığımı da oluşturup ismi “Allâh” olan Rahmân’dır Rahıym’dir… Ki O’nun namınadır eylemim!”
Dedin... Ve…
Bu arada “ALLÂH”, dilinde okudu!
Kendi kuvvet, kudret ve ilmiyle var olan âlemlerin Rabbi olan “Allâh”ın, özelliklerinin eseri olan âlemlerini seyr hâlinde olduğunu; ve o âlemlerin terbiye edici, yönlendirici, var edicisinin de “Allâh” olduğunu açıkladı... Daha doğrusu bunun böyle olduğunu sende dile getiren Allâh oldu!
Sen, “yok”luğunu fark ettin, böylece çıktın aradan, ortada kaldı sadece Yaradan; ve “ALLÂH” sende bu mânâyı ifade etmeye başladı.