“Yer demir gök bakır” tanımlaması misali; “yer kum gök güneş” ortamında dillenen “Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİSİ”, ne çare ki, misal vermek için, zamanın ve ortamın şartları ile ve dahi o çağın insanlarının anlayışıyla sınırlı olarak, çok az örnek verilebilecek objeye sahiptir! Bu yüzden de, insanların bildiği mahdut objeye, çeşitli anlamlar yükleyerek, aynı isim altında çok farklı şeylere işaret yolunu seçmekte; ya da aynı şeyin farklı özelliklerine, farklı isimler ve özellikleri yönünden yaklaşmaktadır.
Mesela, “semâ” ismiyle, ender olarak “gök, uzay” anlatılırken, çoklukla da “insanın bilinç boyutuna” ve “bilinç boyutundaki oluşuma, fikirlere” işaret edilmektedir. “Yeryüzü” anlamına gelen “Arz” ismi ise bu birinci anlamıyla pek az kullanılıp daha ziyade “insan bedeni”ne işaret edilmektedir. “Arz” ismiyle işaret edilen “insan bedenine” ise, bazen “en’am - evcil hayvan” denilerek hayvansı - insansı özellikleri itibarıyla yeme, içme, uyuma, seks, duygular vb. işaret edilirken; maddeden - topraktan - arzdan oluşmuş biyolojik yapısı itibarıyla “dabbe” olarak tanımlanmakta; bazen de hakikati olan “Esmâ” bileşimi itibarıyla ölümsüz bilinç varlık olan “insan”ı, bedenselliğe, kendini beden kabul etmeye çekmesi sebebiyle “şeytan” diye dikkat çekilmektedir! “Dağ” kelimesi ise, orijinal mânâsıyla pek az kullanılmasına karşılık, çoklukla “benlik - ene - ego” anlamına işaret eder. Ayrıca, “Arz”ın “beden” anlamıyla kullanılması hâlinde “bedendeki organlardan”, “dağlar” diye söz edildiğini de görmekteyiz. “Dağlar yürür gider sen onları durur görürsün” işareti ise, bedendeki, çakılı dağlar misali bu organların sürekli yenilenme ve değişim içinde olduğunu vurgulamaktadır.
“Zevc” kelimesi ise değişik yerlerde değişik anlamlarla kullanılan bir başka kelimedir. Çok kullanılan anlamıyla “evli eş” gibi değerlendirilmesi yanı sıra, “bilincin eşi olup, bir süre sonra terk edilecek beden” anlamında; hatta Vâkı’a Sûresi (56: 7) âyetinde kullanıldığı şekliyle “ezvâcen selâseh” (üç eşli değil!) “kısım - cins” mânâsıyla anlatımda yerini almaktadır.
Eğer biz örneklediğimiz türden birçok kelimeyi, yalnızca tek bir mânâ ve kullanım şekliyle kabullenirsek; o zaman elimizdeki metnin, anlaşılması çok zor, tanrı buyruğu bir fermanname olduğu zannına kapılmamız işten bile değildir!
Oysa Kur’ân-ı Kerîm, âlemlerin Rabbinden vahiy yollu, yani içten dışa açığa çıkan; “DİN”i açıklayan, “Esmâ özelliklerinin” fiiller âlemine hangi sistemle nasıl yansıdığı BİLGİsinin “inzâl” yollu dillenişidir. “El İnsan” yani “şuur”, dillenmiş Kurân’dır! Beden boyutundaki kendini beden sanan varlığın “insan” olarak isimlenişi ise, derûnundaki “şuur”u itibarıyladır. Buna “iman” etmeyen bilinçler ise, yalnızca bedenselliklerine dönük olarak yaşadıkları için, Kur’ân-ı Kerîm’de “onlar hayvan gibidirler belki daha aşağı” diye tarif edilmektedirler. Yani, sadece bedenlerindeki hayvani özellikleriyle yaşamakta olmaları yüzünden! Kendi hakikatlerindeki muhteşem ve muazzam özellikleri inkâr ederek yalnızca bedenin, bağırsaklardaki nöronların (ikinci beynin) dürtüleriyle yaşamaları, onları “hayvaniyet - bedensellik yaşamı” derekesine indirmektedir.
Rasûl ve Nebilerin hikâyelerinin sıklıkla anlatılması konusuna gelince... Bunlar dahi hep insanda açığa çıkan düşünsel veya bedensel yaşam hatalarına karşı uyarı misalleri olarak yer almaktadır ki; benzeri olaylar her devirdeki her insanın başından geçmektedir zaman zaman türlü şekillerde!
Âdem’in yaratılışının orijinine, “Muhakkak ki Allâh indînde İsa’nın oluşumu Âdem’in oluşumu gibidir... (3. Âl-u İmran: 59)” uyarısıyla işaret edilmektedir. Bir annenin rahminden dünyaya gelmiştir bedeni itibarıyla Âdem! Bedensel orijini itibarıyla da bildiğimiz biyolojik aşamalardan geçmiştir. Bu da çeşitli benzetmelerle anlatılmaktadır. Bu konuda, “Esmâ mânâlarının tamamını” kabul ve bunun “şuuruna” erme yoluyla da “halife” olduğuna işaret edilmektedir ki konunun esas önemli yanı burasıdır. Gerisi ayrıntıdır; çünkü sonunda toprak olacak bedenin nereden ve nasıl oluştuğu hiç önemli değildir! Sadece, onun bedensel yanı itibarıyla dünyanın atomik boyutundan biyolojik oluşumla yaratıldığına, çeşitli benzetme veya sembollerle değinilmektedir.