Kur’ân-ı Kerîm’de “Allâh” ismiyle işaret edilene “iman” ise iki aşamalı olarak anlatılmaktadır. Birinci aşaması “dışsallık” yanı itibarıyla, yani bilincin ötesindeki sonsuz sınırsız özellikli yaratıcıya -Esmâ mertebesine- “iman”dır. Bu, iman edenlerin geneline yaygın ve sonuçta cennet yaşamı olarak tanımlanan bir boyuta geçmeyi oluşturacak yaşam biçimini getirecektir açığa çıkardıkları itibarıyla. İkinci aşaması ise “iman”ın öze ermişlere, kalp - şuur sahiplerine hitap eden; “B” harfi işaretiyle anlamı fark ettirilmeye çalışılanıdır. “B” harfinin işareti, “ben”in hakikatinin “Esmâ” özellikleri olduğunu; bu özelliklerin kendisinde her an ve ebeden çıkacağını; bu yüzden, her an kendisinden açığa çıkanlarla “Allâh” adıyla işaret edileni tespih etmekte, O’na kulluk etmekte olduğunu fark etmesi; O’nun hamdi olarak (bi-hamdihi) kendisinden Hamd’in açığa çıktığını yaşaması uyarısıdır.
“Meleklere” iman, “Esmâ mertebesinde” mevcut olan özelliklerin, kuvveden fiile çıkması aşamasında oluşan “kuvvelere iman”ı anlatmaktadır. Çokluk âlemi olarak tanımlanan “El Esmâ” özellikleriyle oluşmuş birimsel benliklerin tamamı bu kuvvelerden meydana geldiği içindir ki; her şeyin varlığındaki üst boyutu “melekiyetidir”... Fark, bunun olup olmamasında değil; bunun fark edilmesinde ya da fark edilmemesinde; en azından bu realiteye “iman” edilip edilmemesindedir. Kendisini yalnızca bir bilinç varlık (insansı) kabul edip “iman”ı olmayanın bu hususu kavraması imkânsız denecek kadar güçtür!
“Kitaplara-BİLGİ’ye” iman ise, Rasûl ve Nebilerin, hakikatlerinden boyutsal bir geçişle “şuur”larında buldukları, “vahiy” diye tanımlanan şekilde açığa çıkan -inzâl olan- Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİSİ’ne imandır.
“Rasûl”ler, Hakikat Bilgisini, hakikatlerinden, Esmâ mertebesinden, melekî kuvvelerle, -bilinç devrede olmaksızın- “vahiy” yollu alarak şuurlarında bulan ve bunu bilinç boyutunda dillendiren -irsâl olmuş-, açığa çıkmışlardır.
“Âhirete” yani sonsuz gelecek yaşama “iman”, “ben”in, “vefat” ederek bedensiz kalarak yok olmayacağına; “ölüm”ün tadılarak, yani madde-biyolojik beden terk edildikten sonra, “bâ’s” diye tanımlanan bir oluşumla “ruh” bedenle, görünmeyen varlıkların da içinde yer aldığı boyutta yaşama devam edileceğine; daha sonra da yaşamın çeşitli isimlerle tanımlanan iki farklı ortam ve boyutta süreceğine imanı anlatmaktadır. “B” harfinin başına getirildiği bölümlerde vurgulanan “bilâhireti” şeklinde tanımlanan “iman” ise, “Ben”in kendi hakikatine dönük olarak sonsuza dek geçireceği aşamalara (84.İnşikak: 19) ve yaşam hâllerine işaret etmektedir.
“Allâh’tan korunun” ya da “Allâh’tan korkun”un anlamı ise, bu ismin müsemması bir gökteki tanrı olmaması nedeniyle şu anlamadır... “El Esmâ”sıyla âlemleri yaratmış bulunan “Allâh” ismiyle işaret edilen, “Sünnetullâh“ diye tanımladığı biçimde âlemlerin oluşum ve gelişim sürecini meydana getirmiştir. Burada kesin geçerli olan kanun, açığa çıkan “Esmâ bileşiminin”, varlığındaki “El Hasiyb” ismi özelliği dolayısıyladır ki, sonraki aşamada öncekinin sonucunu yaşamasıdır! Kısaca, senden ne açığa çıkarsa düşünce ya da fiil olarak, bir sonraki aşamalarda onun sonucunu, getirisini yaşarsın; demektir bu! Bu duruma da “hesabı anında gören = Seriy’ul Hisab” veya “kesinlikle en şiddetli şekilde yanlış davranışın sonucunu yaşatan = Şediyd’ül Ikab” anlamına uyarılar vurgulanmıştır. İşte böyle işleyen bir sistemde, çok düşünerek, bu şartlara göre tedbir alarak yaşamak, Allâh’tan korunmak veya korkmak diye anlatılmıştır. “Allâh sistem ve düzeni = Sünnetullâh”ta açığa çıkan “EL ESM” olduğuna göre de, bu durum “Allâh’tan korkma veya korunma” anlamına gelmektedir! Dolayısıyladır ki, birime yapılan “nankörlük” Allâh’a yapılmış nankörlük olarak kişiye sonucunu yaşatmaktadır! İşte bu yapılanın karşılığını görme diye anlatılan ve “ceza” ismiyle anlatılan olay, esasında karşılık değil, yapılanın sonucunun otomatik yaşanmasına işaret etmektedir.
İşte “insan”a, bu şekilde hakikatini “hatırlama - zikir” uyarısı yapan Kur’ân-ı Kerîm, olayı misallerle tafsilâtlandırarak, sayısız benzetmeler ve temsiller anlatarak, düşünmeye davet etmektedir muhataplarını.