“Nefs”in Mertebeleri
Nefs’in bilincinin kendini tanıması yedi mertebede olur.
Nefs, birinci mertebede, dilediklerini gerçekleştirmeye çalıştığı, kendini beden kabul etme durumundadır.
Bu düzeyde, kendini beden kabul ettiği için, bedenin bütün istek ve arzularına sahip çıkarak, bedenin dilediği her şey için onları gerçekleştirme emrini verir ve onları yaptırır!
Buna, emreden Nefs anlamına, “Emmâre Nefs” denmiştir. Bu düzeyde yaşayan bir insan, bütün ağırlığını, yeme içme, rahatına düşkün olma, uyuma, seks, bedene dönük nam, şan şöhret peşinde koşma ile ortaya koyar.
Genelde, insanların çok çok büyük bir kısmı bu düzeydedir. Kendini beden kabul ederek, bedene dönük istek ve arzuları gerçekleştirme yolunda yaşama hâlidir bu...
Bu durumda Nefs, tamamıyla Rubûbiyeti yaşıyordur! Bunun en güzel örneği Firavun’dur!
Diğer bir anlatımla, kendini tanrı olarak görür, o şekliyle yaşar, kendinin orijinini, var edenini, aslını kabul etmez!
Şayet bu Nefs, hidâyete erdirilirse, akıl ona ışık tutarsa, şöyle düşünmeye başlar:
“Bir süre sonra, ölüm denilen olayla bu beden elimden gidecek ve ben, bu bedensiz olarak yaşama devam edeceğim! Bu bedeni yitireceğime göre, demek ki ben bu beden değilim! Peki o zaman ben neyim?..”
Böylece aklını kullanmaya başlarsa birtakım çalışmalara girer; kendini ve bütün varlığı meydana getiren ana varlığı araştırma yoluna gider! Neticede gerek kendini ve gerekse bu varlığı meydana getiren Ana varlığı kabul eder!
Kabul ettiği zaman, “Ben bu bedeni terk ediyorum, böyle bir varlık var. Öyleyse ben, “ben”i meydana getiren bu varlığın ne olduğunu anlayıp bilmek durumundayım... Ayrıca da bu bedenden kendimi kurtarmak durumundayım...” diye düşünmeye başlar. Hâlini eleştirir...
“Sadece yiyip-içip, sekse ve rahatıma dönük yaşamaya dair yaptığım çalışmalar, beni birtakım gerçeklerden alıkoyuyor. Bu durumda, bazı çalışmalar yapmalıyım. Bugüne kadar zamanımı boşuna geçirmişim. Ben bunları nasıl telâfi edeceğim?” diye düşünüp pişmanlık duyar, kendi kendine kızmaya başlar. Kendi kendine “levm” eder...
İşte bazı gerçekleri idrak etmesi sonucu, kendi kendine kızmaya başlaması itibarıyla bu Nefs’e, “Levvâme Nefs” denmiştir...
“NEFS” bu eksiklerini fark edip bunları tamamlama yolunda birtakım düşünsel ve bedensel, gerekli çalışmaları yaptıktan sonra, beyinde belli hassasiyetler oluşur.
Bu hassasiyetler sonucunda beyin, âfakî veya enfüsî belli ilhamlar almaya başlar! Bu ilhamların bazıları neticesinde o Nefsin bilinci, aklını üst düzeyde kullanır. Aklı da, Akl-ı Küll’den ilham almaya başlar.
Çünkü Nefs’in aslı Nefs-i Küll olduğu gibi, kendinde mevcut bilinci de, Akl-ı Küll’den akıl almaya başlar...
Bütün bunlar kendisine ilham yollu gelir.
Bu aldığı ilhamlar neticesinde, şunu fark etmeye başlar:
Varlıkta iki tane mevcut yoktur. Varlık, TEK-BİR’den ibarettir. O da “Allâh” özel ismiyle işaret edilen yüce varlıktır.
Peki, varlık Tek-Bir olduğuna göre; O’nun içinde veya dışında ikinci bir mevcut olmadığına göre; yalnızca kendi varlığı, benliği mevcut! O hiçbir zaman yok olmuyor...
O zaman fark eder ki:
“Benim Nefs’imin hakikati, O mevcut olan Tek’tir!”...