“....Görür gözü, işitir kulağı, söyler dili BEN olurum”!..
Kudsî hadîs’in işaret ettiği anlamda, orada “Ene’l Hak” diyen Hakk’ın kendisi olur!.. Tıpkı, ateşten Musa (aleyhisselâm)’a “Kesinlikle Ben ALLÂH’ım” hitabının gelmesi gibi... Sanma ki, o sözü söyleyen, gördüğün kuldur!
“...(OKU) ATTIĞINDA SEN ATMADIN, ATAN ALLÂH’TI!..” (8.Enfâl: 17) âyetinin anlamı bu mertebede fark edilir ve yaşanır!
“Fenâfillâh” yani Allâh varlığı yanında kendi “yok”luğunu yaşama mertebesidir; ki “velâyet” dahi burada başlar.
Burada önemli bir noktaya değinmek istiyorum...
Kişide, idrak ilerlemesi vardır. Kişideki idrak ilerlemesinin neticesinde Ruh’ta yani astral-ışınsal bedende gelişen belli kuvvetler vardır.
Bir de, Nefs’in bilincini geliştirerek kendinin tabiat kayıtlarından berî olduğunu fark etmesi olayı vardır.
Kişide ilerleme iki yönlü olur:
1. Kişinin ruhanî kuvvetlerinin gelişmesi.
2. Nefs’in bilincinin arınması.
Genelde tasavvufta tarikatlar bu iki sistemden birine öncelik verirler. Bazı tarikatlarda, ruhanî kuvvetlerin gelişmesine ağırlık vermişler, “Nefs”i ikinci plana bırakmışlardır. Bazı tarikatlarda, “Nefs”i arındırmaya ağırlık vermişlerdir. Ruhanî kuvvetlerin gelişmesini, “Nefs”e bağlı olarak ilerletmişlerdir.
“Nefs” terbiyesinden ana murat; “Nefs”in bilincini tezkiye etmek, yani arındırmaktır! Sonuçta “Nefs”i “saf” hâle getirmek, ya da bir diğer deyişle orijinine dönüştürmektir.
“Nefs”in bilincini arındırma tâbiriyle; “Nefs”in kendi hakikatini anlaması neticesinde kendini beden varsaymaktan ileri gelen, bedene dayalı yaşam tarzından uzaklaşma mücadelesi vermesinden söz ediyorum!
“Nefs”inin hakikatinin Hak olduğunu hisseder; ancak öte yandan, “Nefs”inin bilincinin kapasitesinden dolayı, kendini beden kabul etmekten ileri gelen birtakım yerleşmiş alışkanlıkları da vardır...
Nefs, kendini beden kabul ettiği için; yemeye-içmeye, maddi zevklere dönük bir yaşam içine girer!
Oysa Nefs’in, kendi benliğini, hakikatini anlayıp idrak edebilmesi için, bunları kontrol altına alması gerekir! Bununla birlikte, bir de yapılan ibadetler; namaz, zikir, oruç vs. gibi çalışmalarla, ruhanî kuvvetleri gelişir ve buna bağlı olarak Nefs’ini tanıma imkânları da artar.
Eğer kişi, ruhanî kuvvetlerini geliştirme yolunu tutmuş; ilimle, gerçeği itibarıyla Nefs’ini tanımış, Mülhime’ye geçmiş ise ne âlâ...
Ancak, Levvâme’yi geçti, Mülhime bilgilerini edindi, fakat Nefs’ini arındırma mücadelesine girmedi ise...
Nefs, bilincini arındırma mücadelesine girmediği için tabiat hükmünden kendini kurtaramadı!.. İşte burada bazı tehlikeler ve enteresan olaylar söz konusu olur.
Bazı kişilerde, yapılan belli çalışmalar sonucu, Ruh kuvvetinde gelişme olur.
Beynin çalışan kapasitesi, belli çalışmalar sonunda bazı özelliklere ve kuvvetlere kavuşur! Bu hassasiyete kavuşma neticesinde de ruhanîyetinde yükselme olur. Beynindeki bu kapasitenin getirdiği özellik ile belli şeyleri görebilir, sezebilir veya belli manevî çalışmaları yapabilir, manevî seyahatleri gerçekleştirebilir ve hatta manevî bazı görevleri yapabilecek düzeye ulaşabilir...
O zaman bu kişiye belli çalışmalar, görevler yaptırılır. Gerek alıştırma düzeyinde, gerekse ihtiyaç duyulan düzeyde, üsttekiler tarafından ona belli görevler tevdi edilir.