35 - Fâtır Sûresi
"Euzü Billahi mineş şeytanir racim"
BismillahirRahmanirRahıym
-
El Hamdu Lillâhi Fatıris Semavati vel Ardı Ca’ılil Melaiketi Rusülen üliy ecnihatin mesna ve sülâse ve ruba’* yeziydü fiyl halkı ma yeşa’* innAllâhe alâ külli şey’in Kadiyr;
Hamd; semâların ve arzın Fâtır’ı (yaratış amacına göre belli bir programla icat eden), melekleri (şuurlu işlev kuvveleri türler) ikişer, üçer, dörder yönlü (işlevli) Rasûller olarak açığa çıkaran Allâh’a aittir! Yaratılışta dilediğini ziyade eder... Muhakkak ki Allâh her şeye Kaadir’dir.
-
Ma yeftehıllahu linNasi min rahmetin fela mümsike leha* ve ma yümsik fela mursile lehu min ba’dihi ve HUvel ‘Aziyzül Hakiym;
Allâh, insanlara bir rahmet açacaksa, onu engelleyecek yoktur! O’ndan sonra, kapattığını da açığa çıkaracak yoktur! “HÛ”; Aziyz’dir, Hakiym’dir.
-
Ya eyyühen Nasüzküru nı’metAllâhi aleyküm* hel min halikın ğayrullahi yerzükuküm mines Semai vel Ard* lâ ilâhe illâ HU* feenna tü’fekûn;
Ey insanlar... Üzerinizdeki Allâh nimetini düşünün! Allâh’tan gayrı, semâdan (beyindeki datadan) ve arzdan (beyin - beden yollu) sizin yaşam gıdanızı veren bir yaratıcı var mı? Tanrı yoktur, sadece “HÛ”! Nasıl (Hak’tan) sapıtırsınız!
-
Ve in yükezzibuke fekad küzzibet Rusulün min kablik* ve ilAllâhi turce’ul umûr;
Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki Rasûller de gerçekten yalanlanmıştı! Olup bitenler hakkında hüküm Allâh’a aittir.
-
Ya eyyühenNasu inne va’dAllâhi Hakkun fela teğurrennekümül hayatüd dünya ve lâ yeğurrenneküm Billâhil ğarur;
Ey insanlar! Muhakkak ki Allâh’ın vaadi gerçektir! Dünya hayatı (bedensel yaşam boyutu) sakın sizi aldatmasın... O çok aldatıcı da (bilinciniz) Allâh’a karşı mağrur yapmasın!
-
İnneş şeytane leküm adüvvün fettehızûhu adüvvâ* innema yed’u hızbehu li yekûnu min ashabis se’ıyr;
Muhakkak ki şeytan (bedenin organlarının yolladığı impulslarla beyinde oluşmuş olup, bilinçte açığa çıkan kendini bedenden ibaret sanma kabulü) sizin için bir düşmandır (Allâh’tan, hakikatinizden uzaklaştırıcı bir faktör)! Siz de onu düşman edinin! (Kendini yalnızca beden kabulü,) kendine inananları, alevli ateşin ehli olmaları için çağırır!
-
Elleziyne keferu lehüm azâbün şediyd* velleziyne amenû ve amilus salihati lehüm mağfiretün ve ecrun kebiyr;
Hakikat bilgisini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. İman edip imanının gereğini uygulayanlara gelince, onlar için bir mağfiret ve büyük bir karşılık vardır.
-
Efemen züyyine lehu suü amelihi fereahu hasena* feinnAllâhe yudıllu men yeşau ve yehdiy men yeşa’* fela tezheb nefsüke aleyhim haserat* innAllâhe ‘Aliymun Bima yasne’un;
Kötü fiilleri kendisine süslü gösterilince, kendini iyi sanan (nasıl iyilerle bir olur)! Muhakkak ki Allâh, dilediğini saptırır ve dilediğine hidâyet verir... O hâlde hüsran ehlini düşünüp üzülme! Muhakkak ki Allâh onların ürettiklerini (Yaratan’ı olarak) Aliym’dir.
-
VAllâhulleziy erseler riyaha fetüsiyru sehaben fesuknahu ila beledin meyyitin feahyeyna Bihil Arda ba’de mevtiha* kezâliken nüşur;
Allâh ki, rüzgârları (rahmânî ilmi) irsâl etti de bulutları (beşerî duygu ve kabullerin şuurda oluşturduğu kara bulutları) sürüyor... Sonra onu (rahmânî ilmi) ölü bir beldeye (bilince) sevk ettik de onunla o arzı (bedeni) ölüyken dirilttik! Nüşur (aslına dönüş) böylecedir!
-
Men kâne yüriydül ‘ızzete feLillâhil ‘ızzetü cemiy’a* ileyHİ yas’adül kelimüt tayyibü vel amelüs salihu yerfe’uh* velleziyne yemkürunes seyyiati lehüm azâbün şediyd* ve mekru ülaike huve yebur;
Kim izzet diliyorsa, (öncelikle bilsin ki) izzet tümüyle Allâh’ındır (kendini Allâh’tan ayrı birim kabullenende yaşadığı şirk hâli nedeniyle izzet olmaz)! Güzel, temiz yaratılmışlar O’na ulaşır! İmanın gereği fiiller onu yükseltir... Kötülükleri mekr (hile) yapanlara gelince, onlar için şiddetli bir azap vardır... Bunların mekri boşa çıkar!
-
VAllâhu halekaküm min türabin sümme min nutfetin sümme ce’aleküm ezvaca* ve ma tahmilu min ünsâ ve lâ teda’u illâ Bi ‘ılmiHİ, ve ma yu’ammeru min mu’ammerin ve lâ yünkasu min umurihi illâ fiy Kitab* inne zâlike alAllâhi yesiyr;
Allâh sizi bir topraktan, sonra bir nutfeden yarattı; sonra sizi çiftler (ikili genetik sarmal) olarak meydana getirdi. O’nun (genetik sarmaldan açığa çıkan) ilmi dışında hiçbir dişi (üreten) ne hamile kalır (üretim aşamasına geçer) ve ne de doğurur (yeni bir canlı meydana getirir)... Bir yaşam sahibinin ömür süresi muhakkak bir kitapta (yaratılış genetik kodlarında) yazılıdır! Muhakkak ki bu Allâh üzerine çok kolaydır.
-
Ve ma yestevil bahran* hazâ azbün furatün saiğun şerabühu ve hazâ milhun ücac*ve min küllin te’külune lahmen tariyyen ve testahricune hılyeten telbesuneha* ve teral fülke fiyhi mevahıre litebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun;
İki deniz eşit olmaz! Biri tatlı mı tatlı, susuzluğu giderir, içimi hoş ve kolaydır... Diğeri ise tuzludur, acıdır... Her birinden taze et yersiniz ve giyeceğiniz bir süs çıkarırsınız... O’nun fazlından talep etmeniz ve şükretmeniz için, gemileri onda yara yara gidenler görürsün.
-
Yulicül leyle fiyn nehari ve yulicün nehare fiyl leyli ve sahhareş Şemse vel Kamere küllün yecriy li ecelin müsemma* zâlikümullâhu Rabbüküm leHUl Mülk* velleziyne ted’une min dûniHİ ma yemlikune min kıtmiyr;
Geceyi gündüze dönüştürür, gündüzü de geceye dönüştürür... Güneş’i ve Ay’ı işlevlendirmiştir... Her biri belirlenmiş bir sürece kadar akıp gider... İşte budur Allâh, Rabbiniz! Mülk O’nun (Esmâ özelliklerinin seyri - açığa çıkması) içindir! O’nun dûnunda yöneldikleriniz (var zannettikleriniz) bir hurma çekirdeğinin zarına bile mâlik değildirler.
-
İn ted’uhüm lâ yesmeu duaeküm* velev semi’u mestecabu leküm* ve yevmel kıyameti yekfürune Bi şirkiküm* ve lâ yünebbiuke mislü Habiyr;
Eğer onlara seslenirseniz, sizin çağrınızı işitmezler! Diyelim ki işitseler, size cevap veremezler! (Üstelik) kıyamet sürecinde, sizin onlara tanrılık atfetmenizi inkâr ederler... Habiyr’in (haberdar olanın) benzeri (kimse) sana haber veremez.
-
Ya eyyühen Nasu entümül fukarâu ilAllâh* vAllâhu HUvel Ğaniyyül Hamiyd;
Ey insanlar! Siz Allâh’a (mutlak muhtaç) “yok”sullarsınız (Esmâ’sıyla varsınız)! Allâh ise Ğaniyy’dir, Hamiyd’dir.
-
İn yeşe’ yüzhibküm ve ye’ti Bi halkın cediyd;
Eğer dilerse sizi ortadan kaldırır ve halk-ı cedîd olarak (Esmâ’sının yepyeni bir açığa çıkışıyla) gelir!
-
Ve ma zâlike alAllâhi Bi ‘aziyz;
Bu, Aziyz (karşı konulmaz kuvve sahibi) Allâh’a (sorun) değildir.
-
Ve lâ teziru vaziretun vizre uhra* ve in ted’u müskaletün ila hımliha lâ yuhmel minhü şey’ün velev kâne zâ kurba* innema tünzirulleziyne yahşevne Rabbehüm Bil ğaybi ve ekamus Salâte, ve men tezekka feinnema yetezekka li nefsih* ve ilAllâhil mesıyr;
Hiçbir suç yüklenmiş benlik, bir başkasının yükünü yüklenmez... Yükü ağır biri, onu (yükünü) taşımaya çağırsa bile, ondan bir şey yüklenilip taşınılmaz... Akraba dahi olsa! Sen ancak gaybları olarak Rablerinden haşyet duyan ve salâtı ikame edenleri uyarırsın... Kim arınıp temizlenirse ancak kendi nefsi için temizlenmiştir... Dönüş Allâh’adır.
-
Ve ma yesteviyl a’ma vel basıyr;
Âmâ (kör) ile basîr (gören) bir olmaz.
-
Ve lez zulümatü ve len nûr;
Karanlıklar (cehalet) ile Nûr da (ilim de)!
-
Ve lezzıllu ve lel harur;
Zıll (Esmâ kuvveleri gölgesi şuur) ile harur (yakan sıcak bedenler) de!
-
Ve ma yesteviyl ahyâu ve lel emvat* innAllâhe yüsmi’u men yeşa’* ve ma ente Bi müsmi’ın men fiyl kubur;
Diriler (hakikat ilmi) ile ölüler (kendini vefat edince yok olacak sanan bedenliler) de bir olmaz! Muhakkak ki Allâh dilediğine işittirir... Sen, kabirlerin içindeki (kozalarının - beyinlerinin içindeki dünyalarında yaşayıp kendini bununla kilitlemiş) kimselere işittirme işlevine sahip değilsin!
-
İn ente illâ neziyr;
Sen kesinlikle yalnızca uyarıcısın!
-
İnna erselnake Bil Hakkı beşiyran ve neziyra* ve in min ümmetin illâ halâ fiyha neziyr;
Muhakkak ki biz seni Hak olarak irsâl ettik, müjdeci ve uyarıcı! Hiçbir ümmet yoktur ki onun içinde bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.
-
Ve in yükezzibuke fekad kezzebelleziyne min kablihim* caethüm Rusulühüm Bil beyyinati ve Bizzuburi ve Bil Kitabil müniyr;
Eğer seni yalanlıyorlarsa, gerçekten onlardan öncekiler de yalanlanmıştı. Rasûlleri onlara apaçık deliller, zübur (hikmet bilgileri) ve aydınlatıcı bilgiler olarak gelmişti.
-
Sümme ehaztülleziyne keferu fekeyfe kâne nekiyr;
Sonra o hakikat bilgisini inkâr edenleri yakaladım... Benim Nekiyr’im (beni inkâr sonucu cezam) nasıl oldu!
-
Elem tera ennAllâhe enzele mines Semai maen, feahrecna Bihi semeratin muhtelifen elvanüha* ve minel cibali cüdedün biydun ve humrun muhtelifün elvanüha ve ğarâbiybü sud;
Görmedin mi ki Allâh semâdan bir su (ilim) inzâl etti... Onunla renkleri muhtelif meyveler (düşünce sahipleri) çıkardık... Dağlardan (benlik sahipleri) da beyaz, renkleri muhtelif kırmızı ve simsiyah cüddeler (renkleri {anlamları - yaşam tarzları} farklı olan yollar var).
-
Ve minenNasi veddevabbi vel’ en’ami muhtelifün elvanühu kezâlik* innema yahşAllâhe min ‘ıbadiHİl ‘ulema’* innAllâhe ‘Aziyzün Ğafûr;
İnsanlardan, dabbelerden (beden türleri - ırklar) ve en’amdan da (hayvansı özellikler) renkleri muhtelif olanlar var! Allâh’tan, kullarından ancak âlimler (“Allâh” ismiyle işaret olunanı fark edenler, Azametini bilenler) haşyet duyar! Muhakkak ki Allâh Aziyz’dir, Ğafûr’dur.
-
İnnelleziyne yetlune KitabAllâhi ve ekamus Salete ve enfeku mimma razaknahüm sirran va alaniyeten yercune ticaraten len tebur;
Muhakkak ki Allâh’ın Kitabını “oku”yanlar, salâtı ikame edenler ve kendilerini beslediğimiz yaşam gıdalarından, gizli - açık, Allâh için karşılıksız bağışlayanlar, asla kaybetmeyecekleri yatırımı yaptıklarını umabilirler!
-
Li yüveffiyehüm ücurehüm ve yeziydehüm min fadliHİ, inneHU Ğafûrun Şekûr;
Onlara hak ettikleri karşılığı tam verir ve fazlından da artırır... Muhakkak ki O, Ğafûr’dur, Şekûr’dur.
-
Velleziy evhaynâ ileyke minel Kitabi HUvel hakku musaddikan lima beyne yedeyh* innAllâhe Bi ‘ıbadiHİ le Habiyrun Basıyr;
Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİSİ’nden (Kitaptan) sana vahyettiğimiz, kendinden öncekini tasdik eden olarak Hakk’ın ta kendisidir! Muhakkak ki Allâh, Esmâ’sıyla kullarının varlığında olarak Habiyr’dir, Basıyr’dir.
-
Sümme evresnel Kitabelleziynastafeyna min ‘ıbadiNA* feminhüm zâlimün linefsih* ve minhüm muktesıd*ve minhüm sabikun Bil hayrati Biiznillâh* zâlike HUvel fadlül kebiyr;
Sonra kullarımızdan süzüp seçtiklerimizi Hakikat ve Sünnetullâh bilgisine vâris kıldık! Onlardan kimi nefsine zulmedicidir (hakikat bilgisinin hakkını vererek yaşayamaz)... Onlardan kimi muktesiddir (arada, kâh hakikatini hisseder kâh bedenselliğe düşer)... Onlardan kimi de Bi-iznillâh (Esmâ açığa çıkışının elvermesiyle) hayırlar - yaşantıları ile öne geçendir... İşte bu büyük lütuf, üstünlüktür!
Not:Bu âyeti açıklayan bir hadis-i şerif: Ebud Derda r.a. dedi ki, Hz. Rasûlullâh’ı şu âyeti (yani bu 32. âyeti) okurken işittim de şöyle buyurdu: “Hayratlar ile öne geçene gelince, o hesap görmeden cennete girer... Muktesid (arada olan) ise kolay bir hesapla hesaba çekilir... Amma nefsine zulmedene gelince, kendisine hemm (hüzün - üzüntü) dokununcaya kadar bir makâmda oturur, sonra cennete dâhil olur”... Sonra şu âyeti okudu: “Hamd, hazanı (üzülmeyi) bizden gideren (tüm kuvvelerin sahibi) Allâh’a aittir... Muhakkak ki Rabbimiz, Ğafûr’dur, Şekûr’dur. {34. âyet}” (Müsned-i A.Hanbel)
-
Cennatu ‘Adnin yedhuluneha yuhallevne fiyha min esavira min zehebin ve lü’lüa* ve libasühüm fiyha hariyr;
Adn (Esmâ kuvveleriyle tahakkuk ederek yaşam) cennetleri ki, oraya girerler... Orada altından bilezikler ve inci ile süslenirler... Orada onların elbiseleri ipektir.
-
Ve kalül Hamdu Lillâhilleziy ezhebe ‘annelhazen* inne Rabbenâ le Ğafûrun Şekûr;
(Adn cenneti yaşamına girenler) dediler ki: “Hamd, üzülmeyi bizden gideren Allâh’a aittir... Muhakkak ki Rabbimiz, Ğafûr’dur, Şekûr’dur.”
-
Elleziy ehallenâ dârel mukameti min fadliHİ, lâ yemessünâ fiyhâ nesabün ve lâ yemessünâ fiyhâ luğûb;
Ki O, bizi fazlından Dâr-ül Mukame’ye (cennet yaşamını yaşatacak özellikli yapıya) yerleştirdi... Onda ne bir yorgunluk dokunur bize, ne de bir usanç.
-
Velleziyne keferu lehüm naru cehennem* lâ yukda aleyhim feyemutu ve lâ yuhaffefü anhüm min azâbiha* kezâlike necziy külle kefur;
Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, onlar için cehennemî yanış vardır... Ne onlara ölümle hükmedilir ki ölsünler ve ne de azaplarından hafifletilir... Her (hakikat bilgisine karşı) nankörlük edeni böylece cezalandırırız.
-
Ve hüm yastarihune fiyha* Rabbena ahricna na’mel salihan ğayralleziy künna na’mel* evelem nu’ammirküm ma yetezekkeru fiyhi men tezekkere ve caekümün neziyr* fezûku fema liz zâlimiyne min nasıyr;
Onlar orada (cehennemde) feryat ederler: “Rabbimiz! Bizi (bu şartlarımızdan) çıkar ki önceden yaptıklarımızdan farklı olarak esas yapılması gerekli olanları yapalım”... (Cevap verilir:) “Sizi, düşünme kapasitesi olan birinin, düşünebileceği kadar bir ömürle yaşatmadık mı? Size uyarıcı da geldi! O hâlde şimdi tadın (kendinize hazırladığınızı)! Zâlimler için bir yardımcı yoktur.”
-
İnnAllâhe ‘Alimu ğaybis Semavati vel Ard* inneHU ‘Aliymun Bi zatis sudur;
Muhakkak ki Allâh semâların (Esmâ hakikatinden gelen beyindeki kapasitenin) ve arzın (beyindekilerin) gaybını bilendir... Şüphesiz ki O, sadırların (derûnlarınızın) zâtı (hakikati) olarak Aliym’dir.
-
HUvelleziy ce’aleküm halâife fiyl Ard* femen kefere fealeyhi küfruh* ve lâ yeziydül kafiriyne küfruhüm ‘ınde Rabbihim illâ maktâ* ve lâ yeziydül kafiriyne küfruhüm illâ hasârâ;;
“HÛ” ki sizi arzda halifeler olarak meydana getiren (hilâfet özelliği; meydana getirilmiştir, yaratılmamıştır. Bu ince ve derin düşünülmesi gereken bir konudur. A.H.)... Kim nankörlük eder (birimsel, bedensel zevkler ve kabuller uğruna halifeliğini örter) ise, onun (hakikatini) inkârı kendi aleyhinedir! Hakikat bilgisini inkâr edenlere bu inkârları Rableri indînde şiddetli gazap yaşatmaktan başka bir şey artırmaz! Hakikat bilgisini inkâr edenlere inkârları hüsrandan başka bir şey eklemez!
-
Kul eraeytüm şürekâekümülleziyne ted’une min dunillâh* eruniy mazâ haleku minel Ardı em lehüm şirkün fiys Semavat* em ateynahüm Kitaben fehüm alâ beyyinetin minh* bel in ye’ıdüz zâlimune ba’duhüm ba’dan illâ ğurura;
De ki: “Allâh dûnunda tapındığınız ortaklarınızı - dostlarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, arzdan ne yarattılar (bedeninizde ne tasarrufları oldu)?”... Yoksa onların semâlarda bir ortaklığı mı var (bilinç dünyanıza farklı bir kendini bilme hâli mi oluşturdular siz kendinizi beden kabullenirken)? Yoksa kendilerine hakikat bilgisi (kitap) verdik de onlar ondan bir açık delil üzere midirler? Bilakis, zâlimler birbirlerine aldanıştan başka bir şey vadetmezler.
-
İnnAllâhe yümsiküs Semavati vel Arda en tezula* ve lein zaleta in emsekehüma min ehadin min ba’diHİ, inneHU kâne Haliymen Ğafûra;
Muhakkak ki Allâh, semâları ve arzı, işlevlerini yitirmemeleri için ayakta tutuyor! Andolsun ki eğer işlevlerini yitirseler O’ndan sonra hiç kimse onları ayakta tutamaz... Muhakkak ki O, Haliym’dir, Ğafûr’dur.
-
Ve aksemu Billâhi cehde eymanihim lein caehüm neziyrun leyekûnunne ehda min ıhdel ümem* felemma caehüm neziyrun ma zadehüm illâ nüfura;
Var güçleriyle (billâhi diye) Allâh’a yemin ettiler ki, eğer onlara uyarıcı gelir ise, mutlaka (geçmiş ve gelecek diğer) ümmetlerin (herhangi) birinden daha çok hidâyette olacaklardı... Kendilerine bir uyarıcı geldiğindeyse, (bu) onlarda nefretten başka bir şey artırmadı!
-
İstikbaren fiyl Ardı ve mekres seyyi’* ve lâ yehıykulmekrusseyyiü illâ Bi ehlih* fehel yenzurune illâ sünnetel evveliyn* felen tecide lisünnetillahi tebdiyla* ve len tecide lisünnetillahi tahviyla;
Arzda kibirlenerek (benlikle) ve kötülüğün mekrini (hilelerini) kurarak (uzaklaştılar)... Kötülüğün mekri ise sadece oluşturanları kuşatır! Acaba onlar, öncekilerin tâbi olduğu sünnetten (Allâh sistem ve düzeninden) başkasını mı bekliyorlar? Sünnetullâh için bir alternatif asla bulamazsın! Sünnetullâh’ta bir değişme asla bulamazsın!
-
Evelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe kâne akıbetülleziyne min kablihim ve kânu eşedde minhüm kuvveten, ve ma kânAllâhu li yu’cizehu min şey’in fiys Semavati ve lâ fiyl Ard* inneHU kâne ‘Aliymen Kadiyra;
Arzda gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl oldu basîretle görsünler? Onlar (öncekiler) kuvvet itibarıyla bunlardan daha şiddetli idiler... Ne semâlarda ve ne de arzda hiçbir şey Allâh’ı etkisiz bırakacak değildir! Muhakkak ki O, Aliym’dir, Kaadir’dir.
-
Velev yuahızullahunNase Bima kesebu ma tereke alâ zahriha min dabbetin ve lâkin yuahhıruhüm ila ecelin müsemma* feizâ cae ecelühüm feinnAllâhe kâne Bi ‘ıbadiHİ Basıyra;
Eğer Allâh, insanlara, yaptıklarının getirisini anında yaşatmayı dileseydi yeryüzünde hiçbir DABBE (insan bedenini sağ) bırakmazdı! Ne var ki onları (bedenli yaşamlarını) takdir edilmiş bir ömrün sonuna kadar tehir ediyor. Onların ecelleri geldiğinde (dünyada işleri biter)! Muhakkak ki Allâh Esmâ’sıyla kullarının varlığında olarak Basıyr’dir.