Allâh ve Din Adına Kim Yetkili?
“İslâm Dini” ile ilgili, günümüzün en büyük sorunlarından biri de hemen herkesin, başkalarının yaptıklarını ALLÂH ADINA yargılayarak, hükümler vermesi... Herkes, biribirini eleştiriyor; diğerinin, kendi yaptığına uymayan davranışının yanlış olduğunu söyleyerek, “Allâh’ın onun yaptığını kabul etmeyeceği” hükmünü veriyor!
Kişinin cehaleti ne kadar çoksa, bu tür hükümleri de o oranda artıyor!
Öncelikle ve kesinlikle şunu bilelim ki...
Şu anda yeryüzünde yaşamakta olan hiçbir kişi -Nebi ve Rasûl değilse- ALLÂH ADINA değerlendirme ve hükmetme yetkisine sahip değildir! Böyle bir yetkisi olduğunu söyleyen kişi ise, ancak ve sadece akıl hastası olabilir! Böyle birine inanmak ise, cehaletin son sınırıdır!
Biz bütün insanlar, Hz. Muhammed (aleyhisselâm)’ın bize bildirdiklerine ve Kur’ân-ı Kerîm’e dayalı olarak, kişisel yorumlarımızla “İSLÂM DİNİ” HAKKINDA düşüncelerimizi dile getirebiliriz. Ama kim olursak olalım, “İSLÂM DİNİ” HAKKINDAKİ kişisel düşünce ve yorumlarımız, DİN ve ALLÂH ADINA değildir!
Yeryüzünde ALLÂH ve DİN ADINA konuşma yetkisi yalnızca son Nebi olan Hz. Muhammed’e ait idi! O da görevini tamamlayıp âhiret âlemine intikâl etmiştir 1400 küsur yıl önce...
İşte O yüce Zât’tan sonra, herkes, o kaynaktan aldığı ışık nispetinde KENDİ ANLAYIŞI KADARIYLA, DİN HAKKINDA düşünce ve değerlendirmelerini dile, kaleme getirmişlerdir.
Bizler, kim olursak olalım, birbirimizin ilminden, anlayışından, ferasetinden istifâde ederiz; çünkü bizleri yaratan Allâh, her birimize, diğerinde olmayan ayrı bir kemâlât ve özellik bahşetmiştir. Ancak herkesin bağlanması zorunlu olan tek kişi, Allâh Rasûlü Hz. Muhammed Mustafa (aleyhisselâm)’dır!
Bizler birbirimize kişisel kanaatlerimizi söyleyebiliriz... “Benim bilgime göre...”, “Kişisel kanaatime göre...” gibi başlıklar altında karşımızdaki kişinin sorusunu cevaplayabiliriz... Ancak anlaşılacağı üzere, bu cevaplar hep bizim “DİN” HAKKINDAKİ kanaatlerimize dayanan kişisel yorumlardır! Bu mütalaalarımız, kesinlikle ALLÂH ve DİN ADINA olmadığı için, kimseye bağlayıcı bir sonuç getirmez!
İşte bu sebepledir ki, kimsenin, kimseyi yaptığı ya da yapamadığı ibadetleri yüzünden eleştirip, “sen şunu yapmıyorsun öyle ise cehennemliksin” ya da “sen şunu yapıyorsun cennetliksin” diye hükümlendirmesi geçerli olmaz! Herkesin yaptıkları hakkında, mutlak hüküm ve değerlendirme yalnızca Allâh’a aittir!
Siz, ilmine güvendiğiniz bir kişiyi kendinize yol gösterici olarak seçebilirsiniz; yaşamınıza, onun öğretisine göre yön verebilirsiniz... Ama şunu da kesin olarak bilmek zorundayız ki, o öğretilenler de, o kişiye “GÖRE”dir! Allâh ve Din ADINA kesin mutlak gerçek değil!
Öyle ise, biz kimden bilgi alırsak alalım, kimi hocaefendi, şeyh, âlim, önder kabul edersek edelim; yanlızca onun fikirlerine ve bakış açısına dayalı olarak, insanları eleştirmekten, yargılamaktan; onlar hakkında hüküm vermekten uzak durup; herkes hakkında mutlak hükmün, yalnızca Allâh’a ait olduğunun farkına varalım!
Bilelim ki bizler, “Müminler kardeştir” işareti ışığında, ilmimizi birbirimizle paylaşıp, geleceğin şartlarına hazırlanmak için varız!
Ve bundan da çok daha önemlisi, Hakikatimizdeki ALLÂH’ı tanımak ve ermek zorundayız! Bu dünyadan gittikten sonra, bunun oluşması kesinlikle imkânsız!
Zira biz dünyaya, devlet kurup, saltanat sürmek; insanları güdüp, kendimizi tatmin etmek için gelmedik!
Ve ben, “HİLÂFET YANLISIYIM!” Biliyor musunuz?..