Bu soruyu soranlar, “tanrı” kavramından arınıp “ALLÂH”ı tanıma konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları için, önemli bir hususu gözden kaçırmaktadırlar...
Her insan, her an, bir önceki anda yaptığının karşılığına ermektedir!.. Çünkü:
“ALLÂH SERİY’UL HİSAB”dır!..
Ancak ne var ki, biz, o kişinin, fiilinin ertesinde erdiği şartları değerlendirmekte yetersiz kalıyor; ve sanıyoruz ki, o yaptığının karşılığını görmemiştir! Bu yüzden de düşünüyoruz ki, yaptığının şimdi almadığı karşılığını, gelecekte alacaktır!
Oysa…
“ALLÂH”ın “MEKR”i vardır!..
Kişilerin pek çoğu, yaptığı yanlışlarının karşılığına “mekr” yolundan erer!..
Servet, çoluk-çocuk, mevki-koltuk, ünvan-etiket, şan-şöhret gibi şeylerin imtihan aracı olduğu, ve uyanık olmayanların bu fitnelere kapılmak yüzünden geleceklerini yitirecekleri Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok yerinde açık-seçik vurgulanmıştır…
Pek çok zengin, eline geçen serveti Allâh yolunda değerlendirmek yerine, binaya, toprağa, mala yatırır; o paranın “mekr” yollu kendisine verilmesi yüzünden “fiysebilillâh” yani “Allâh için, Allâh yolunda” değerlendiremediğini fark edemez!
Dışarıdan görenler, ona verilen paranın bir lütuf olduğunu, mükâfat olduğunu sanırlar; oysa o para, yapılan yanlış bir işin sonucu olarak “mekr” yollu o kişiye ulaşmıştır!
Neticede o kişi, parasıyla, dünyalık zevkleriyle günlerini tüketip “ALLÂH”a vuslatı elden kaçırdığı gibi; gelecekte asla elde edemeyeceği pek çok şeyleri dahi yitirir de bunun farkında bile olmaz!..
Hz. Rasûlullâh, dev ticaret kervanına sahip iken, varlığını Allâh yolunda değerlendirdiği için, ölüm ötesi yaşama geçerken, geride miras bırakmadı!
Hz. Ebu Bekir, bütün varlığını kişisel zevki için değil, Allâh yolunda değerlendirdiği için, ölümü yoksullukla karşıladı!..
Ama “mekr” yollu verilen servet, asla “Allâh yolunda” değerlenmez!..
İşte bu sebepledir ki, insanların pek çoğu, servet sahiplerinin büyük dünya zevkleri içinde yaşadıklarını görürler de, “yaptıklarının karşılığını almıyorlar” sanırlar!
Bilmezler ki…
Allâh onların yaptıklarının karşılığını şimdiden, “mekr” yollu vermektedir; ve onlar da ellerindeki dünyalıkları sebebiyle Allâh’tan ve ilgili konulardan günbegün daha fazla uzaklaşmakta ve “perdelenmekte”dirler!..
Gerçekte ise, “Allâh’tan perdeli olmak”tan daha büyük bir ceza da düşünülemez!
İşte eğer, bu gerçeği idrak edersek, görürüz ki, gerçekte, yaşadığımız her gün, her an “DİN GÜNÜ”dür!
Bize göre olan her “gün” içinde, daima, mutlak olarak ALLÂH’a boyun eğilmekte; her “gün”, ama “lütuf” ama “mekr” yollu, yapılanların neticesine kesinlikle erilmekte; ve netice itibarıyla da herkes yaptığının karşılığına ulaşmaktadır!
İşte bu mutlak gerçek açısından konuya bakarsak;
“MÂLİK’İDİR DİN GÜNÜNÜN”!
Uyarısının, “Her an tüm varlıkta hükmü geçerli olan O’dur; ve sadece O’na boyun eğilmektedir; âlemlerde ortaya konulan her fiilin karşılığını O her an oluşturmaktadır” anlamına geldiğini fark ederiz...
Zira, uygun ve geçerli olan, ALLÂH’a ait mânâların; yalnızca “belli bir zamanla” kayıtlı olarak anlaşılması değil; “sonsuz zamanı kapsayacak şekilde” kavranılmasıdır...