Tutmamış olaydım seni yüzüme!.. Bakmamış olaydım kendime!.. Hiç bilmemiş olaydım, senin yüzünden bildiklerimi…
Ne güzel geçiyordu günlerim, seni tanımadan evvel ayna!..
Zevkle yiyordum… Zevkle içiyordum… Zevkle, vurup vurup geçiyordum!.. Tanrımla ne iyiydi günlerim ayna!..
İçine ettin yaşamımın ayna!.. Ne yediğimin zevki sürüyor şimdi; ne içtiğimin; ne de vurup geçtiğimin!..
Sana bakmamış gibi olamıyorum artık hiç, ayna!..
Gördüm bir kere!.. Unutamıyorum!..
Gördüm derûnumdakini sende ayna!..
Tad vermiyor artık hiçbir şey bana!..
Yalan konuşuyorum… Aldatıyorum… Birkaç günümü daha kurtarayım, diyorum... Ama olmuyor!.. Günler kurtulmuyor… Ne yakınlarımı aldatabiliyorum, ne de uzaktakileri!.. Bırak başkasını, kendimi bile kandıramıyorum artık ayna!..
Biliyorum derûnumdakini; ve yaşıyorum derinden derinden, ona ulaşamadan geçip gitmenin vicdanî sıkıntısını ayna!
Nereden seni tanıdım ayna!.. Nereden sana baktım ayna!..
Hiç olmazsa ayna görmeyen âmâlar gibi geçip gitseydim ya!
Evet, böylesine konuşmalar yükseliyor bazı mezarların vicdanlarından!
Duyduk ki, kabir yakınlarından geçen bazıları, kabirlerin içinden gelen ızdıraplı iniltileri, feryatları işitirmiş… O yüzden mezarlığa gitmeyi kaldırmazmış yürekleri!.. Bu yüzden mi insanların arasından uzaklaşıp, uzlete çekilirlermiş acaba?
Gecenin bir yarısında kaldırıyorlar ve yazdırıyorlar… Yaz; diyorlar…
Elbette bir kabire ulaşır, diyorlar… Bir nasiplisi vardır; diyorlar…
Sen söyle, gerisi seni ilgilendirmez; diyorlar…
Kendinden kendine olarak yaz sen; ama gene de bil ki, kendine alınacaklar çok olacak; diyorlar…
Yazıyorum… Yazdırıyorlar!.. Yazıyor!.. Yazılıyor… Her ne istersen de işte!.. Hâli keyfiyet böyle!
Sendekilerin hiçbiri olmasa da bende, kim ne yazar?
Ancak dünün hikâyelerini Ahmet-Mehmet yazar!.. Ama benim hikâyelerle geçirecek boşa ömrüm yok ki!.. Ahmet’in-Mehmet’in yazdığı sistemsiz eleştirilerle harcayacak fuzuli bir ömrüm yok ki!
Sistemsiz eleştiri; sistemi göremeyen aklın, gerçekleri lokalize inkârıdır!
Aklı olan, fikirleri; aklı yetmeyen, insanları eleştirir!
Eleştiri, yol göstermek için olmalı, yanlışı buldurmalıdır!
Yanlış, yanındakine ya da şartlanmana göre değil; tüm sistem içindeki yerine göre olmalıdır ki, eleştirilebilsin….
Yoksa, bulunduğun açıdan sana yanlış gelen nice şeyler vardır ki, onlar hep yerli yerinde doğrulardır! Ama şaşının biri iki görmesi gibi; tüm sistemi göremeyen bulunduğu yerden, az ötesindekini yanlış görür…
Sistemi açıklayanlar, asırları deldi geçti!.. Dedikodu üretenler, kendilerine sıkıntılı birer mezar seçti!
Evet, sendekiler bende olmazsa bana bir şey yazmaz; ama bendekiler sende olmazsa… İşte o zaman hâlin yaman!..
Diyeceksin ki, ne var sende?..
Kulluğunu edâ etmenin rahatlattığı vicdan!..
Allâh’ın âlemlerini seyreden bir göz!..
“İnsan”ların derûnundan gelen feryadı işiten bir kulak…
“İnsan”lara hitap eden bir dil…
“Geçici dünya çıkarları için yakınlarınızı ve uzaklarınızı aldatmayın, kandırmayın, ikiyüzlülük yapmayın; bunları yapmanız, size kabir azabından başka bir şey getirmez”, diye yazan bir el…
Dağın tepesinde, ömrümü dolduracağım, bir göz kulübe!..
Bu fakîre çok bile!.. Daha ne olsun!..
Aç değilim, açık değilim… Sağlığım yerinde… Oturduğum yerde huzur içinde oturabiliyor; arayanlarla ilmimi paylaşabiliyorum…
Allâh’a, nimetlerinin şükründen aczimi itirafım da, en önde gelen kulluk görevim!..
Evet dostum…
Haydi… Sen yoluna… Ben yoluma!..
Bak ki yolun Allâh’a vara!..
Sonunda pişmanlık duyulmaya!..
9.4.1999