Deccal’in Çıkışı
Geçmişte ve günümüzde maalesef pek çok kişi, şartlanmaları attım diyerek, vehmî benlik ortadan kalkmadığı için tabiatının kucağına esir düşmüş; böylece de Dünya’da iken, vehmî benlik Deccal’ine tâbi olarak, bedeninin istek ve arzuları istikametinde yaşamak sureti ile helâk olmuş ve olmaktadırlar.
Zira olgunlaşma süreci içindeyken, şartlanmaları attıktan sonra, doğal olarak birtakım özgür davranışlar içine girersin. Benlik vehmi sende henüz ortadan kalkmadığı için de, kendini bu beden olarak, birim olarak kabullenip, bedenî isteklerin, yani yemek içmek, çiftleşmek türünden bedenin getireceği çeşitli zevkler doğrultusunda serbest yaşama kaptırırsın! Yani, bedenine tanrısallık veririsin!
Dolayısıyla da, Deccal’in cennetinde yaşamaya başlarsın! Yani Mutlak benliğe karşı, vehmî benliğin senin Deccal’in olmuş olur; sen de bu durumda Deccal’ine, yani vehmî benliğine tâbi olarak tabiatının batağında boğulur gidersin...
Bilelim ki...
Gerçekte, hesaplamalara göre hicrî 1400 ile 1410 yılları arasında vazife almış olması gereken devrin Müceddidi -eğer son müceddid ise- Mehdi’nin arkasından “Deccal” diye bildiğimiz bir varlık ortaya çıkacak; kendisinin, insanların Rabbi olduğunu ileri sürerek kendisine tapınılmasını isteyecek; sonrasında da İsa (aleyhisselâm) Dünya’ya geri gelecek!
Bu işin zâhir yönü... Buna aklı ermeyenler, inkâr ederler, tevil etmeye çalışırlar; ama bu bir realitedir; onlar bunu idrak edemese de!
Bir de olayın bâtın yönü var ki; işte burada biz, bu bâtın yönden söz etmeye çalışıyoruz.
Basîretinde Mehdi çıktığı zaman Hakk’ın dışında bir varlık olmaması sebebiyle, kendi varlığının Hakk’ın varlığı olduğunu kabul edeceksin...
İlim yollu edindiğin bu bilginin akabinde ise, yeterli arınma olmadığı için, bu defa Deccal’in bilincinden gelen bir şekilde ortaya çıkacak...
Evet, Deccal geldiği zaman insana;
“Ben senin Rabbinim! Bana kulluk et!” diyecek... Deccal’in özelliği bu!..
Sen de, benliğinin Hakk’ın benliği olduğunu düşüneceksin... Ne var ki bu bedenden de soyutlayamamışsın kendini!
Dolayısıyla;
“Ben mâdem Hakk’ın varlığıyım, ben bu bedende dilediğimi yaparım!..” deyip, yeme, içme, seks, rahata düşkünlük, güzel şeylere sahip olma gibi, arzu ve isteklerini tatmin ederek yaşayacaksın.
İşte o zaman Rasûlullâh (aleyhisselâm):
“Deccal ortaya çıktığı zaman, müminler, onun cehennemine atsınlar kendilerini, cennetinden kaçınsınlar!..” diyor.
“Çünkü Deccal’in cenneti, gerçekte cehennem; cehennemi ise gerçekte cennettir...” diyor.
Yani, bedenin istek ve arzuları dediğimiz şeyi “tabiat” kelimesi ile ifade ediyoruz.
Bazıları “tabiat”ın gereği olan hâlleri “NEFS”e atfederek, sanki bunlar “Nefs”e ait özelliklermiş gibi göstermişlerdir.
Oysa “Nefs”in özünde, yapısında bu özellikler yoktur; yalnızca “BEN” kavramıdır “NEFS”!..
Ancak “Nefs”; bilincinin bürünmüş olduğu perdeler yüzünden orijinaliyle kendini tanıyamamış, hakikatini bilememiş olması nedeniyle, kendini beden kabullendiği için; bedenin tabiatı gereği olan hâlleri de kendi özellikleri sanma yanılgısına düşmüştür.