Tümüyle Evren, gerçekte Tek bir varlık, Tek bir bilinçtir!
Yine bu anda anlayıp fark ettin ki; bilincinin aslı, gerçekte, evreni meydana getiren O “Kozmik Evrensel Bilinç”...
İşte bunu anladığın anda tasavvuftaki tâbiri ile:
“Benim varlığımda, Hakk'tan başka bir şey yoktur!”...dedin.
“BEN kelimesi ile işaret edilen varlık, gerçekte Hakk’tır!”... dedin.
Dediğin anda da hakikate giden yoldaki en korkunç batağa adımını attın!
Çünkü, sen o anda bilgi yetersizliğinden dolayı elinde olmadan, “mâdemki benim varlığım Hakk’ın varlığıdır, mâdemki bu varlık Tek’tir; bu durumda Hak, hiçbir şeyle kayıt altına girmez! Hak dilediğini yapar! Hak, mesûl değildir!” gibi düşüncelere saplandın!
Sonra da tamamen bedenin istediği bir biçimde yemeye, içmeye, uyumaya, sekse ve dünyalık işlere doğru hızla kaydın! Artık bundan sonra, canın ne isterse onu yemek, onu giymek; canın ne dilerse onu yapmak gibi, bilincini tamamen bedenin esiri kılan davranışların içine girdin.
Böylece, her ne kadar başlangıçta kendi bilincinin Kozmik Bilinç, o Evrensel Bilinç olduğunu fark etsen, kabullensen dahi; “hakikati” elle tutacak derecede o “hakikat”e yaklaşsan dahi; edindiğin bu yanlış kanaat dolayısıyla, bedensellik boyutuna kaydın ve o bilincin gereği olan yaşamı-hissedişi yitirerek, kendini şu beden kabul ederek, bu bedene dönük yeme içme, seks, rahatlık gibi konularla bu tabiat batağında boğulma yoluna girdin.
İşte burada önemli bir konu daha var:
Bazıları geçmişte, önce “tabiatı terki” ele almışlar.
Bir diğer kısmı, “şartlanmaları terki” ele almışlar.
Bir diğer kısmı da, “vehmî, varsayılan bireysel benliği terki” esas almışlardır...
Geçmişte tasavvufta, “ruhu kuvvetlendirme” denilen bilinci vahdete erdirme yolunu seçmiş olanlar, Bilinçteki Tek’lik düşünce ve hissini geliştirerek, maddeden arınma çalışmalarına girmişler; fakat çoklukla bunun getirdiği “benlik” hâlini genelde tam atamamışlardır.
Buna mukabil, “Nefsi arındırma” denen çalışmaları yapan birtakım tarikatlar ve ekollerde aşırı riyâzata, yani tabiatla mücadeleye önem vermişler. Fakat bunları yapan yine kendileri olduğu için, “Tek”lik kavramının idrak edilmesi çok güç olmuştur...
Yanı sıra Varlığın Tekliği esasından, yani “Vahdet görüşü”nden hareket eden Melâmîlik, Bektaşîlik gibi tarikatlarda, “Ben bu beden değilim, varlık Tek’tir” şeklindeki yukarıda bahsettiğim görüşten yola çıkmışlar; ne var ki bu defa da tabiatla mücadeleyi geri bırakmışlar ve Teklik bilgisine rağmen, bedende Tekliği yaşamak handikapına düşerek, yine Vahdet’in hakikatine ulaşmaktan mahrum kalmışlardır!
Yükselen itibarıyla ateş yapılı burçlar, yani Koç, Aslan, Yay tipi burçların oluşturduğu bünyelerde, vehmî benlik, bireysel benlik kuvvetlidir. Bunun atılması zordur. Bunlarda, “dediğim dedik” kuvvetlidir ve canlarının istediğini, akıllarına eseni yapmak isterler.
Su grubu olan, yani Yengeç, Balık, Akrep gibi burçların tesiri ile yükselen burçları oluşan birimlerde ise tabiat özellikleri yani bedene dönük istekler ağır basar. Yemeye, içmeye, sekse düşkünlük ağırlıklıdır.
Buna karşılık toprak karakterli Boğa, Başak, Oğlak burçlarının özellikleri yükselen burçlarında ağır basan kişilerde de şartlanmalar, değer yargıları gibi hükümler ağırlıklı olarak yaşamlarına yön verir.