Varlıkta asıl, Allâh isimlerinin işaret ettiği mânâlardır... Bu isimlerin işaret ettiği mânâların ise zıtları var olmayıp, esas olarak bilinen ismin mânâsının açığa çıkmaması dolayısıyla algılanan o durum “zıt” diye düşünülür.
Yani isimlerin özelliklerinin algılayıcıya göre yeterli oranda açığa çıkmaması hâli, o ismin mânâsının zıddı olarak kabul edilir.
Mesela varlıkta asıl olan Nûr’dur.. Nûr’un algılayıcıya göre yeterli oranda açığa çıkmaması hâlinde, içinde bulunulan durum, o birime göre zulmet olarak nitelendirilir.
Zıt olarak kabul edilip de, Allâh isimleri içinde yer almayan her mânâ, asâleten var olmayıp; asla göre, izafeten var kabul edilen mânâlardır. Çünkü varlıkta var olan yapılar, varlıklarını Allâh isimlerinden, yani Allâh’tan alırlar ki, Allâh zıt kavramlar içinde olmaktan münezzehtir!
Esmâ’sı yönünden;
“Allâh âlemlerin Rabbi’dir”...
Fakat;
“Allâh âlemlerden Ğaniyy’dir!”
Allâh âlemlerin hem Rabbi’dir, hem de Allâh âlemlerden Ğaniyy’dir!
Hiçbir zaman bu iki ana düsturu, prensibi unutmayacağız ve bu iki prensibe gâfil olmayacağız...
Eğer, “Allâh âlemlerden Ğaniyy’dir” kavramı ağır basarsa; “Tenzih” ağırlıklı olarak, “âlemlerden ötede bir TANRI” anlayışına kayma ihtimali doğar. Bundan dolayı da şirk oluşur!
Dolayısıyla;
“Âlemlerin Rabbi'dir ALLÂH” ve “Âlemlerden Ğaniyy’dir” istikametinde, hem tüm mânâları ve bu mânâların fiile dönüş hâllerini Allâh’a bağlayacağız... Hem de Allâh’ın bu mânâlarla kayıt altına girmekten münezzeh olduğunu vurgulayacağız...
Yani aynı anda, aynı şekilde geçerli olan iki gerçekten birinde saplanıp kalmayacağız!
Bu Allâh’a ait bir realite!
Ve...
Varlıkta da O’nun varlığı dışında bir “şey” mevcut olmadığına göre, aynı zamanda bu, senin “Nefs”ine ait olan bir realite!
Senin gerçekte, “Sâfiye” asıllı olan ve o düzeyde olması gereken “Nefs”inin bilinci ne zaman ki bu vasıflarla vasıflanmaktan örtülüyor ve sen belli kayıtlar altına giriyorsun, işte o anda sen vehmî, zannî benlikle son derece sıradan “koza içi” bir yaşama girdin demektir!
Bu girişin tabii sonucu olarak da, ister istemez çevresel şartlanmalar senin üzerinde etkisini gösterecektir...
“Saf” olması gereken bilinç, kendi öz değerlerinden örtülü olduğu zaman, çevresel şartlanmaların kaydı ve hükmü altına girer.
Ana-baba şartlanmasından, okul şartlanmasından, bulunduğu topluluğun şartlanmasından, çeşitli TV ve basın-yayın organlarının şartlanmasından aşama aşama, sayısız şartlanmaların içine girer.
Bu şartlanmaların içine girdiği andan itibaren de artık bütün davranışları o şartlanmalar istikametinde kendisinden ortaya çıkar...
Toplum veya yakın çevresi kendisine neyi değerli olarak empoze etmişse, öyle şartlandırıldığı için değerli kabul ettiği şeyin peşinde koşar.
Yalnız, burada önemli bir hususu daha vurguluyalım;
Mesela, o kişi ateş karakterli bir burcun karakteristiğine sahip ise, o özellikleri doğrultusunda o şartlanmaları değerlendirir. Veya toprak özellikleri ağırlıklı bir burcun karakteristiğine sahipse, şartlanmaları o toprak karakterli vasıflara göre değerlendirir. Veya su yapılı ise onun karakteristiğine ve davranışlara doğru yönelir...