-
DİN konusunun TEMELİ ALLÂH İSMİYLE İŞARET EDİLEN anlayışına dayanır. DİN, “TANRI” anlayışının yanlış ve geçersiz olduğunu bildirmek için açıklanmıştır. “TANRI”ya inanan da, İNANMAYAN DA gerçekten uzaktır. “TANRI” insanca düşünülen OBJEDİR, ÖYLE VEYA BÖYLE ÖTEDEKİ BİR ŞAHISTIR. İNSANCA DÜŞÜNCENİN, İNSANIN DÜNYASINA GÖRE KURGULADIĞI BİR TASAVVURUN SONUCUDUR “TANRI” anlayışı. Kur’ân ise “İSMİ” ALLÂH OLANDAN SÖZ EDEREK KONUYA GİRER Besmele ile. Sonsuz potansiyelin (Rahman), sınırsız üretme (Rahim) özelliğine işaret ederek. ALLÂH sonsuz potansiyel ismidir. Sonsuz potansiyelin yarattığı evrendeki trilyonlarca yıldız arasında HİÇ mesabesinde olan İNSANIN DÜNYASINA GÖRE tasavvur ettiği TANRI/İLÂH, yalnızca bir kuruntudur! İsmi ALLÂH olan, tüm insanca düşünce, tasavvur ve hayallerden ötedir. ALLÂH ismi neye işaret ediyor bunu araştırın.
-
Ramazan mübarek olacak, Beden orucu yanısıra Bilinç orucu tutana da! Allâh dedikodu ve gıybet yaparak boşuna aç kalmaktan korusun bizleri Ramazan boyunca.
-
1970 yılından beri Türkiye’de konusunda tek olan “RUH İNSAN CİN” isimli kitabımızın İNGİLİZCE baskısı AMAZONda yayınlandı. https://www.ahmedhulusi.org/en/book/spirit-man-jinn sitemizden de okunabilir.
-
“Sünnetullah”ta insanca düşüncelere yer yoktur! İnsanca düşünceler de “Sünnetullah” sonucudur! İnsansı, beşeriyetiyle yaşayıp, “İnsan”lığının farkını kavrayamayan türün adıdır. “Sünnetullah”, tür kavramsız yaratan sistemdir; tür kavramı yaratılmışa GÖRE oluşur!
-
Rasûlullâh aleyhisselam: “Yakıyn” (hakikate şehâdet etme hâli) neredeyse KÜFÜR olacaktı!”
-
Şuurun iki ana hareketi vardır insanda; tek hareketi vardır insansıda. İnsanda şuur yatay hareket halindedir orijinini fark etmedikçe. Fark ettiğinde dikey hareket de başlar. Yatay hareket dışsallık dünyasında genişlemedir. Dikey olansa orijinini fark edip bu alanda derinleşmedir. İnsanın fıtratına göre dikey hareketini tamamlamasıyla, yönelişi, dikey hareketinin getirisine göre yatay genişleme alanına olur. Dikey hareketi sınırlayan ise, yatay hareket alanına yön veren beşeriyetidir. EGO ve beşerî kabulleri insanın hakikatini yaşamasına en büyük engeldir! An içinde, olaylar arasında, şuurun bakış ve davranış biçimi, hem dikey harekette ulaştığı kendini tanıma mertebesine, hem de o bakışın yatay alanı nasıl değerlendiğine ayna olur. Tüm bunlar, “Sünnetullah” algoritmasının sonucu oluşan otomasyon gereği açığa çıkar. Geçmişin bilgilerini dünün anlayışıyla açıklayanlar sizi düne hapseder. Geçmiş bilgileri bugünün anlayışı ile değerlendirinki, dün hücresinden azad olun! “Çocuklarınızı yaşadığınız güne göre değil, yaşayacakları güne göre yetiştirin” Hz. ALİ (ra).
-
Bir KADİR GECESİ curcunası daha başlayacak! Tümüyle metaforik anlatım olan KADİR SÛRESİ, söylendiği gibi anlaşılarak, gökteki TANRInın yanından geceyarısından sonra inen melekler hikayesiyle insanlar avutulacak. Tanrının gökte bir tahtta oturduğunu sanan: https://ahmedhulusi.org/tr/yazi/tanrinin-gokten-inen-kadiri TÜM TASAVVUF EHLİ, insanın Allâh’a kendi içselliğinden hakikatine urûc ederek ereceğini; meleklerin insanın varlığındaki esmâ kuvveleri olduğunu anlatırken, hâlâ dışardan, ötelerden bir şeyler beklemenin gaflet ve cehalet olduğunu hangi din adamı anlatacak?
-
Diyorlar ki; KENDİNDE ara KENDİNDE bul! KENDİNİ tanı! Her ne ararsan KENDİNDE, elde değil, taşrada değil hepsi KENDİNDE! Sorgulayın! ‘KENDİN’ kelimesinden ne anladığınızı; ne anladıklarını; ne anlaşılması gerektiğini. Tasavvuf çalışmaları ‘KENDİN’ anlamı üstüne kurulmuştur. “ALLÂH” deniyor da kim, ne anlamış olarak bu İSMİ kullanıyor; ve de anlayışına göre bu İSİM hakkında yorum yapıyor. Bu İSİM bir TANRI/İLÂH’ı mı anlatıyor sanıyorsunuz? DİN, BU İSMİN ANLAMINI DOĞRU ANLAMAKLA BAŞLAR. Okuyun ve anlayışınızla karşılaştırın. https://ahmedhulusi.org/tr/yazi/kuran-mucizesi-ekberiyet
-
“ALLÂH’ isminin neye işaret ettiğini fark etmemiş olanın ömrü, ya hayalinde yarattığı TANRISINA TAPINMAKLA geçer ya da TANRISIYLA KAVGA EDEREK! Hz. Muhammed’in Açıkladığı “ALLÂH” … https://www.ahmedhulusi.org/tr/kitap/hz-muhammedin-acikladigi-Allâh
-
EVRENİN VE HER ŞEYİN ORİJİNİ “DATA”dır. Düşünebilen beyinler için: https://ahmedhulusi.org/tr/yazi/nicin-data
-
İsim asla isimleneni kapsayamaz. İsim yalnızca isimlenene İŞARET eder. Resim (gördüğünüz), asla ardındakini kapsamaz. Resim, gördüğünüzün sadece varlığını gösterir. Eğer ismin veya resmin ardındakini sorgulamadan ezberle yaşıyorsanız, otomatsınız; onun gerçeğinden habersiz!
-
SEVMEK İBADETTİR! Resimlerin ardındaki varlık Allâh’tır. Her varlık sever kendi yapısına göre; sevilen ise gerçekte o resmin hakikati olan Allâh’tır. Bu fıtrî kulluktur ve o varlığın ibadetidir, varlık sebebidir; kendisi bunun nedenini bilmese de fark etmese de. Sevdiğini tanı!
-
Vahdet bilgisini edinende EGO pasifize edilmemişse BEŞERÎ duygularla yaşamı değerlendirmek kaçınılmaz olur. Bu durumda kişi hâlâ vahdet bilgilerini korumasına rağmen, beşerî duygularının yanışlarını yaşar. Bu yaşanan yanışlar EGOnun karşılığıdır.
-
Siz, benim ciddiye alıp, değer verip, yaşamda öncelik tanıdıklarıma değer vermezsiniz; Ben de sizin ciddiye alıp değer verdiklerinize yaşamda öncelik tanıdıklarınıza değer vermem! Sizin değer ve öncelikleriniz size, benimkiler de bana! Yakında göreceğiz kim HAK üzereymiş!
-
Beyninizdeki algılama sistemi beyninizi et beyin, ve her şeyi katı madde hissettiriyor. Oysa ne beyin, et beyindir ne de madde kabul ettiğiniz katı maddedir. Bunlar gene beyinin çalışma sisteminin oluşturduğu algıdır! https://www.youtube.com/watch?v=x2N_O7zN_eg
-
Düşünce dünyanızda bir yenilik yapmaya ne dersiniz? Bugüne kadar asırlardır hep ezel ebed kabulüne dayalı bir zaman süreci düşünüp bu kabul üzerine kurguladık her konuda anlayışımızı. Falanca milyar sene evvelden diye başlayan konuşmalar yapıyoruz. Böylece evreni tanıyoruz! Oysa günümüzün tüm bilimsel tespitleri ve buna dayalı teori fizik bakışları, geçmiş dinî veya ilmî anlatımlarına konu olan ZAMAN anlayışının, yalnızca bir metafor ve kabul olduğunu göstermektedir. EZEL-EBED yatay çizgisi arasındaki ZAMAN anlayışı bir metaforik kabuldür! Konunun gerçeği ise: Tüm zamansal anlatımlar aslında TEKİL YAPIdaki BOYUTSAL oluşumlardır. Yalnızca AN vardır ve AN, İHTİVA ETTİĞİ DATA/BİLGİ ile BOYUTSAL TEKİLLİK/BÜTÜNLÜK halindedir. EZEL-EBED, AN içinde BOYUTSAL olarak mevcuttur dikey olarak. BOYUTSALLIĞI fark edelim!
-
Şirk koşanların ve nankörlerin yanması hiç bitmez hem dünyalarında hem kabir âlemlerinde!
-
SONSUZ ve SINIRSIZ olduğu kabullenilenin benzerlerinden, yanısıra birinden veya TEKliğinden söz edilebilir mi? SONSUZ ve SINIRSIZdan söz ediyorsanız, düşündüğünüz, hayal ettiğiniz HER “ŞEY”in yeri ve yapısı ne olabilir?
-
Şöyle bir düşünün... Ana rahmindeki tek hücrede kalp, böbrek karaciğerinizin ve diğer organlarınızın hangi aşamada nerede nasıl oluşacağı bilgi mevcuttu ve o programa göre şu bedeniniz oluştu. Doğduğunuzda, huyunuz karakteriniz nelere nasıl yaklaşacağınız belliydi de… Algıladığınız veya algılayamadığınız her varlığın oluşumu bundan farklı mı sanıyorsunuz? Yaratıcı ilim ve kudret her varlığın kendi içinde, yapısında, beyninde olarak açığa çıkar! Buna göre varlığınızdaki kudret ve ilmi bir düşünün. Neyi kaçırmaktasınız?
-
TANRIYI inkâr edenler de TANRIYA tapanlar da Kurân’da ALLÂH ismiyle anlatılanı anlamamışlardır! ALLÂH ismiyle anlatılan SONSUZ-SINIRSIZ ilim ve kudret haricinde hiçbir şey yoktur. Var demek şirk olarak tanımlanmıştır. Bu temel gerçek üzere düşünce dünyası oluşturulmalıdır!
-
KURÂN’I BİR DE BÖYLE DEĞERLENDİRELİM. Kur’ân özellikle insana hakikatini bildirip KENDİNİ TANIMASI için ve TANRI kavramının geçersizliğini fark ettirmek için İNZÂL olmuştur (inmemiştir!). Ne var ki vahyolan bu muhteşem bilgiler çok yoğun METAFORLARLA, benzetmelerle dillendirildiği için, düşünerek anlamaya çalışanlarda pek çok soru bırakmakta ve hatta inkârlara yol açmaktadır. Öncelikle şu tespiti yaparak neden bu kadar çok METAFOR VE BENZETMELERLE ağırlıklı olarak dillendirildiğini anladığımız kadarıyla açıklamaya çalışalım. 5-10 bin nüfuslu Kureyş kabilesi içinde tebliğ olan Kur’ân-ı Kerîm’de Arap lugâtınca isim/fiil vb. çekim karşılığı olan farklı köken kelime çeşidi sayısı: 1711... Kişi ve yer isimleri (cibril, âdem, zülkarneyn, samiriy, zebur vb): 65... Toplam: 1776... Kurân’daki eşsiz bilgi bu kadar sınırlı kelime ile ifade edilince de otomatikman, bir kelimeye birden fazla anlam yükleme zorunluluğu oluşmuştur. Bu tarz anlatım özelliği dolayısıyladır ki Rasûlullâh’a (a.s) “cevamiül kelîm” vasfı tavsif olmuştur. Yani az kelimeyi çok anlam yükleyerek dile getiren. Hangi kelime veya tanımlamaların ne anlamda kullanıldığını hazırlamış olduğumuz web sitemizdeki KUR’ÂN ÇÖZÜMÜ isimli kitabımızda görebilirsiniz. Bir örnek verelim, semâ kelimesi hem dışsallıkta uzay anlamına hem de insandaki bilinç-şuur anlamına kullanılmıştır. Arz, hem toprak-yeryüzü hem de insan bedeni anlamında. Zâhir yönden Kurân’ı anlamaya çalışanlar hep ilk anlaşılan göze hitap eden anlamlarla konulara bakarken, TÜM TASAVVUF EHLİ hep ikincil, üçüncül anlamlar üzerinden KURÂN’ı değerlendirerek ALLÂH’ı tanıma yolunu seçmişler; “NEFSİNİ (kendini) TANIYAN RABBİNİ TANIR” işaretini çözmüşlerdir; ki bu işaret cümlesi dahi anlayışa göre çok farklı anlamlar içerir! https://www.ahmedhulusi.org/tr/kitap/kuran-i-kerim-cozumu-ayetlerin-nuzul-sirasina-gore
-
KURÂN’IN BOYUTSAL DERİNLİĞİ!.. “DÜŞÜNEN VAR MI” diyor Kur’ân-ı Kerîm. Ezberlerinin esiri olmaktan kurtulmak isteyen önyargısız, sorgulayan SEÇKİN BEYİNLER için açıklamalarımıza devam edelim. SONSUZ-SINIRSIZ İLİM/KUDRET (data/bilgi) boyutunun oluşturduğu illüzyon boyutunda var olan ADI BEYİN OLANI tanıyıp anlamadan, Kurân’daki insanla ilgili metaforları ve insanın ebedî yaşamında geçireceği aşamaları, âhiret hayatını anlamak mümkün olmaz! RASÛLULLÂH a.s.’ın açıklamalarını anlayabilmek için önce edinilmiş bilgilerle oluşmuş madde dünya-evren ve mekânsallığa dayalı hiyerarşi tepesindeki TANRI kabulünden kurtulmamız gerek, çağdaş bilimler eşliğinde. Kurân’ın “TANRI YOKTUR SADECE ALLÂH” projeksiyonuna dayalı varlık alanını iyi ve gerçekçi değerlendirirsek; fark ederiz ki Rasûlullâh bize mekânsallığa, dışsallığa, TANRISALLIK KURGUSUNA dayalı bir DİN anlayışından söz etmiyor. Aksine, adı BEYİN olan, İNSAN/HALİFE diye tanımlanan BOYUTSAL DERİNLİĞİ, VARLIĞIN HAKİKATİNE DAYANAN açığa çıkışı tanıtmaya çalışıyor. Kurân’ın metaforlarla anlattığı HER ŞEY İNSANIN DÜNYASINDA YER ALAN VE BİR ŞEKİLDE YAŞAMINDA AÇIĞA ÇIKAN VEYA ÇIKACAK OLAN KONULARDIR. İşte yandaki şemada dışsallık/mekânsallık kabulümüze dayalı alanların, gerçekte hep BEYNİN DERİNLİKLERİNDE YER ALAN KUVVELER VE ÖZELLİKLER OLDUĞUNU ANLATMAYA ÇALIŞIYORUZ. Allâh fark edip kavramayı, hissetmeyi kolaylaştırsın, nasip etsin. https://www.youtube.com/watch?v=x2N_O7zN_eg
-
Kur’ân-ı Kerîm’de METAFOR yoktur, diyorlar. İşte eşsiz bir metaforik anlatım. Önce herhangi bir meâlden ADİYAT sûresini okuyun. https://ahmedhulusi.org/tr/kitap/kuran-i-kerim-cozumu-surelerin-nuzul-sirasina-gore/100-adiyat-suresi Sizce de Kur’ân vahşi azgın atlardan mı bahsediyor?
-
Bu şemayı dikkatle inceleyin. Üst alan, 5 duyudan gelen verilere GÖRE beyninizde oluşan evren ve varlık tasavvurudur. İçsellik alanı ise boyutsal hissediş olarak TEKtir, beyin adı altında. Halife “insan”ın dünyasıdır bu boyut erdiği derinlik kadarıyla. Zamansız mekânsız! https://t.co/UrYHJ9RzHn
-
Tasavvuf ilmî bilgisi ne kadar kapsamlı olursa olsun, DIŞSALLIK YAŞANTISINA aittir. Konunun dedikodusudur, yaşama yansımaz! Yaşama yön veren hâlâ kabuller ve duygulardır. DIŞSALLIKTAN İÇSELLİĞE geçişle seyrin tohumu atılır ve yaşama TEKLİK bakışının sonuçları akmaya başlar. Gerçek tasavvufun amacı, adı beyin olanın derûnundaki semâları seyredip “KÜRSΔdekini keşfedip, “ARŞ”ta yerleşmiş olanın tedbiratını “HÛ”dan seyirdir. Her ne ararsan kendinde ara, demişler. Hepsi derûnunda. Hissedebilsen!